Nükleer santrallerden çıkan atıklarla Almanya’nın başı dertte. Yüz binlerce metreküp sıcak nükleer atık nihai deponun 36 senedir tamamlanamaması sebebiyle geçici depolarda bekletiliyor. Dünyada çözülemeyen bu meseleden Türkiye’nin de çıkaracağı önemli dersler bulunuyor.
Nükleer elektrik santrallerini kapatma kararı alan Almanya’da bu tesislerden çıkacak atıkların bertarafı büyük bir mesele olmaya devam ediyor. Aşağı Saksonya Eyaleti’nin Gorleben kasabasında nükleer atıkların yer altında nihai depolanması için 22 Şubat 1977’de başlatılan çalışmalar hâlâ sonuçlanmadı. Almanya’da 280 bin metreküp nükleer atık, nihai depolama için bekliyor. Tuz kayaları içinde nihai depo açma çalışmalarında karşılaşılan zorlukları yerin 900 metre altına inerek gözlemledik. Çalışmalara bugüne kadar 1,6 milyar avro harcanmış. Ayrıca, güçlü nükleer atıkların geçici olarak depolandığı tesise de girdik.
Gorleben, tarihî evleri ve organik tarımı ile meşhur bir kasaba. Kasabada, yüz binlerce sene radyasyon yayacak nükleer atıkların depolanmasını protesto amacıyla çok sayıda ahşap ve sarı boyalı ‘X’ işareti bulunuyor. Protesto amaçlı bu işaret, atıkların haber verilmeden bir ‘X günü’ Gorleben’e nakledilmesini unutturmamak için tercih edilmiş. Halk arasında nükleer atıklara karşı büyük bir dayanışma oluşmuş. Gorleben’in içinde olduğu Wendland bölgesindeki çiftçilerin güneş panelleri ve biyogaz tesisleri ile ürettikleri enerji, tükettiklerinden fazla. Yöredeki çiftçiler 36 senedir direnişte. 1977’de başlayan direnişte güneşli bir bayrak da sembol olarak kullanılıyor. Kendi aralarında kurdukları birliğin başkanı Monica Tieske. Eşi Eckart da onun her zaman yanında. Evlerinde ziyaret ettiğimiz Tieske çifti yöredeki direnişi anlatıyor. Monica Tieske, Kuzey Almanya’nın tuz alanlarıyla kaplı olduğunu belirterek Gorleben tercihinin siyasi amaçlarla alındığını söylüyor. Tieske’ye göre kasaba eski Doğu Almanya sınırına yakın olduğu için, kullanılmış nükleer yakıtlardan burada uranyum üretimi hedefleniyordu. Tuzun nükleer atık depolamak için uygun bir madde olup olmadığının tartışmalı olduğuna dikkat çeken Tieske, kendilerinin sadece eylemlerle değil, bilimle de seslerini duyurmaya çalıştıklarını söylüyor.
Direnişçi köylüleri adi suçlu olarak göstermek için haklarında çok sayıda dava açılmış. Tieske ve direnişçiler bugüne kadar nükleer atık deposuna karşı bir dizi dava açmış. Kimini kazanmış kimini kaybetmiş. Ancak deponun 1978’de yapılan ve hâlâ uygulanmaya çalışılan çerçeve işletme planına karşı açtıkları davadan umutlular. Eğer kazanırlarsa depodan kurtulacaklar. Gorleben’deki çiftçilerin dünyanın dört bir yanından destekçileri bulunuyor. Almanya’nın en meşhur 15 avukatı onları savunuyor. Tieske’ye bu kadar direnişle ne elde ettiklerini sorunca cevabı gayet net oluyor: “Burada nükleer atıkları işleyecek tesis kurulamadı. Şimdi Fransa ve İngiltere’de depolamaya uygun hâle getirilip buraya yolluyor. Ayrıca bölgede iki yeni nükleer santral de bizim eylemlerimiz sebebiyle kurulamadı.”
Bayan Tieske, toplumun nasıl kenetlendiğini de ilginç bir misalle anlatıyor. 1970’lerde depolama tesisinin Gorleben’e kurulması için çalışan Federal Meclis Vekili Kurt Dieter Grill’in çocuklarının bugün direnişçi köylülerle aynı safta olduğunu söylüyor. 26 senelik direniş sonunda yörede Hıristiyan Demokratlar’ın oyu oldukça düşmüş. Balta elinde odun kırarken rastladığımız Echart Küriger de ürünlerinin yörenin adı zehirliye çıktığı için para etmemesinden yakınıyor. Ayrıca, atık tesislerinde çalışan personelin çocuklarının, tesislere karşı olan çocukları okulda taciz ettiğini belirten Küriger, “Kasabada huzursuzluk var.” diyor. Küriger, Fransa ve İngiltere’den nükleer atık nakli olduğunda yüzlerce traktörle tren yolunu kapattıklarını, traktörlerin vinçlerle kaldırılarak yolun açılmasının saatler sürdüğünü anlatıyor. Atık nakilleri sırasında Gorleben’e 20 bin polis sevk ediliyormuş.
Yerin bin metre altında tuz kayala
Almanya’da bugüne kadar dört depolama yeri belirlenmiş: Morsleben, Asse, Konrad ve Gorleben. Yine bir tuz kayası içine oyulan Asse’de yerin altına 12 bin litre su sızmış. Depodaki tuz eriyince 126 bin varil nükleer atık kaybolmuş. Atıkların yerini belirlemek için milyonlarca avro harcanan ve iki yıl süren çalışmalardan sonuç alınamamış. Benzer bir kazanın Gorleben’de olmaması için Alman uzmanlar işi sıkı tutuyor.
Güvenlik brifingi aldıktan, kırmızı tulum, ışıklı baret ve botlarımızı giydikten sonra asansörle yerin altına iniyoruz. Tesisteki çalışmaları yürüten özel şirketin jeoloğu Chiristian Islinger, yerin 840 metre altında, tesisin gecikmesine sebep olan belirsizlikleri anlatıyor. Islinger 23 sene önce işe girdiğinde, 8 senede deponun biteceği söylenmiş. Oysa o, çalışmaların tamamlanması için en az 10 yıla daha ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Sonrasında da ne kadar vakit alacağı bilinmeyen bir lisans sürecine geçilecek.
İniş pisti yapmadan uçak uçurduk
Tecrübeli jeolog, atıkların nasıl bertaraf edileceği belirlenmeden nükleer santral kurmayı, iniş pisti olmadan uçak uçurmaya benzetiyor. Islinger’in verdiği bilgilere göre burada nükleer atıkların tuza gömülerek nihai bertarafı hedeflenmiş. Tuzun katmanları iyi bir yalıtkan olduğu için, diğer kaya türlerine 200 dereceye kadar sıcaklıktaki nükleer atıklar gömülürken, burada 400 derecedeki atıklar gömülebilecek. Tabii nükleer santralden çıkarılan atığın bu sıcaklığa inmesi için 30-40 sene beklemesi gerekiyor. Bugüne kadar 600 bin ton tuz çıkarılan depo, 500 metreye 800 metre boyutlarında bir maden görüntüsünde. Duvarlara yerleştirilen sensörlerle tuz tabakasının hareketleri inceleniyor. Islinger ilk olarak demir ve betonla desteklenen bir koridorda duruyor. Depoyu oluşturan tuz kütleleri arasında antrasit kayaçları bulunduğunu, buralardan sızıntı riski olabileceğini söylüyor. Depo alanında mühendisleri tereddüde düşüren diğer bir unsur da kayaların arasından sızan petrol türevi sıvı. Çünkü bunun nükleer atıklarla reaksiyona girmesinden endişe ediliyor. Madende 900 metre seviyesinde çalışılıyor. Sıcaklık 38 derece. Bu seviyeden 400 metre daha aşağıda yapılan kazılar ise seçimlere kadar durdurulmuş. Bakanlık, 500 yıl nükleer atıkları çıkarabileceği bir yapı istemiş. Islinger’in verdiği bilgiye göre burada 300 bin sene önce kalın bir buzul tabakası varmış. Tecrübeli mühendis, “Bir o kadar yıl sonra kimse bu bölgenin ne durumda olacağını söyleyemez.” diyor.
Kulaklara basınç yaparak yükselen asansörle yeryüzüne çıktıktan sonra hemen yakındaki geçici depolama tesisine gidiyoruz. Tesisi, nükleer santrallerin de sahibi olan Almanya’daki 4 büyük enerji tedarikçisi şirketin ortak olduğu ayrı bir özel şirket işletiyor. Bu şirketin Gorleben Deposu Halkla İlişkiler Müdürü Jurgen Aver eşliğinde bir terör saldırısından özenle korunan tesisi geziyoruz. Fotoğraf makinesi ve cep telefonlarımızı bıraktıktan sonra refakatçimizin ve bizim kartlarımızla açılan üç ayrı kapıdan geçtikten sonra atıkların depolandığı fabrika görünümündeki büyük kapalı alana varıyoruz. Burada kırmızı, mavi ve sarı boyalı 3-4 metre yüksekliğinde çelik tüpler bulunuyor. Bunlar çelik ve grafit alaşımıyla imal edilmiş castor adı verilen saklama kapları. Avner, bu kapların tanesinin 2,5 milyon avro olduğunu söylüyor. Avner’e göre castorlar her türlü dış etkiye karşı özenle dizayn edilmiş. Her bir kabın konulduğu yerin yıllık kirası da 25 bin avro. Tesiste 1512 tonu yüksek güçlü, toplam 6 bin 500 ton nükleer atık bulunuyor. Atıklar 108 adet castorda saklanıyor. Yakında İngiltere’den 24 castor daha gelecek.
Dünyada nihai depo yok
Nükleer atıkların bu kapsüllere doldurulması işlemi İngiltere ve Fransa’da yapılıyor. Atıkların, Gorleben’e nakli sırasında medyaya da yansıyan büyük protesto gösterileri gerçekleşiyor. Yüksek güçlü atıklar tesisteki toplam radyasyon miktarının yüzde 90’ını barındırıyor. Castordan daha küçük 1,30 metre uzunluğunda, 43 cm çapındaki saklama kaplarına kokillen adı veriliyor. Küçük parçalara ayrılmış nükleer atıklar camla karıştırılarak bu kaplara dolduruluyor. 28 kokillen bir castorun içine giriyor. İki kabın arasına helyum gazı basılıyor. Tesisteki detektörler her bir castorda sızıntı olup olmadığını izliyor. Fakat bu kadar kalın ve güçlü kaplara rağmen radyasyonun yüzde 10’u tesis dışına sızıyor. Avner’e göre sızan miktar, Almanya’da güçlü doğal radyasyonu olan bölgelerin altında bir değerde. Tesiste radyasyon ölçümü dış mekânda yapılıyor. Tesislerin Almanya’nın büyük nehirlerinden Elbe’nin yakınında olması da endişeleri artırıyor.
Tesiste castor adı verilen kapsüllerin gömüleceği, tuzdan etkilenmemesi için üzerlerinin kaplanması için bir pilot tesis kurulmuş. Burada kapsüller polox adı verilen teknikle uygun hâle getirilecek. Ayrıca içerideki nükleer atık ağır bir madde ile sıkıştırılacak. Sonuçta castorun ağırlığı 65 tona yükselecek. Avner, her türlü dış etkiye dayandığını iddia ettiği castorların niye bir ek madde ile kaplandığını sorduğumuzda kaçamak cevap veriyor. Castorların yeterli olduğunu ancak güvenliği daha da artırmak için bunu yaptıklarını söylüyor. Bu ağırlık ve büyüklükteki bir atık kapsülünün yerin binlerce metre altına nasıl indirileceği henüz belli değil.
Sözün özü, nükleer atıkların nihai olarak depolanması çok sayıda belirsizlik ihtiva eden bir süreç. Zaten böyle olmasa dünyada bugüne kadar bir nihai depo alanı belirlenebilirdi.
Kaynak: Enerji Enstitüsü