Kategori : ELEKTRİK ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ, ENERJİ VERİMLİLİĞİ - Tarih : 12 Ekim 2021
2020’de sera gazı emisyonlarındaki küresel salgına bağlı düşüş muhtemelen tek bir yıl içinde kayıtlara geçen en büyük düşüştü, ancak salgın sonrası toparlanmayla birlikte gelecekteki emisyonların nasıl etkileneceği o kadar net bilinmiyor. Yeni modelleme, alternatif senaryoları ve bu senaryoların azaltma hedeflerini nasıl etkileyebileceğini inceliyor.
Uluslararası Uygulamalı Sistem Analizi Enstitüsü’nün (IIASA) Enerji, İklim ve Çevre Programı kapsamında bir grup araştırmacı, enerji talebindeki değişikliklerle ilgili kapsamlı bir değerlendirme yaptı ve seyahat, çalışma, tüketim ve üretim alanlarındaki yeni düzenin iklim değişikliğinin etkilerini azaltma yolunda zorlukları nasıl azaltabileceğine veya artırabileceğine dair tahminlerde bulunuyor.
Çalışmanın başyazarı Jarmo Kikstra, “Birçok insan COVID-19 salgını ve kapanmalarla birlikte toplumsal yaşamda görülen büyük değişikliklerin iklim değişikliği için ne anlama geldiğini merak ediyor. Toplumlar eski uygulamalara geri dönerse, yaşanan bu değişimin neredeyse hiçbir etkisi olmayacaktır. Bununla birlikte, enerji kullanım biçimlerinde görülen bazı değişiklikler devam ederse, iklim etkilerini azaltma sürecinde yaşanacak zorluklar farklılaşabilir” diyor.
Nature Energy dergisinde yayınlanan araştırma, Paris Anlaşması‘nın küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlama hedefine ulaşma yolunda olan bir senaryo için, enerji talebinin düşük olduğu bir toparlanma sürecinin tüm karbon emisyonları üzerindeki varsayımsal vergi yükünü %19 azaltabileceğini gösteriyor. Bu senaryo aynı zamanda 2030 yılına kadar enerji arzına 1,8 trilyon ABD doları daha az yatırım yapılmasını sağlayacak ve yenilenebilir enerji teknolojilerini hızla uygulama baskısını yumuşatacaktır.
Araştırmanın yazarlarından Adriano Vinca, “Araştırma kapsamında edindiğimiz temel bulgu, günlük yaşamımızda ve iş dünyasında düşük enerjili uygulamaları sürdürme fırsatını kaçırmamız halinde, enerji dönüşümünün daha da zorlaşacağı yönündedir. Ekonomik toparlanma sürecine ve iklim etkilerini azaltma politikalarımıza, düşük karbonlu şehir içi ulaşım ve telekonferans gibi salgın sırasında gözlenen enerji talebi düşük uygulamaları devam ettirmek için stratejiler yerleştirmelidir” diyor.
Araştırmacılar bunun özellikle ulaşım sektörü için geçerli olduğu görüşünde. Ulaşım sektörünün enerji talebine ilişkin farklı toparlanma senaryolarının öne sürdüğü tahminler, CO2 emisyon eğilimlerinin ne denli etkilenebileceğini gözler önüne seriyor.
Araştırmacılar, COVID-19 salgınını takip eden toparlanma sürecinde, binalar ile ulaşım ve sanayi sektörlerinin enerji talebindeki değişime ilişkin tutarlı varsayımlar içeren 4 farklı senaryo üzerinde çalıştı.
“Eskiye dönüş” senaryosunda, özel araç kullanımıyla hava taşımacılığındaki yoğunluk seviyesi salgın öncesi duruma getirildi. Aynı şey endüstriyel faaliyetler, tedarik zincirleri, çalışma hayatı ve günlük yaşamımızdaki alışkanlıklarımız için de yapıldı.
“Bireysel kaynaklara dayanma” senaryosunda, sağlık riskleriyle ilgili kaygılar uzun süre devam ederken, bireyler kalabalık toplu taşıma seçeneklerini bırakıp kendi araçlarına yönelmeye başlıyor. İş yerleri ve yaşam alanları devam eden sosyal mesafe uygulamaları nedeniyle daha da genişliyor. Buna ek olarak, özellikle yeniden canlanan otomobil üretimi ve inşaat sektörü nedeniyle çelik talebi giderek artıyor.
“Akıllı kullanım” senaryosunda, insanlar evden çalışmanın yarattığı koşullara daha iyi ayak uyduruyor ve uzaktan çalışmaya doğru orta seviyede bir geçiş var. Bunun sonucunda ev ortamı daha çok kullanılan bir alan haline geliyor ve motorlu taşıtlara dayanan ulaşımdaki büyüme, salgın öncesi döneme kıyasla azalıyor. Bununla birlikte internetten alışverişte görülen artış, karayolu taşımacılığının da genel olarak artmasına sebep oluyor.
Araştırmacıların “yeşil yükseliş” olarak adlandırdığı son senaryoda, mekanların farklı kullanımlar için yeniden tahsis edilmesi ve özel araçlarla ulaşımın azalmasıyla birlikte enerji kullanımındaki en fazla düşüş elde ediliyor. Örneğin, daha önce araba ile yapılan bazı gezilerin yerini yürüyüş veya bisiklete binmek alıyor ve boş ofisler yeni amaçlarla kullanılıyor.
Araştırmacılar, “yeşil yükseliş” senaryosuna kıyasla “eskiye dönüş” senaryosunun, 1,5 derece hedefine ulaşmak için yapılması gereken enerji yatırımlarını %9 veya bir diğer ifadeyle 1,8 trilyon ABD doları arttıracağı sonucuna vardı. Aradaki fark, bir nebze de olsa, “eskiye dönüş” senaryosunda elektrikli ulaşıma geçiş hızının arttırılmasına ve daha büyük ölçekli rüzgar ve güneş yatırımlarına duyulan ihtiyaçtan kaynaklanıyor.
IIASA Enerji, İklim ve Çevre Programı Direktörü ve araştırma yazarlarından Keywan Riahi, “Sonuç olarak, iş sebebiyle uçağa binmeyi ve işe gidip gelmeyi azaltmak amacıyla evden çalışmayı ve telekonferans yöntemini destekleyen “yeşil yükseliş” senaryosu, iklim etkilerini azaltma yolundaki zorlukların üstesinden gelmede yararlı sonuçlar doğurabilecektir” diyor.
Yazarlar ayrıca, “ofis alanlarının yeni amaçlarla kullanılması ve şehirlerde yürüme veya bisiklete binme imkanlarının ve işe gidip gelirken toplu taşıma kullanımının artması” da dahil olmak üzere bütünsel politikalar tasarlamanın önemli olduğunu da ekliyorlar.
Araştırma yazarlarından Charlie Wilson‘ın da belirttiği gibi, “küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak son derece zor olacaktır. COVID-19 felaketinin tek olumlu tarafı, kapanmalar sebebiyle mecbur kaldığımız bazı düşük karbon uygulamalarını sürdürmemiz halinde, 1,5 °C hedefinin biraz daha ulaşılabilir hale gelmesidir.”