Limit Aşım Günü, bu yıl Türkiye için 27 Haziran dünya geneli için ise 29 Temmuz olarak belirlendi. Türkiye bu yıl doğal kaynakları dünya ortalamasından 32 gün önce tüketti. Bugünden itibaren 2020’nin kaynaklarına borçlanmaya başlıyoruz.
İnsanlığın, dünyanın bize sunduğu 1 yıllık doğal kaynakları tükettiği gün olan Küresel Limit Aşım Günü,
Kurduğumuz ekonomik ve toplumsal sistemler, doğanın sunduğu ekolojik kaynaklar tarafından destekleniyor. Sağlığımız, esenliğimiz, refahımız için gerekli temiz havayı, suyu, gıdayı, tıbbi ürünleri doğaya borçluyuz. Eğer dünyadaki herkes ortalama bir Türkiye vatandaşı gibi yaşıyor olsaydı; doğanın bir yıl içinde yenileyebildiği bu kaynakları 27 Haziran’a gelindiğinde tüketmiş olacaktık. Bu aynı zamanda mevcut tüketimimizi karşılamak için bir dünyaya daha ihtiyaç duyduğumuz anlamına geliyor. Bir başka deyişle, iki dünyamız varmış gibi tüketiyoruz.
Türkiye, bu yıl dünya ortalamasından 32 gün önce tüketti
Dünya üzerindeki yenilenebilir kaynaklar ile insanların bu kaynaklara yönelik talebini değerlendiren araştırmalar yürüten Küresel Ayak İzi Ağı’nın (Global Footprint Network) verileri, dünyamızın içinde bulunduğu kritik durumu gözler önüne seriyor. İnsanlığın doğa üzerindeki yıllık talebinin, dünyanın bir yılda yerine koyabileceği kapasiteyi aştığı gün olan Küresel Limit Aşım Günü, bu yıl 29 Temmuz olarak saptandı. Bu tarih itibariyle insanlık olarak dünyanın yıl içinde yenileyebileceği kaynaklardan fazlasını tüketmeye başlamış olacağız.
Her ülkenin kaynak kullanım hızı farklı olduğu için, Limit Aşım Günü ülkeden ülkeye değişiklikler gösteriyor. Türkiye, bu yıl doğal kaynakları dünya ortalamasından 32 gün önce tüketti. 2018’de 11 Temmuz olan ülkemizin Limit Aşım Günü, dünya ortalamasından 21 gün önceydi. Yani her yıl giderek artan bir hızla kaynaklarımızı dünya ortalamasından daha hızlı tüketiyoruz.
Ekolojik kaynakları aşırı kullanarak limit aşımına yol açmanın sonucunda ormanlar yok oluyor, biyolojik çeşitlilik kayboluyor, balık stokları azalıyor, tatlı su kaynakları yitiriliyor, topraklarımız erozyona uğruyor, havamız kirleniyor. Atmosferde artan karbondioksitin tetiklediği iklim değişikliği, kuraklıklar, orman yangınları, aşırı yağışlar ve benzeri olaylarla kendini giderek daha belirgin bir şekilde hissettiriyor.
Aslı Pasinli: “Gezegenimizin felaketi üzerine saadet kurmaya çalıştığımız bir yaşam modelinin kazananı olamaz”
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Aslı Pasinli, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’nin Ulusal Limit Aşım Günü, rekor bir sıçrama ile 14 gün öne gelerek, yılın ilk altı ayına kaymış durumda. Bu durum dünyamızın ekolojik çöküşünde bizlerin de rolü olduğunu gözler önüne seren ciddi bir gösterge. Doğa sorunları genelde çok karışık, devletlerin çözmesi gereken sorunlar olarak algılanıyor. Devletlere iş düştüğü muhakkak, ancak bireylerin, kurumların, STK’ların da sorumlulukları büyük. Ve bu sorumluluğu, rekabet üstü, politika üstü bir ruh haliyle, çok daha samimi olarak, daha radikal kararlarla ve iş yapış şekilleriyle sahiplenmemiz gerekiyor. Unutmamalıyız ki, gezegenimizin felaketi üzerine saadet kurmaya çalıştığımız bir yaşam modelinin kazananı olamaz.”
‘Enerji devrimi yaşanması gerekiyor’
Pasinli; bireylerin, kurumların üzerine düşen sorumluluklar üzerine ise şunları söyledi: “Bireyler olarak atığımızı azaltarak işe başlayabiliriz. Eskisi gibi pazara file ile gitmek, evden çıkarken yanımıza matara almak, pipet kullanımından vazgeçmek, daha fazla bisiklete binmek, taşıt kullanmak yerine yürümek veya toplu taşıma kullanmak gibi günlük hayatımızda yapacağımız ufak değişikliklerin toplamda etkisi tahminimizden çok daha büyük. Kurumlar olarak, her sektörün ‘sosyal sorumluluğu’ bir proje olarak görmek yerine ‘iş yapış şeklini dönüştürmek’ olarak benimsemesini önemsiyoruz. Finans sektörünün çevre dostu olmayan yatırımları reddetmesi bu iş yapış şekline bir örnek. Devletler açısından ise bir enerji devrimi yaşanması gerekiyor. Birçok ülke kömür santrallerini kapatma kararı aldı. Ülkemizde, bundan sonra yapılacak yatırımların güneş ve rüzgâr odaklı olması, teşviklerin de kömürden bu alana kaydırılması çok önemli adımlar.”