Almanya’da çevre dostu enerjiye geçişin sanıldığı kadar kolay olmayacağı anlaşıldı. Son olarak ortaya, açık denizlerdeki rüzgâr parklarıyla ilgili anlaşmazlık çıktı.
Alman Tüketiciyi Koruma Merkezleri, açık denizlerde dev rüzgâr türbinleri inşa edilmesinin ekonomik ve teknolojik bakımlardan hata olduğunu ve bundan böyle rüzgâr parklarına ruhsat verilmemesi gerektiğini savunuyor. Tüketiciyi Koruma Merkezleri Konfederasyonundan Niels Schnoor, “son derece pahalı bir teknolojiye teşvik vermenin anlamı yok, açık deniz teknolojisinden çok daha ucuz metotlar var. Tüketici açısından enerji dönüşümünün mümkün olduğunca ucuza gelmesi esastır”, diyor.
Kara ve açık denizlerde rüzgâr türbini işleten şirketler de aynı görüşte. Alman Rüzgâr Enerjisi Konfederasyonu danışmanlarından Matthias Hochstaetter enerji dönüşümünün mali portresinin ürkütücü boyutlar alabileceği uyarısında bulunuyor: “Enerji dönüşümü ödenebilir olmaktan çıkıp, astarı yüzünden pahalıya getirilmemelidir. Yenilenebilir Enerjiler Yasası da zaten dönüşüm payının azaltılıp yükün tüketicinin sırtından alınmasını öngörüyor. Faturadaki dönüşüm payı küçüldükçe üretici daha verimli olmaya zorlanacaktır. Bu başarılamadığı takdirde rüzgâr enerjisi inandırıcılığını kaybeder. Çevre dostu enerji kaynaklarının maliyeti düşürülmelidir.”
Yatırımların finansmanını kim yapacak?
Peki bu milyarlarca euroluk yatırımlar kimin cebinden çıkacak? Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği’nden Stefan Gsaenger maliyet konusunun belirleyici olmaması gerektiği görüşünde: “Yenilenebilir enerji kapasitesinin genişletilmesiyle ilgili tartışmalar rayından çıkmışa benziyor. Maliyet tartışması tek taraflı yürütülüyor. Maliyetle yatırım karıştırılıyor. Problem buradan kaynaklanıyor. Önümüzdeki 20 yılda ham petrole ödeyeceğimiz parayı fosil enerjiyi ikame edeceğimiz yenilenebilir enerjinin yatırım maliyetiyle karşılaştırdığımızda çevre dostu enerji kârlı çıkıyor.”
Rüzgârın, Almanya’nın karma enerji kaynaklarında önemli payı olması gerektiğini kimse inkâr etmiyor. Ama rüzgârın açık denizlerde değil de karada değerlendirilmesinin çok daha ucuza geleceğini ve Almanya’nın sürekli rüzgâr alan birçok bölgesine henüz el atılmadığını söyleyen uzmanlar çoğunlukta.
Tümüyle vazgeçmek zor
Açık denizlerdeki rüzgâr parklarının dezavantajı Almanya’nın coğrafi konumundan kaynaklanıyor. Denize kıyısı olan çoğu ülkede rüzgâr parkları açık denizlerde ama kıyıya yakın bölgelerde kuruluyor. Almanya’nın Kuzey Denizi kıyı şeridi oldukça sığ. Kıyıdan en az 30 ila 40 kilometre açıkta rüzgâr türbini kurmak zorunda olan tek ülke Almanya. Bu uzaklık nedeniyle maliyet katlanarak artıyor.
Ancak Almanya’nın açık deniz enerji tesislerinden tümüyle vazgeçemeyeceği ve var olan bütün yeşil enerji kaynaklarını değerlendirmek gerektiği de belirtiliyor. Açık deniz teknolojisi henüz emekleme çağında olduğu için fazla yatırım gerektiriyor. Teknoloji olgunlaştıktan sonra açık deniz tesislerinin yatırım ve üretim maliyeti düşecek.
Teknoloji öncüsü Almanya arkasına yaslanıp geleceğin teknolojisini görmezlikten gelme lüksüne de sahip değil. Dünya Rüzgâr Enerjisi Birliği’nden Steffan Gsaenger bu teknolojinin ihracat açısından son derece önemli olduğunu ve bütün dünyada açık deniz rüzgâr teknolojisi talebinin arttığı bir dönemde Almanya’nın bu piyasadan çekilemeyeceğini belirtiyor.
Tüketici Koruma Merkezleri Konfederasyonu da bu adımın son derece yanlış olacağı görüşünde. Niels Schnoor 5 gigavatlık kapasitenin enerji dönümü hedeflerine varmak için yeterli olacağını ve bunun da karadaki rüzgâr türbinleri ve güneş enerjisiyle sağlanabileceğini söylüyor: “Açık denizlerdeki bütün türbinlerden vazgeçilmeli diye bir iddiamız yok. Ama genişleme hızı düşürülmeli. 2020 yılına kadar açık denizlerde 14 milyar vatlık elektrik üretilmesi planlanıyor. Bunun yerine karadaki yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz daha doğru olur.”
Kaynak: Enerji Enstitüsü