Schneider Electric, COP24 öncesi açıkladığı yenilenen iklimle mücadele taahhütleri ve yeni nesil teknolojileriyle sürdürülebilirlik alanına öncülük ediyor. Şirket son olarak destekçileri arasında olduğu Mission Possible Report’unu değerlendirdi. Buna göre karbon emisyonuna en çok etki eden sektörleri önceliklendirerek sıfır emisyon hedefine ulaşılabileceği vurgulanıyor.
Enerji yönetimi ve otomasyonda dünya çapında uzman olan Schneider Electric, 24. BM İklim Değişikliği Konferansı (COP24) ile paralel olarak açıkladığı yeni taahhütleri kapsamında iklim değişikliğiyle mücadele konusuna liderlik ediyor. Şirket kurum içi sürdürülebilirlik çalışmalarının yanı sıra iş dünyasının sıfır emisyon yolculuğuna hizmet etmek üzere verimlilik ve güvenilirlik odaklı teknolojiler geliştiriyor.
Bu çalışmalar kapsamında Schneider Electric CEO’su Jean-Pascal Tricoire IPCC’nin yeni raporu başta olmak üzere iklimle mücadele gündemini şu şekilde yorumladı: “Dünya liderlerinin daha temiz ve daha sürdürülebilir enerji uygulamalarına destek sunduğu 2015 Paris Sözleşmesi iklim değişikliğine karşı yürütülen çalışmalarda bir dönüm noktasıydı. Polonya, Katowice’te gerçekleşen COP24 ise başarı için
Doğru politika ve uygulamalarla başarı sağlamak mümkün
Enerji Dönüşümleri Komisyonu (ETC) 2018 yılı boyunca azaltılması zor sektörlerde net sıfır emisyona giden bir yol tanımlamaya odaklandı. Bunun sonucunda Mümkün Görev Raporu ortaya çıktı. Raporun bulguları böyle bir değişimin mümkün olmakla kalmayıp uygun fiyatlı ve potansiyel olarak kârlı olduğunu gösteriyor. Mevcut tahminler yüz yılın ortalarına varıldığında ekonomiye maliyetinin küresel GSYH’nin %0,5’inden düşük olacağını ve tüketici yaşam standartları üzerinde ihmal edilebilir etkide bulunacağını öngörüyor.
Mümkün Görev Raporu bu dönüşümün (yüz yılın ortasına kadar azaltılması zor sektörlerde net sıfır karbon emisyonuna ulaşmak) iddialı bir politika, hızlandırılmış yenilik ve küresel ekonomiye minimum maliyetli yatırımla başarılabileceğini gösteriyor. Rapor 2017 Daha İyi Enerji Daha Yüksek Refah raporuna dayanıyor ve bugün tek başına enerji verimliliği ve elektriklendirme ile “dekarbonize etmesi zor” olarak kabul edilen sektörleri daha derinlemesine ele alıyor. Dünya daha elektrikli hale ve elektrik daha dekarbonize hale geldikçe 2060’a kadar küresel ekonomide tam dekarbonizasyona ulaşmada bu sektörlerin önemi artıyor.
Net sıfır emisyona geçiş
Rapor öncelikle her enerji ve hammadde kapsamında dekarbonizasyonu inceliyor. Elektriklendirmeye dair ayrıntılı bir analizin yanı sıra hidrojen biyoenerji ve CCS/U gibi alternatifleri içeriyor. Her sektördeki ana avantajların ve kısıtların sayısal bir analizinin yanı sıra maliyet rekabet gücüne dair de bir inceleme sunuyor.
Bunun sonucunda bu ağır sektörlerde net sıfır emisyona geçişin nasıl yönetileceğine dair kesin bir inceleme yapılıyor. Çoğu konvansiyonel raporun aksine bu rapor karbon bütçesi içinde “azaltılması zor” sektörlerin etkisini azaltmak için talebin nasıl optimize edilebileceğini de inceliyor.
Buna göre enerji verimliliği temel bir katkı faktörü olmakla birlikte, ulaşım biçimindeki değişiklikler ve döngüsellik gibi yeni ekonomik modeller bu sektörlerde önemli role sahip olacak. Gelecek yıllarda pil teknolojisinde, elektro ve biyokimyada, yeni malzemelerde ve verimli hizmet tasarımlarında önemli çığır açıcı gelişmelere tanık olunacak ve bunların her biri fırsat ortamını önemli derecede değiştirmek için güçlü bir potansiyele sahip.
Bu değişimi hızlandırma sorumluluğu ise politika üreticiler, yatırımcılar, şirketler ve tüketicilere ait. Bu nedenle raporun kapanış bölümü başta iklim nedenli göç, enerji verimliliği, talep yönetimi ve güç dekarbonizasyonu olmak üzere benimsenecek politikalara dair önerileri ele alıyor. Geçiş sürecinde özel sektörün rolüne dair de bir çerçeve çiziyor.