Kategori : ELEKTRİK ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ, GÜNEŞ ENERJİSİ - Tarih : 01 Ocak 2020
Günümüzde temiz enerjide en güncel trendlerinden birisi de tüketicilerin, çatı üstlerine kurulan PV güneş enerjisi sistemleriyle kendi elektriklerini üretebilmeleridir. Çok değil, bundan birkaç ay önceki faiz oranları ve o dönemdeki zamsız elektrik fiyatları dikkate alındığında, yapılan bazı TL bazlı hesaplamalarda, GES projelerinin ‘net bugünkü değer’leri olumsuz sonuçlanmaktaydı. Bir başka deyişle, güneş enerjisine yatırım yapmaktansa, bu sermayeyi vadeli mevduatta değerlendirmek finansal açıdan daha avantajlıydı.
Yakın geçmişte elektrik fiyatları güncellendi, faizler düştü ve yapılan yatırım tekliflerinde de genel olarak hafif bir azalış gerçekleşti. Bunlara bağlı olarak enerji piyasasında, yatırımların geri ödeme süreleri ile ilgili çok farklı görüşler ortaya çıkmaya başladı. Ülkemizdeki yatırımların fizibilite çalışmalarında ağırlıklı olarak 4-5 seneden başlayarak, 15 seneye varan, hatta 15 seneden de fazla geri ödeme süreleri ifade edilebilmektedir.
Yatırımlara yönelik Türkiye’den söz edilirken, Türkiye’nin büyük bir ülke olduğu, ışınım değerlerinin bölgeden bölgeye farklılık gösterebileceği unutulmaktadır. Serbest piyasa koşullarında, doğal olarak farklı yatırım maliyetlerine rastlanmakta olup öz tüketim özelinde yapılan hesaplamalar için elektrik birim fiyatının 2 katına kadar farklılık göstermesi, girdi olarak proje değerlendirmesinde daha etkili bir faktördür. Bu durum aynı ışınım değerleri ve yatırım maliyetiyle kurulan, ancak farklı elektrik birim fiyatına sahip iki ayrı tesisin geri ödeme süresinin hesaplanması sonucunda, birinde 7 yıl, diğerinde 14 yıl olarak ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle farklılıkları doğal karşılamak gerekir.
Fizibilitelerde oluşturulan nakit akışıyla ilişkili diğer bir konu da öz tüketim için artık alım garantisine bağlı sabit bir fiyat tarifesi olmadığından, yıllık bazda elektrik fiyat artışının ne kadar olacağının belirlenmesidir. Öz tüketim modeliyle yatırıma daha uygun ve özellikle elektrik tüketim miktarı fazla olan firmalar, göreceli olarak daha yüksek pazarlık gücüne sahiptirler. Son 2 yıl içinde gerçekleşen ekonomik dalgalanmadan önce, bu pazarlık güçlerini kullanarak birim elektrik fiyatlarında indirimler alabilmekteydiler.
Önümüzdeki dönem içinde;
– Amerikan Doları Kuru’nun TL karşısında sabit kalması veya değer kaybetmesi,
– Dünya fosil yakıt piyasasındaki arzın artış eğilimine bağlı olarak bu tür yakıtların fiyatlarının düşmesi,
– Beklentilerden daha az gerçekleşebilecek talep artışı,
– Filtrasyon sistemleri gibi çevresel açıdan önemli ve zorunlu bazı yatırımların göz ardı edilmesi,
– Yerli ve yenilenebilir kaynakların yaygınlaşmasına ve bu kaynaklardan üretilen elektriğin artmasına bağlı olarak,
özellikle sözü geçen yüksek pazarlık gücü olan işletmeler için elektrik birim fiyatının yeniden düştüğü gözlemlenebilir. Bu düşüş, önümüzdeki 3-4 yıl içinde gerçekleşebilir ve uzun bir dönem süresince trendini koruyabilir. Bu durumda nakit akışına, elektrik birim fiyatında sabit %10-20 artış dahil etmek, ilerisi için tutarlı olmayabilir. Bilindiği üzere bankalardaki enerji üretimi yatırımlarına yönelik kredilerin sorunlu hale gelmesinin nedeni, yukarıda sözü geçen ve benzeri unsurların elektrik fiyatları üstündeki etkisinin doğru öngörülememesidir. Elektrik fiyatındaki öngörülemeyen bu belirsizlik bankalar özelinde bir risk unsuru da yaratmaktadır. Öz tüketim modeliyle yatırım yapan firmalar, banka kredilerini faturalarındaki düşüşle karşılayamayıp, ilave olarak faaliyet gelirlerinden tamamlamak durumunda kalabilirler. Kesin olmamakla birlikte, elektrik fiyatlarının düşmesi veya sabit kalma senaryosu da en azından fizibilitelerde yer alabilir. Böylece, elektrik artışlarının doğru öngörülememesi gibi geçmişte de meydana gelen nedenlere dayalı sürprizlerle tekrar karşılaşılmaz. Bu durumlarında dikkate alınmasıyla, banka kredi tahsis prosesi daha iyi işleyecek, geri ödeme planı ve buna benzer tüm kredi bileşenleri doğru tespit edilebilecektir.
Yatırım öz tüketime bağlı olunduğundan, bu proje fizibilitelerinin özellikle tarife analizi, enerji verimliliği gibi enerji yönetimi aktiviteleri ile beraber değerlendirilip; enerji ölçümü, izlemesi ve tüketim kontrolüne olanak sağlayan dijital yatırımlar da gündeme alınarak, irdelenmesi daha etkin olacaktır. Böylelikle değerli finans kaynağı, enerji maliyetlerini en düşük seviyeye indirme yönünde, en verimli şekilde kullanılmış olur.
Salih TÜRKAY – Yıldız Teknik Üniversitesi / Yüksek Makine Mühendisi – salihturkay@hotmail.com