Kategori : ENERJİ GÜNDEMİ - Tarih : 18 Ağustos 2016
Onaylanmasıyla birlikte yeni bir süreç başlayacak. Tabii bu süreci izleyenler öncelikle Türkiye-İsrail arasındaki ikili ilişkilerde kaydedilecek gelişmeleri merakla bekliyorlar. Ne zaman iki ülke arasında yeniden Büyükelçiler temsil görevine başlayacak, normalleşmenin Türkiye’nin bu yıl ciddi darbe yiyen turizm sektörüne katkısı ne ölçüde olacak, ikili işbirliği hangi alanlarda yoğunlaşacak ve buna benzer sorular…
Aslında İsrail ile Türkiye’nin ilişkilerinin normalleşmesiyle birlikte Doğu Akdeniz’de yeni bir üçlü işbirliği modelinin belirmesi de mümkün. Bu da Türkiye-İsrail-Kıbrıs (burada tabii ki sorunlarını çözmüş, birleşik bir Kıbrıs’tan söz ediyoruz) arasında ortaya çıkabilir. Bu üç ülkeyi birbirine yakınlaştıran ve üçlü işbirliğine zorlayan alan ise “enerji”.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin 2010 yılında Mavi Marmara trajedisiyle birlikte bozulmasından bu yana Doğu Akdeniz’de enerji alanında birçok gelişme oldu. Öncelikle Kıbrıs açıklarında bulunan doğal gaz yatakları, ardından İsrail’in Tamar ve Leviathan açık deniz doğal gaz yatakları Doğu Akdeniz’in yeni bir doğal gaz üretim havzası haline gelebileceğini gösterdi.
Türkiye hem İsrail hem Kıbrıs ile ilişki engelli olduğu için söz konusu doğal gaz projelerinin fizibilite çalışmaları sırasında sadece oyun bozma özelliğini kullanabildi. Oysa, hem Türkiye hem enerji şirketleri, hem de İsrail ve Kıbrıs pek ala biliyorlar ki, İsrail ile Kıbrıs arasında başlatılacak ve iki ülkenin doğal gaz yataklarının üretimlerini birlikte değerlendirecek bir projenin gerçekleşmesi Türkiye katılmadıkça çok zor. Bölgedeki doğal gazın Avrupa’ya naklinin ticari bakımdan en kolay ve uygulanabilir yolu Türkiye’den geçiyor.
Kıbrıs açıklarında bulunan Afrodit doğal gaz yatağının 113 ile 200 milyar metreküp arasında bir potansiyeli olduğu söyleniyor. Bu kaynağın tek başına öyle Avrupa’ya doğal gaz nakli için dikkate alınabilecek önemde bir ticari fırsat oluşturmadığı düşünülebilir.
İsrail’in Tamar yatağının 303, Leviathan’ın ise 620 milyar metreküp kapasiteye sahip oldukları söyleniyor. İsrail’in bu kaynaklardaki doğal gazının ticari olarak değerlendirilip Avrupa’ya nakli düşünüldüğünde doğal olarak akla hemen Türkiye geliyor. Ancak bu iki ülke Kıbrıs ile işbirliği yapmadıkça Akdeniz dibinde aralarında bir doğal gaz boru hattı inşaası güç zira bu hat Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinden geçmek zorunda. Bu durum Kıbrıs’ın küçük miktarda da olsa Afrodit yatağını da kapsayan bir işbirliğini kaçınılmaz kılıyor. O zaman miktar 1 trilyon metreküpün üzerine çıkıyor ve ticari bakımdan da ilgi çekebilecek bir hal alıyor.
Türkiye’nin dış politikasında üçlü işbirliği mekanizmalarının önemli yeri vardır. 90’lı yıllarda Batı’da Türkiye-Romanya-Bulgaristan arasında, Doğu’da da Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan arasında kurulan üçlü işbirliği mekanizmaları Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerinin gelişmesinde, eşgüdümün artmasında işlevsel bir rol oynamıştır.
Benzer işbirliği modelleri 21. Yüzyıla girdiğimiz yıllardan itibaren farklı coğrafyalarda da denenmiştir. Örneğin, Türkiye’nin önemli bir dış politika uygulaması olarak öne çıkan “kolaylaştırıcılık” rolü Ortadoğu’da Türkiye-Suriye-İsrail, Türkiye-İsrail-Filistin gibi üçlü denemelere yol açmıştır. Bunların sonradan neden yürümediği konusuna burada girmeyelim.
Daha uzak coğrafyalarda benzer bir örnek Türkiye-Afganistan-Pakistan arasında görülür. Balkan coğrafyasında Türkiye bu modeli Sırbistan ve Bosna-Hersek ile de kurmuş ve yürütmüştür.
Bu üçlü işbirliği mekanizmalarından bugün işlevselliğini ve gerçekten gelişmiş ticaret, ekonomi ve güvenlik alanlarında somut projelerle sürdürülebilirliğini kanıtlayanların başında Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan arasındaki üçlü yapı geliyor. Bu üç ülke arasında Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Eruzurum Doğal Gaz Boru Hattı, Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu gibi projeler işbirliğini somut alanlarda güçlü bir uygulamaya dönüştürüyor.
Son zamanlarda Kafkasya coğrafyasında Türkiye-Azerbaycan-İran, Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan üçlü toplantıları da yapılır oldu. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin normalleşmesi süreciyle birlikte bu defa Türkiye-Rusya-Azerbaycan üçlü toplantılarından dahi söz edilmeye başlandı.
Akdeniz’de de Türkiye dışında bazı ülkeler bu tür üçlü yapılar kuruyorlar. Örneğin, İsrail-Mısır-Yunanistan, İsrail-Kıbrıs-Yunanistan gibi örnekler mevcut.
Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi kaynak güvenliği bakımından tüm dünyada üzerinde en çok durulan konulardan birini oluşturuyor. Türkiye doğal gaz ithalatında dünyada beşinci, doğal gaz tüketiminde ise Avrupa’da dördüncü sırada yer alıyor. Doğal gaz ithalatımızın %55’i Rusya, %16’sı İran, %13’ü de Azerbaycan’dan geliyor. İthal ettiğimiz doğal gazın %99’unu da tüketiyoruz.
Bu tablo Türkiye’nin doğal gaz kaynaklarında enerji güvenliği bakımından tatmin edici bir kaynak çeşitliliği oluşturmuyor. Dolayısıyla, İsrail ve Kıbrıs ile yapılabilecek işbirliği Türkiye’nin enerji güvenliğini olduğu kadar, Türkiye üzerinden Avrupa’ya doğal gaz naklinde de kaynak çeşitliliği oluşturacağından, Avrupa’nın enerji güvenliğini de artırma potansiyelini taşıyor.
Önemli ekonomik projelerin önünü siyasi sorunlar tıkar. Kıbrıs sorununun hala çözümlenememiş olması bu satırları okuyanların aklına hemen bu soruyu getirecektir. Bununla beraber, önemli siyasi sorunların çözümünün işlevsel yaklaşımla geliştirilen, ortak menfaatleri birleştiren ekonomik ve ticari projeler üzerinden aşılabildiğinin örnekleri de mevcuttur.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sürecinin ilk günlerinde ister istemez Kıbrıs sorununun da, önce adada ki Türk ve Rum toplumları arasında, ardından Türkiye ile Kıbrıs arasında çözümlenmesine giden bir süreci tetikleyebileceğini aklımıza getirmektedir.
Yazan: Ünal Çeviköz
Kaynak: Hürriyet