Kategori : DOĞALGAZ ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ - Tarih : 10 Temmuz 2014
Yakında zamanda, arzın tüketilmesiyle, dünyadaki en önemli enerji kaynakları bitecek. Böyle bir felaketin önlenmesi için, hızlı bir şekilde rüzgar enerjisine geçilmesi gerekiyor. Hayır, bu uyarı 2014′ten değil; The Wall Street Journal basılmaya başlamasının 8 yıl öncesi, yani 1881′den. Bu sözler 19. yüzyılın en büyük bilimadamlarından biri olan Lord Kelvin’e ait.
Kelvin’in sözleri, enerjinin geleceğinin, enerjinin şu anından çıkan en iyi tahminlerin bile aksini kanıtlayabileceğini hatırlatıyor. Bu hatırlatmalar gelmeye de devam ediyor. Daha altı yıl önce ABD, yerli doğal gazın azlığı ve yüksek maliyetten ötürü sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) ithalatı için 100 milyar dolar harcamaya hazırlanıyordu. Ülke şimdi ise LNG ihracatçısı olmaya hazırlanıyor. Avrupa’daki sektör, ucuz doğal gazdan yararlanmak için ABD’ye kayıyor. ABD 2021′e kadar dünyanın en büyük üç LNG ihracatçılarından biri olacak.
Bundan iki ders çıkarılması gerekiyor: 1. Enerjide ‘sürprizler’ olur ve tekrarlar. 2. Piyasa önemlidir. Peki, bu uyarıların ışığında, acaba 20 yıl sonra enerji dünyası ne hâlde olur? Bugünün perspektifiyle en olası yanıt, ‘daha büyük,’ ancak çok da farklı olmayacağı. Bunun da iki nedeni var.
Yavaş geçiş
Öncelikle enerji sektöründeki mevcut altyapı çerçevesi ve yatırımların geri dönüş süresi düşünüldüğünde, 20 yıl o kadar da uzun değil.
İkinci olarak, önümüzdeki 20 yılda talepteki büyümenin tamamı, büyük oranda geleneksel enerjiye kayacak olam gelişmekte olan ülkelerden gelecek. 20 yıl sonrasını düşünün; Çin’deki yeni otomobil pazarı yıllık 41 milyon araçtan oluşacak. Bu rakam ABD için 17 milyon dolaylarında seyrediyor.
Daha açık olmak gerekirse, “Yeniden tasarım” senaryosuna göre yaklaşık 20 yıl sonra, dünya yüzde 35 ila 40 daha fazla enerji kullanıyor olacak. Bu, küresek ekonomik büyüme ve gelişmekte olan ülkelerde artan gelirlerin sonucu.
Bugün petrol, doğal gaz ve kömür, dünyanın enerjisinin yüdze 82′sini oluşturuyor. 20 yıl sonra onların toplam enerjideki payı yüzde 75 ila 80 olacak. Ancak geleneksel yakıt karışımında büyük değişiklik olacak. ABD’de kömür kullanımı azalırken, kömürü ucuz elektrik üretiminde kullanan Çin ve Hindistan’da kömür kullanımı artacak. doğal gaz dünya genelinde daha fazla pazar payına sahip olacak.
1950′lerde petrol, birinciliği, kömürün elinden aldı. Ancak 2030′lara kadar petrol egemenliği sona erecek. Petrol kömür ve doğal gaz ile başa baş bir yarış içinde olacak. 2030′un sonlarına doğru da muhtemelen doğal gaz birinci sıradaki yakıt olacak.
Gelişmekte olan piyasalar yeni nükleer santraller inşa etmek için harekete geçiyor. Ancak Almanya’daki santraller önümüzdeki onyılın başlarında kapatılacak ve yalnıza Japonya’nın bazı nükleer santralleri yeniden çalışmaya başlayacak. ABD’deki nükleer santrallerin bazıları da daha erken tarihlerde faaliyetlerini sonlandırabilir. Bu nedenle, daha küçük modüler reaktörler gibi yeni tasarımlar olmadıkça, nükleer enerji, toplam enerjideki payı yüzde 6′larda kalmaya devam edecek.
Olayların seyri
Bu tabloyu ne bozabilir?
“Teknoloji,” bariz bir cevap olsa gerek. Rüzgar, “alternatif” enerji sınıfından, “geleneksel” kategorisine kayıyor. Maliyette ilerleme kaydedilmesi hâlinde bu geçiş hızlanabilir. Güneş enerjisi maliyetleri son birkaç yılda ciddi boyutta düştü. Maliyette daha da düşüş olması hâlinde, güneş enerjisi pazara daha da hızlı girecek. Elektrik birikimindeki ilerlemeler, esen rüzgar ve parlayan güneşe olan bağımlılıkların aşılmasını sağlayarak, güneş ve rüzgar enerjilerini daha öne çıkaracak.
Peki ya elektrikli araba? Çin 2020′ye kadar yollarda 1 milyon elektrikli arabanın olması hedefini koydu ve şimdilik bu hedefe yaklaşılamadı. Bu noktada ABD, Çin’in ilerisinde. Ancak maliyet sıkıntıları giderilse ve elektrikli arabalar artsa da, otomobiller o kadar çok ki; bunun yakıt tüketimi üzerindeki etkisi 2030′lara kadar hissedilemeyecek.
Ancak siyaset ve siyasetin olaylar üzerindeki etkisi çok önemli. Geleneksel yakıtlardan, yenilerine geçiş yapmak için ne gibi teşvik ve ödenekler gerekiyor? Şimdiye kadar Almanya, yenilenebilir enerjiye hızlı bir şekilde geçiş yapılması konusunda kendini model olarak görüyordu Ancak ödeneklerin maliyetinin, küresel rekabeti tehdit etmesiyle, “anti-model” olmaya başladı. Almanya ekonomi bakanı bu durumu, “büyük bir sanayisizleşme” olarak niteledi.
Öte yandan yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması yönündeki baskılar, bazı faktörlerin birleşimiyle hızlandırılabilir: İklim değişikliği risklerine ilişkin görüşleri destekleyen, uzun yıllar devam eden ‘sıradışı hava koşulları’ ve petrol akışını bozan ciddi bir güvenlik krizi.
Endişeli halkın baskısı altında kalan hükümetler, bu şartlarda yeni politikaları uygulamaya sokabilir.
Haberin Devamı için tıklayınız>>>
Kaynak: wsj