Türkiye’nin dev şirketlerinin bir biri ardına gerçekleştirdikleri yatırımlarıyla Ege bir anda ülkenin yenilebilir enerji üssü haline geldi.
Türkiye’nin devleri Ege’de birbiri ardına yenilebilir enerji yatırımları kuruyor. Kıyılarında rüzgar santralleri ve Aydın-Denizli aksında yoğunlaşan jeotermal santralleriyle Ege, artık Türkiye’nin yenilebilir enerji üssü konumunda.
Peki enerji sektörünün gözde trendleri rüzgar ve jeotermal enerji yatırımı yapmak isteyenleri hangi mevzuatlar bekliyor? Yatırımcı bu yatırımları kaç yılda amorti ediyor? İsteyen kendi enerjisini üretebilir mi? Ege kıyılarını kaplayan rüzgar gülleri elektrik ihtiyacımız açısından ne anlama geliyor? Her biri yıllık ne kadar elektrik üretiyor?… Tüm bu soruların yanıtları ve daha fazlasını Söke ABK Enerji Üretim Aş Genel Müdürü Ayhan Ahmet Ekiz Denizlihaber.com’un özel röportajında açıklıyor.
İŞTE O RÖPORTAJ
DENİZLİHABER: Söke’deki rüzgar santraliniz hakkında bilgi verir misiniz?
Santralimiz ABK Enerji Üretim A.Ş., Söke-Didim yolu üzerinde, 30 MW kurulu güce sahip. Yıllık 100 milyon Kw-Saat üretim kapasitesine sahip santral, 6 bin konutun yıllık elektrik ihtiyacını karşılayabilecek elektrik üretiyor.
Yatırımına 2010 ortalarında başlanan santral, 2012 başında faaliyete geçti. İspanyol-GAMESA türbinlerimizin her biri 2 MW kapasiteli. Santralde tam 15 türbin var.
Santral işletmemizde 3 vardiya olmak üzere toplam 20 personel çalışıyor. Her bir türbinin kule uzunluğu 80 metre. Kanat çapı 47 metre. Bu türbinlerin her birinin ağırlığı 320 ton.
DENİZLİHABER: Türkiye Elektrik piyasasında son gelişmeleri ve geleceğini değerlendirir misiniz?
UYGULAMA ÇOK GEÇ KALDI
Türkiye’de Elektrik Piyasası 2001 yılından bu yana çok dinamik bir yapıya büründü. 4628 sayılı Elektrik piyasası kanunu, ileri seviyede hedefleriyle, bizim açımızdan tarihe geçmiştir. İngiliz elektrik piyasası örnek alınarak oluşturulan bu kanunla “rekabete dayalı serbest piyasa modeli” amaçlanmıştır ancak ardından seneler geçmesine rağmen ortaya çıkan birçok sorun bu modelin istenilen şekilde yerleştirilmesini zorlaştırmış ve konulan hedeflerden birçok sapmalar meydana gelmiştir. Strateji belgesinde belirtilen hedeflere maalesef zamanında ulaşamadık.
GELİNEN NOKTA YİNE DE SEVİNDİRİCİ
Ancak bütün bunlara rağmen Türkiye elektrik piyasası doğru ve yerinde bir karar vermiştir. Sistem içindeki hantal ve verimsiz yapıların ayıklanmasını neredeyse imkansız kılan çapraz sübvansiyonların yoğun olduğu sistem ve dikey bütünleşik yapı tamamen terk edilmiş , yerine modern dünyanın benimsediği üretim, iletim ve dağıtımı birbirinden ayıran elektriği bir yandan konvansiyonel bir meta olarak gören diğer yandan kendine has temel bazı özelliklerini (depolanamaması, insanların elinin elektrik anahtarına çok kolay ulaşıyor olması, talep tarafının elektrik hizmeti karşısında ödeyeceği miktarı anlık olarak kontrol edemiyor olması..vb.) dikkate alan ucuz ve verimli bir sistem oluşturulmuştur.
Bu noktada benim de üyesi olduğum Elektrik Mühendisleri Odası’nın, piyasanın serbestleşmesi konusundaki itirazları 90’lı yılların ortasından bu yana devam etmektedir. Bu itirazlar temelde elektriğin bir kamu hizmeti olması noktasında odaklanmıştır. Bunun yanı sıra EMO dikey bütünleşik yapının elektrik sistemimizi günümüze taşıyan çok büyük yatırımlara imza atan kuvvetli yapısına, yeni getirilen anlayışın muktedir olamayacağını savunmaktadır. Devletçi/tekelci bir anlayışa sahip elektrik idaresinin yaptığı yatırımlar devasadır ancak bundan sonra ne bir Keban yapmaya gerek vardır ne de bunu yapabileceğimiz bir ortam kalmıştır. Yani tekelleşmiş yapı aslında bu noktada görevini bitirmiştir. Artık bundan sonra iş bu hantal ve verimsiz sistemde ısrar etmek yerine, yatırımların tamamen serbestleşmiş piyasadan gelen arz/talep anlayışını benimsemiş bir piyasayı tam anlamıyla kurmaya kalmıştır. EMO’nun bir diğer altını çizmemiz gereken eleştirisi de üretim-iletim-dağıtım alanındaki koordinasyon eksikliğidir, bu benim de hak verdiğim çözülmesi gereken bir sorundur.
Asıl sorun şu ki Avrupa ülkelerin tamamen serbestleşme süreci 2 ila 9 yıl arasında sürmüştür, ancak 11 yılını bitirmek üzere olan Türkiye elektrik piyasası hala serbest tüketici limitini sıfıra çekememiş, spot piyasasını oluşturamamıştır. Üretim anlamında ise Temmuz 2012 sonu itibariyle kurulu gücümüzün sadece %56’sı özel sektör tarafından sağlanmaktadır. Buna rağmen son teknoloji ve modern yapıyla donatılmış özel sektör üretim santralleri, verimli operasyonları ve aktif yapıları ile geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlamıştır.
DENİZLİHABER: Bu bağlamda yenilenebilir enerji kaynaklarının şu anki yerini ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bildiğiniz gibi bölgemizde özellikle jeotermal ve rüzgâr enerjisi ön plana çıkmıştır. Jeotermal enerjiden elektrik üretimi yapan santrallerin hemen hemen hepsi Denizli-Aydın arasında Menderes grabeni üzerinde yer almaktadır. Rüzgâr enerjisi santrallerinin ise yine kıyı Ege boyunca sıralandığını, birçoğunun da inşaatına başlandığını söyleyebiliriz. Bu yatırımlar bölge halkı için en başta doğal güzellikleriyle dikkat çeken Ege bölgesi için büyük fırsatlar oluşturmakta, bölgemizi daha da kıymetli hala getirmektedir.
YENİLEBİLİR SANTRALLER LİSANSSIZ KURULABİLİYOR
Öte yandan lisanssız enerji üretimine izin veren yönetmeliğin yayımlanmasıyla yenilenebilir enerjiye olan ilginin bir kat daha arttığını söyleyebiliriz. Bu yönetmelikle artık isteyen her vatandaş herhangi bir kısıtlama olmadan bölgemizde bolca bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak elektrik üretebilecektir.
BÜYÜK FIRSATLAR SUNUYOR
Henüz çok yeni olan bu konunun özellikle bölgemizdeki sanayi kuruluşlarının ilgisini çekeceğini düşünüyorum. Sanayiciler rüzgâr ve güneş enerjisini kullanarak kendi enerjilerini üretme daha da önemlisi ihtiyaçlarından fazla elektrik enerjisini destekleme mekanizması kapsamında devlete satabilme ayrıcalığına sahip olacaklardır. Elektrik kullanıcıları için büyük fırsatlar sunan yönetmelikle yeni bir döneme girilmiş Dünya literatüründe dağıtık üretim olarak adlandırılan sürecin ülkemizde önü açılmıştır.
İHTİYACINIZI TÜKETİN FAZLASINI SATIN
Yatırımcılar 6-8 yıl gibi bir sürede kendini amorti etme kabiliyeti bulunan mikro rüzgâr ve güneş santralleri kurarak, 30 yıllık elektrik enerjisi ihtiyaçlarını garanti altına alacak üstelik %70’lere varan oranda dışa bağımlı olan elektrik piyasasındaki dalgalanmalardan ve yüksek fiyat baskısından etkilenmeden bunu yapabileceklerdir. Bu yatırımlar ticari kaynak olmanın dışında, milli bir hizmet niteliği de taşımaktadır. Bu kapsamda bütün taraflar için çok yeni olan bu konudaki imtiyazlar ve ayrıcalıklardan yaralanmak isteyen yatırımcıların profesyonel destek alması gerekmektedir, nihayetinde bu süreç tamamen teknik altyapı gerektiren bir mühendislik çalışmasıdır.
Kaynak: Denizli Haber