Antalya kısa bir süre önce, iklim değişikliği ile birlikte daha sık ve şiddetli yaşanan hortumun yıkıcı gücü ile karşılaştı ve kentin önemli gelir kaynaklarından biri olan örtü altı tarım alanları zarar gördü.
Türkiye, bilim insanlarınca iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgeler arasında gösterilen Akdeniz Havzası’nda yer alıyor. Türkiye’nin bu alandaki en riskli illerinden biri olarak kabul edebileceğimiz Antalya ise kısa bir süre önce, aşırı hava olayları ile sarsıldı. Kentin birçok noktasında fırtına nedeniyle ağaçlar ve aydınlatma direkleri devrildi. Çöp konteynerleri ve tabelalar yola savruldu. Fırtına nedeniyle
Bütün bunların yanı sıra kentin önemli gelir kaynakları arasında gösterilen örtü altı tarım da aşırı hava olaylarından ciddi derecede zarar gördü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise aşırı hava olaylarının Antalya’ya maliyetinin 100 milyon TL olduğunu açıkladı.
Yaşanan aşırı hava olayları ile iklim değişikliği arasındaki bağlantı konusunda görüşlerine başvurduğumuz Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden Prof. Levent Kurnaz, “İklim değişikliği hortumların nedeni değil ancak iklim değişikliği hortumların hem şiddetini hem de görülme sıklığını ve alanını artırıyor” yorumunda bulundu. Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Doç. Dr. Nihat Dipova ise meydana gelen hortumun Antalya için sürpriz sayılamayacağını, meteoroloji istatistiklerine bakılırsa daha önce de benzer vakaların görüldüğünden bahsediyor: “Antalya’da ‘kadı kaçıran yağmurları’ olarak bilinen yağmurlardır bunlar. Hortum da Antalya geçmişinde yaşanmış bir olgu. Geçmişten farklı olarak iki hortum vakası üst üste geldi.”
Doç.Dr. Dipova: ‘Toplumda niyet varsa bilim ve mühendislik çözüm üretir.’
Tüm dünya şehirlerinde iklim değişikliğine uyumlu ve sürdürülebilir kentler tasarım planlamaları daha çok tartışılmaya başlandı. Hortumların geçmişte de yaşandığı bir kentte şehircilik anlamında neler yapılabilir sorusu bu noktada öne çıkıyor. Doç. Dr. Dipova sorunun cevabını şu şekilde veriyor: “Erken uyarı sistemleri kurulmalı ve korunma tedbirleri alınmalı. Antalya bir kıyı şehri. Turizm ve tarım nedeniyle şehirlerimizi kıyıda geliştirmek zorundayız. Hortumdan kaçmak mümkün değil ancak vaka oluşmadan önce acil uyarı sistemi sayesinde can kaybı önlenebilir. Acil sığınma bölgelerinin de oluşturulması gerekir elbette. Tarımsal örtü sistemlerinin, kent içindeki çatı, sundurma gibi yapıların güvenliği konusu da mühendislerin üzerinde durması ve çözüm üretmesi gereken konular olacaktır.”
Doç. Dr. Dipova bu konuda en önemli konunun can kaybının önlenmesi olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam ediyor: “Kıyı bölgelerinde nüfus yoğunluğunun artırılmaması gerekiyor. Altyapı maalesef çok yetersiz. Taşkın önleme adı altında yapılan projeler ne yazık ki taşkını önlemede başarılı olamadı. İmar alanlarında yapıların kat sayıları artarken yollar ve köprüler yetersiz kaldı. Bir afet durumunda acil hizmet ulaştırılması neredeyse imkânsız halde. Acil Toplanma Alanı diye bir alan tanımlamak mümkün değil artık. İmar planlarında kentsel donatı alanları dahi imara açılıyor. Atmosferik afet riski hesaplanmalı (bu ve bunun gibi bir afet planlaması Antalya için maalesef yapılamadı henüz) ve risk azaltıcı önlemler uygulanmalı.” Bu önlemlerin uygulanması ise Dipova’ya göre her disiplinden uzmanların yuvarlak masa etrafına toplanıp bir durum tespiti yapmasına bağlı: “Çözüm öncelikle ‘niyet’ gerektirir. Toplumda niyet varsa bilim ve mühendislik çözüm üretir.”
İlk etapta açıklanan 100 milyon TL’lik zararın büyük önemli bir bölümünü ise tarım alanları oluşturuyor. Antalya Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp, hasar tespit çalışmaları neticesinde yaklaşık 5 bin dönümde hasar olduğunu belirtiyor. Alp, seraların şu anda kullanılamayacak durumda olduğunu söylüyor: “Narenciyede bu hasar daha da büyük. Yaklaşık 8 bin dönümlük alan kullanılamaz halde. Çiftçinin buradan para kazanacak bir lüksü yok.” Alp, zarar gören seralarda sezonun bittiğini söylüyor ve çiftçiye bu desteğin gelmesinin hayati olduğunu vurguluyor. Nedenlerini ise şu şekilde sıralıyor: “Seralarda yetiştirilen ürünlerin girdileri çok yüksek. Fidesi, gübresi, ilacı vb. hepsinin çok yüksek fiyatları var. Hepsi dışarıdan geliyor. Çiftçiler zor durumda. Çiftçimize bu destek gelmezse 5 bin dönümlük seralardaki çiftçilerimizden hiçbirinin ekonomik olarak kılını kıpırdatacak gücü yok.”
Çözüm Sigorta mı?
Nazif Alp, benzer aşırı hava olayları ile yaşamaya alışmak zorunda olduklarını, bilim insanlarının iklim değişikliğinin yaşandığını söylediklerini ve ani fırtınalar ve yağışların olabileceği konusunda uyarılarda bulunduklarını hatırlatıyor. Çiftçilerin iklim değişikliğine bağlı benzer afetlerden korunmak adına sigorta yaptırmalarının önemine vurgu yapıyor: “TARSİM sigortası var. Çiftçimiz de bu aşırı hava olaylarının farkına varıp TARSİM sigortasına başvuracak. Devlet, ‘Sigortanı yaptırırsan %50’sini ben vereceğim, %50’yi sen ver’ diyor. Bazı çiftçilerimiz maalesef kalan %50’lik kısmı ödeyemiyor ve sigortayı yaptıramıyor. %50’lik kısmı ödeyebilenler sigorta parasını alacaklar.”
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Antalya Şubesi Başkanı Vural Şahin ise özellikle Kumluca bölgesindeki 1400 dekarlık alanın hortum nedeniyle %70 ile %100 oranında kullanılamaz hale geldiğini söylüyor. Yaklaşık 400 çiftçi ailesinin bu zarar ile karşı karşıya olduğunu, mahsul fiyatının ortalamasının ve sera konstrüksiyonlarının maliyetinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade eden Şahin, sigortasız seraların sigortalı seralardan ayrı tutulmaması gerektiğini belirtiyor: “Nasıl ki devlet seçimden seçime bazı vergi kalemlerinde düzenli ödeyenlerin haricinde ödeyememiş olan yurttaşın borcu ile ilgili indirim yapabiliyorsa veya af getirip taksitlendirebiliyorsa, bu sigortasız olan seralardaki yurttaşlarımızın da hayatını idame ettirebilmeleri için bir şeyler yapmaları gerekiyor.”
Hatice Kübra Güney – Elektrik Elektronik Mühendisliği – kubra.guney@enerjigazetesi.ist