Nükleer felaketin dünya ekonomisi ve sağlığına nasıl yansıyacağı bilinmiyor. Ama kimse son teknolojiyi kullanacağız cehaletinde kendisini, bizleri aldatmasın.
Devletler yalan söylüyor.
Nükleer santral yapım şirketleri, işletmecileri yalan söylüyor.
Yolsuzluk ve yalanlarının yüzlerine vurulmasına terörizm diyen devletler, nükleer santral yapım şirketleri, demokrasinin denetleyemediği kapitalizm, benden sonra tufan dercesine tek bir sıfatta birleşti: Bio-terörizm.
Türkiye, koşa koşa bio-teröristler kulübüne girme yolunda.
II. Dünya Savaşı’nda, ABD’nin insanlığa karşı suç işleyerek Hiroşima ve Nagazaki’de sivil halkı nükleer bombalarla katletmesinden sonra yaşadığımız iki büyük nükleer felaket, Rusya’da Çernobil, Japonya’da Fukuşima. “Yaşadığımız felaketler” diyorum, çünkü dünyanın, türümüzün ve diğer canlıların geleceğine duyarsız kafalar, bu felaketlere, başka yerlerde otomobil kazası aymazlığında bakıyor.
Türkiye, neredeyse havai fişekli kutlamalar eşliğinde bu iki ülkeyle tokalaşırken enerjiye hepsinden çok ihtiyacı olan, iş disiplini ve çalışma ahlakıyla tanınan dünya ekonomi devi Almanya, parlamento kararıyla nükleer santral yapımını yasakladı.
Oysa, Ankara’da seçilmişlik adına milli iradeyi çiğneyenler, halkın arzusuna rağmen eylemlerini sürdürüyor
Japonya’da yaşadığımız nükleer felaketin radyoaktif zehirlerinin, önlenemez bir süratle dünyaya yayılması yetmiyormuş gibi her şey plana göre yapılsa bile Fukuşima’nın devreden çıkarılmasının bir 40 yıl daha süreceği öngörülüyor. O da beklenmedik durumlarla, insan hatalarıyla karşılanmazsa. Ama sürekli yeni sorunlarla karşılaşılıyor. Kazadan bu yana süregelen günde 300 ton radyoaktif sızıntıya, bir 300 tonun daha Pasifik Okyanusuna sızmakta olduğu geçen hafta anlaşıldı. Çaresizlikten, kum torbaları kullanıyorlar, denizi korumak için.
Geçen hafta Boston’da MIT Üniversitesi’nde ‘Japonya’da Nükleer Kriz’ adlı toplantıdaydım. Konuşmacılar dünyanın önde gelen uzmanları. Biri, Ken Koye, Tokyo’dan yeni dönmüştü. MIT profösörü, Japonya Başbakanı’nın nükleer enerji danışmanı.
Uzmanlar hemfikir. Yıllardır beklenen kaza. Önlenmesi mümkün müydü? Evet! Neden önlenmedi? Özel teşebbüs ve hükümetlerin yalan kültürü. Yıllardır nükleer enerjiye karşı Japon halkı, hükümetlere güvenmemekte haklı çıktı. Deprem gibi doğal afetlerin sıradan sayılacağı bu ülkede, önlemler alınmamış. Kriz yönetimi doğru dürüst planlanmamış. Gerekli yatırımlar yapılmamış. Zayıf noktalar, yıllardır siyasetçiler tarafından örtbas edilmiş. Aksamalar gizli tutulmuş.
Japonya doğanın değil, beklenmedik felaketin değil, hazırlıksızlığın, gizliliğin, yalan ve cürüm kültürünün kurbanı.” Cürümün başlıca nedenleri: Nükleer enerji şirketini denetlemekle görevli kurulan devlet komisyonunda kimi kişilerin aynı zamanda şirket temsilcilerinden de oluşması. Kapitalizmin tabiatı gereği kârını maksimize etmek isteyen şirketin masraf diye gördüğü felaketi önleyici tedbirlerden kaçınması.
Olası kazaların kaçınılmazlığı ortada. Hiçbir yapımcı şirket devletlere risk garantisi vermiyor. Dünyada hiçbir sigorta şirketi nükleer santralları sigorta etmiyor. Sorun, kazanın önlenememesi kadar, olası bir kazadan sonra felaketin büyümesini engelleyici tedbirlerin yetersizliği. Üstelik Japonya nükleer teknoloji kullanımında dünyanın en tecrübeli ülkelerden olmasına rağmen, bugün Fukuşima felaketinin büyümesini denetleyecek tedbirler alınmasında eleman yetersizliğiyle karşı karşıya.
Mevcut elemanlar, bir süre çalıştıktan sonra radyoaktif doz limitini aştıklarından, işlerinden ayrılmaya mecbur kalıyor. Yetişmiş yeni insan gücü havuzu daralıyor. Çalışmayı sürdüren teknisyenler moral bozukluğundan, depresyondan, alkolizmden mustarip. Devlet-şirket işbirliğinin cürümü sonucu meydana gelen Fukuşima felaketi artık aynı zamanda bir psikiyatri sorunu.
Nükleer felaketin, kısa ve uzun vadede Japonya’da tarım, balıkçılık ve sanayiyi nasıl etkileyeceği, dünya ekonomisi ve sağlığına nasıl yansıyacağı bilinmiyor. Gerekli önlemleri alamama çaresizliğinde, bunu düşünebilecek durumda bile değiller.
İngiltere de felaket yarışına katıldı. Ama kimse, danışmanlarının aymazlığında, son teknolojiyi kullanacağız cehaletinde, kendisini, bizleri aldatmasın. Peki, dünyamızda nükleer santralların yapımına devam edilecek mi? Sorun, temiz enerji sağlamaktan da öte, daha az tüketmemizde. Satın alma hırsımızı kısıtlamamızda.
Sorun bizde. Hükümete düşense, milli iradeye rıza göstermesi, vatandaşlarından korkmuyorsa referanduma gitmesi…
Yazan: Gündüz VASSAF
Kaynak: Enerji Enstitüsü