SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin hazırladığı ‘Türkiye Elektrik Sistemine Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Entegrasyonu’ raporu, düzenlenen çevrimiçi tanıtım etkinliğiyle açıklandı.
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Yönlendirme Komitesi
Raporda, elektrik sistemi dönüşümünün değişken yenilenebilir enerji kaynakları odaklı hızlandırılması ile Türkiye’nin iletim şebekesi üzerinde ortaya çıkabilecek potansiyel etkileri değerlendiriliyor. Şebekede planlanan yatırımların yapılması ve elektrik sisteminde esneklik seçeneklerinden azami faydalanılmasıyla daha fazla yenilenebilir enerji entegrasyonunun sağlanabileceği, fosil yakıtlı santrallerin üretimlerinin azalacağı ve daha iddialı enerji dönüşüm projelerinin hayata geçirilebileceği vurgulanıyor.
Raporun yazarları arasında yer alan, SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Araştırma Koordinatörü Hasan Aksoy, elektrifikasyonun da etkisiyle hızla artan elektrik talebinin karşılanabilmesi için öncelikle elektrik arzı ve şebeke altyapısının sistem güvenilirliğini ve esnekliğini öne çıkaracak şekilde planlanması gerektiğini ifade etti. Aksoy, şunları söyledi: “Uygulanacak politikaların ve stratejilerin, yeni rüzgar ve güneş enerjisi santral konumlarının ya da devreden çıkacak termik santrallerin belirlenmesinde elektrik şebekesinin güvenilirliğine ve esnekliğine azami katkı sağlayacak bütüncül bir bakış açısıyla belirlenmesi kritik öneme sahip.”
Değişken yenilenebilir enerji kaynaklarının artan oranlarda elektrik sistemine dahil edilmesi durumunda iletim sistemindeki etkileri inceleyen raporda 3 senaryo ele alındı. ‘Mevcut Politikalar Senaryosu’, 2030 yılına kadar mevcut politikaların ve uygulamaların devam edeceği öngörüsüyle oluşturuldu. Söz konusu senaryoya göre, 2030’da rüzgar ve güneşe dayalı kurulu güç kapasiteleri sırasıyla 17 gigavat (GW) ve 20 GW’a ulaşırken, doğal gaz kurulu güç kapasitesi ise yaklaşık 26 GW olarak kısmen sabit kalacak. Türkiye’de ilk kez inşa edilen Akkuyu nükleer güç santralinin 1.200 megavatlık (MW) 4 ünitesinin tamamının devreye alınacağı kabul ediliyor.
KÖMÜR SANTRALLERDE KAPASİTE VE ÜRETİMİN AZALMASI MÜMKÜN
Rapordaki senaryolardan bir diğeri olan ‘Kömür Azaltım Senaryosu’nda’ ise Türkiye’de kömüre dayalı elektrik üretim kapasitesinin büyük bir bölümünün devre dışı kalması ve bu azalan arz miktarının yenilenebilir enerji kaynakları tarafından sağlanması halinde, rüzgar ve güneş enerjisi kurulu güç kapasitelerinin en yüksek seviyelere çıkabildiği durum analiz ediliyor. Senaryoda halihazırdaki 20 GW kömür kurulu güç kapasitesinin 5 GW’a düşeceği ve bu açığın, rüzgar (33 GW), güneş (41 GW), hidroelektrik (32 GW), biyokütle (5 GW), jeotermal (4 GW) ve diğer enerji kaynakları tarafından kapatılabileceği öngörülüyor. Bu durumda, son birkaç yılda yüzde 36 ila yüzde 42 bandında gerçekleşen yenilenebilir enerji üretim payı, 2030’da % 70 oranlarına, kabul edilebilen sistem etkileriyle ulaşabilecek.
Bu senaryonun hayata geçmesi için, 1 GW’lık pompaj depolamalı hidroelektrik santral, 600 MW batarya enerji depolama, talep tarafı katılımı, devreye girecek ve çıkacak santrallerin sistem odaklı yaklaşımla konumlandırılması, komşu ülkelerle elektrik iletim bağlantı kapasitelerinin kullanılması, mevcut esnek santrallerin sistemde tutulması gibi sisteme esneklik sağlayacak birçok seçenek değerlendiriliyor.
Raporun son senaryosu ‘Hızlandırılmış Yenilenebilir Enerji Senaryosu’nda ve ‘Kömür Azaltım Senaryosu’nda, enerji verimliliği potansiyellerinin kullanılmasıyla ‘Mevcut Politikalar Senaryosu’na kıyasla, 2030 yılında elektrik tüketiminin 40 TWh azaltılabileceği vurgulanıyor. Böylelikle maliyetli fosil yakıt ihtiyacı azaltılırken elektrik sisteminin karbonsuzlaşmasına katkı sağlanabilecek.
Mevcut şebeke yatırım planı ve bu çalışmada ele alınan esneklik çözümleri dikkate alındığında, 2030 yılında 33 GW’lık rüzgar enerjisi ve 41 GW’lık güneş enerjisi santrali Türkiye elektrik şebekesine entegre edilerek, esneklik seçenekleri ve diğer üretim teknolojileri yardımıyla kömür santrallerinin üretim payları yaklaşık % 5’e düşebilir.