Batı’nın İran’ın enerji sektörüne uyguladığı yaptırımlar sadece İran içindeki değil hem bölgenin hem de dünyanın enerji piyasasındaki dengeleri etkiledi. Eğer İran ile Cenevre’de varılan nükleer anlaşma başarılı olur ve bu yaptırımlar tamamen kaldırılırsa, bunun herkes için çok önemli sonuçları olacak. Bu nedenle tüm dünyanın dikkati anlaşmanın seyrine odaklanmış durumda.
Süreci yakından takip eden sadece siyasiler değil. Dünyanın petrol şirketleri de pür dikkat İran’ın anlaşma şartlarına uyup uymadığını izliyor. İran dünyanın en büyük üçüncü petrol üreticisi fakat Batı’nın enerji, bankacılık ve finans alanında uyguladığı yaptırımlar yüzünden hem petrol üretimi düştü hem de elindeki petrolünü satmakta zorlanıyor. Ulu
İran da bu konuda hızlı yol almak istiyor. Total, BP, Shell gibi dev petrol şirketlerine İran’a yatırım yapmalarını teşvik etmek için pek çok kolaylık sağlıyor. İran Enerji Bakanı bu şirketlerle müzakerelere başladı bile. İran petrolünün yeniden uluslararası piyasalara girme ihtimali bölgede gerginlik yaratmaya başladı bile. Suudiler ve diğer Körfez ülkeleri kendi üretim kotalarının düşürülmesinden kaygılı. İran ile yakın müttefiki Irak arasında bile son günlerde tansiyon yükseldi. Irak da petrol ihracatını artırmak istiyor. İran ise buna kendi pazar payını düşüreceği gerekçesiyle karşı çıkıyor.
Bunlar İran petrolünün yeniden uluslararası pazara girmesinin bölgede yaratacağı gerilimlerden sadece birkaçı. Fakat bence asıl önemli olan ve sorulması gereken çok önemli bir başka soru var. Yaptırımların kaldırılmasıyla İran ekonomisinin dünya pazarına entegre edilmesinin İran rejiminin halkı üzerindeki denetimini zayıflatacağı, rejimi güçten düşürüp demokratikleşmenin önünü açacağı söyleniyor. Fakat petrole dayalı bir ekonomi İran rejimini daha mı demokratik yapar yoksa rejim daha otoriter, daha baskıcı bir yöne mi evrilir?
1973 petrol kriziyle cebini dolduran ‘rantiye devletlerin’ kendi toplumlarının demokratikleşmesinin, sosyal ve ekonomik gelişmesinin önünü nasıl kestiğini, otoriter rejimlerini nasıl güçlendirdiğini, devletin birey ve toplum üzerindeki tahakkümünü nasıl artırdığını düşünelim. İran tarihine baktığımızda da benzer dinamikler görüyoruz. Demokratik taleplerin artıp, demokratik açılımların ivme kazandığı dönemler petrol fiyatlarının düştüğü, İran ekonomisinin çıkmaza girdiği, rejimin kaynaklarının azaldığı dönemler. Ruhani gibi liberal bir liderin İran’da seçim kazanmasının en önemli nedeni yaptırımların rejimi köşeye sıkıştırıp reforma zorlaması. Bu baskının kalktığını, petrol gelirlerinin bütünüyle rejimin eline geçtiğini varsayalım. Bu, İran rejimini Ortadoğu’daki diğer petrole bağlı ekonomilerde olduğu gibi halkın demokratik taleplerine kulak tıkamaya ve otoriterleşmeye teşvik etmez mi?
Yazan: Gönül Tol
Kaynak: Enerji Enstitüsü