Yaşam Kaynağı Sulak Alanlarımız Yok Olmasın!
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle bir açıklama yaparak sulak alanların önemine dikkat çekti. WWF’in Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalma %81 ile sulak alan türlerinde meydana geldi ve bunların %25’i şu an yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Sulak alan ekosistemleri hakkında farkındalık yaratmak amacıyla her yıl 2 Şubat’ta kutlanan Dünya Sulak Alanlar Günü’nde WWF-Türkiye, sulak alanların önemine ve bu alanlarda yaşanan
Dünyadaki tüm bitki ve hayvan türlerinin %40’ı, kimi tatlı, kimi tuzlu veya yarı-tuzlu, kimi acı sulara sahip deltalar, lagünler, bataklıklar, göller ve sazlıklar gibi sulak alanlarda yaşıyor ya da üremek için sulak alanları kullanıyor. Yeryüzünün en zengin ve üretken ekosistemleri olan sulak alanlar, kendine özgü doğal yapıları ile sudaki kirliliği azaltıyor, karbon tutuyor, suyun akışını düzenleyerek insanı taşkın, sel, fırtına gibi doğal afetlerden korurken geçim kaynaklarına ve beslenmesine katkı sağlayarak her yıl dünya genelinde milyarlarca dolara eşdeğer ekosistem hizmeti sunuyor.
Atılan adımlar sulak alan kaybını durdurmaya yetmiyor
Ancak bu kıymetli hazine önemli bir kayıp süreciyle karşı karşıya. Ramsar Sekreteryası’nın 2018 yılında yayımladığı Global Wetland Outlook verilerine göre yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi çeşitli sorunlar nedeniyle son 300 yılda, dünyadaki sulak alanların %87’si, 1970’ten bu yana ise %35’i yok oldu. Ülkemizde de 1960’lardan günümüze, sulak alanların yarısı ekosistem özelliklerini kaybetti. WWF’in Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalma %81 ile sulak alan türlerinde meydana geldi ve bunların %25’i şu an yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Küresel iklim değişikliği ve istilacı türler de bu süreci tetikliyor.
Sulak alanları koruyarak yaşanan kaybı durdurmak için son 30 yıl içerisinde çeşitli adımlar atıldı. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Ramsar Sözleşmesi gibi çeşitli uluslararası sözleşmeler imzalandı, ulusal eylem planları hazırlandı, komiteler kuruldu. Ancak bugüne kadar atılan adımlar ne yazık ki sulak alan ve biyolojik çeşitlilik kaybını bir miktar frenlemiş olsa da tamamen durdurmaya yetmedi. WWF-Türkiye’ye göre, sulak alanların korunması için ülkemizde aşağıdaki adımların acilen atılması gerekiyor:
– İnsan ve doğanın su ihtiyacını bütünsel bir yaklaşımla ele alacak Su Kanunu taslağının paydaşların katılımıyla tamamlanarak bir an önce hayata geçirilmesi.
– İstanbul’da yapımı tartışılan Kanal örneğinde olduğu gibi (Terkos, Küçükçekmece, Sazlıdere) daha fazla sulak alan ve su kaybına yol açacak girişimlerden vazgeçilmesi.
– Suya talebin yüksek olduğu ve su bütçesinin giderek daraldığı günümüzde yalnızca kamu idaresinin değil, başta tarım ve sanayi olmak üzere ekonomik sektörlerin de sorumluluk alarak temiz üretime geçişin hızlandırılması.
– Tüm sulak alanlarımızın yönetim planlarının, havza bütünlüğü içinde ve koruma-kullanma uyumu gözetilerek tamamlanması ve uygulamasına başlanması.
– Sulak alan ekosistemlerinde korunan alanların artırılması ve güçlendirilmesi.
Dr. Sedat Kalem: ‘Önümüzdeki 10 yılı çok iyi değerlendirmemiz gerek’
WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, Dünya Sulak Alanlar Günü sebebiyle yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Mevcut gidişatı tersine çevirerek sulak alanlardaki biyoçeşitlilik kaybını durdurmak ve bu alanların gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde ulaşmasını sağlamak için, önümüzdeki 10 yılı çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Gelin bugüne kadar yapamadıklarımızı gerçekleştirmek adına kamu idaresi, özel sektörü ve bireyleriyle hepimiz bir araya gelelim ve doğa ve insan için ‘yeni bir başlangıç’ yapalım. Sanayide hızla temiz üretime geçelim, sulak alanlarda akılcı yönetimi hayata geçirelim, bu değerli alanların en iyi şekilde korunmasından taviz vermeyelim, hatta kaybetmekte olduğumuz sulak alanları geri kazanmak için şimdiden restorasyon çalışmalarına başlayalım; çünkü doğa için iyi olan insan için de iyidir.”