Başlangıçta tamamen elektrikli araçlar vardı ve teknolojik olarak bugünküler kadar gelişmiş olmadıklarından menzilleri çok düşüktü.
Sonra menzili ve performansı artırmak için benzinli motor ile birlikte(hibrid) araçlara koyulmaya başladılar. Bu birliktelik genellikle gaza yüklenildiğinde benzinli motorun otomatik olarak start almasıyla çalışıyor veya
Daha sonra hibrid araçların bu klasik çalışma düzeninde önemli bir değişiklik yapıldı. Artık bataryalar bagaja yakın bir yere yerleştiriliyordu ve enerjisini arka tekerlere aktarıyordu. İşte tam burada üreticilerin aklına bir fikir geldi. Benzinli motor öndeydi ve enerjisini ön tekerlere aktarıyordu. Öyleyse geriye sadece bu iki sistemi birleştirmek kalmıştı. 4 çeker (4×4) hibrid araç sloganıyla pazarlama stratejisi yürüttükleri modellerinde elektrik motoru arkadan itişli bir sürüş sağlarken, ihtiyaç halinde veya aktive edildiği takdirde sürekli olarak benzinli motor ile de önden çekiş sağlanıyor, böylece 4 tekerden yola aktarılan bir güç elde ediliyordu. Bu hem sürüşün performansını ve çevikliğini en üst noktaya çıkarıyor hem de kaputun altındaki sıkışıklığa son vererek benzinli motora daha büyük yer imkânı sağlıyordu. Bu birliktelik sayesinde artık hibrid araçları hantal olarak değerlendirmek geride kaldı.
Şimdi otomobil dünyasında son gelen haberler dizel hibrid modelinin başarıldığı yönünde. Yani işinize gidip gelirken kullanacağınız elektrik enerjisi ile maliyetlerinizi düşürürken, uzun yolda veya performansı yüksek sürüşlerde de maliyetler minimuma indirilebilecek. Bir otomobil üreticisi bunu çoktan duyurdu ve seri üretim bir modelinde biz tüketicilere sundu bile. Bu elektrik enerjisi ile seyahat etmede gelinen son nokta.
Buradan sonra geriye tek bir basamak kalıyor. Oda tamamen elektrikli araçların benzinli veya dizel motor kullanmadan onların performans olarak gerisinde kalmaması, menzillerinin de çok daha fazla arttırılmış halde üretilebilmeleri. Böyle bir teknolojik ilerleme için ise sadece zamana ihtiyaç var ve geriye sayım işliyor. Bir gün sokaklarımız sessiz, şehirlerimiz gürültüsüz olacak. İsveç birkaç sene önce 2023 yılında elektrikli araçların dışındakilere trafiğe çıkış yasağı getireceğini açıkladı. Küresel ısınma, şehirlerdeki yaşam kalitesi, temiz enerji gibi başlıklar altında yapılan ve yapılacak tercihler ile dünyanın gittiği nokta belli. Bu süreci hızlandırmak için gerekli düzenlemeler(şarj noktalarının arttırılması gibi) zaman kaybedilmeden yapılmalı. Sonrası sadece lastik ve “basan olursa” korna sesinden ibaret olacak. O güzel günlerin tez zamanda gelmesi dileğiyle…
Gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Elektrikli araçların tercih edilmemesinde çözümü hem üreticilerde hem de yetkililerde olan ayrı ayrı bazı sorunlar var. Bu sorunları maddeler halinde yazacak olursak tüketiciler açısından elektrikli araçların tercih edilmemesinin nedenleri şunlar:
1) Alış fiyatlarında dizel veya benzinli modellere göre avantajlı değiller.
2) Neredeyse tüm markalarda batarya ömrü ortalama 10 yıl olarak belirtiliyor. Yeni bir bataryanın fiyatı ise ortalama 10.000 TL civarında değişiyor. 10 sene sonra aracınıza 10bin lira masraf yapmanız gerektiği düşünüldüğünde tüketicilerin bu araçlardan uzaklaşması oldukça normal.
3) Bazı markalar araçtaki bataryayı size satmıyor. Siz aracın sahibi ama bataryanızın kiracısı oluyorsunuz ve düzenli olarak aylık ödeme yapıyorsunuz. Böylesine akıl dışı, resmen alınmasın diye tüketiciyi duyar duymaz kaçırtacak düzenlemeler var.
4) Vergi konusu hala tatmin edici değil. Pek çok gelişmiş ülkede elektrikli araçların satışını teşvik etmek amacıyla vergiler sıfıra indirilmiş durumda. Bizdeki görece yüksek ÖTV payını ve yıllık ödenen vergileri düşünürsek, elektrikli araçlar için yapılacak ayrıcalıklı bir düzenleme satışların artmasında büyük katkı yapabilir.
5) Elektrikli araç dendiğinde insanların aklına araçlarını cep telefonları gibi şarjı azaldığında her hangi bir prize takarak şarj edilebileceği geliyor ama öyle değil. Kablo uçları bizim standart prizlerimize göre değil. Çektikleri enerjinin yükü de yine standart sigortalara uygun değil. Bu araçları alanlar genellikle şarj kutularını ve/ya ekipmanlarını da araçla birlikte alıyorlar. Evinde kendine ait garajı olmayanlar için, yani arabasını sokağa çekenler için kullanımı mümkün olmayan, oldukça ciddi bir sorun.
6) Şarj noktalarının arttırılması için belediyelerce yapılan çalışmalar neredeyse yok. Şehirlerarası yolculukta mesela dinlenme tesislerinde şarj noktaları yapılabilir. Ancak bırakalım şehirlerarasını, şehir içinde bile bir yere gittiğinizde aracınızı şarj edebileceğiniz istasyonlar bulunmamakta. Örneğin kapalı otoparklarda aracınızın fişini takabileceğiniz kutular olmalı. Bunun çalışmalarını ve teşvikini yapması gereken yerel yönetimler maalesef konudan bihaberler. Şuan ne kadar ilgisiz kalınsa da gelecekte bu adımlara mecbur kalacaklar. Kaybettiğimiz zaman ve diğer unsurlarda her zamanki gibi bize zarar yazacak.
Arif Suaydın