Güven Sak
Almanlar geçen hafta futbolda dünya kupasını Berlin’e getirdiler. Futbolda listenin başına yeniden yerleştiler. Bu, Almanya’nın birleştikten sonra kazandığı ilk dünya kupası sayılır. Öncekileri Batı Almanya almıştı.
Türkiye, dünya kupasında yoktu. Bu hafta ise Almanya, dünyada “enerjiyi en verimli kullanan” ülke seçildi. Enerji verimliliğinde de liste başına yerleşti. Amerika ancak 13’üncü olabildi. Kore daha aşağıda kaldı. Bir Amerikan düşünce kuruluşunun yayımladığı liste böyleydi. Almanya, dünyanın enerjiyi en
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) 2017 yılına kadar giden enerji tahminleri var. Ben size söylemiş olayım, o tahmin yönteminin içinde enerji verimliliği yolunda atılacak adımların getirisi yoktur. Çünkü bizde enerji verimliliği yok hükmündedir. Biz Türkiye’de bir işler yapıyoruz ama yaptığımız işin tam maliyetini pek dikkate almıyoruz. Anlayacağınız konuşuyoruz ama biz bu coğrafyada lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini unutuyoruz. Hâlbuki dirayetli yönetim, hesabını, kitabını bilen yönetimdir. Bu iş şirkette de böyledir, devlette de. Muhasebesine hâkim olmayan şirket başarılı olabilir mi? Olamaz. Sağlık konusundaki hesapsızlığımızı bir gün anlatırım, o zaman sağlık mucizemizi daha iyi anlarsınız.
Ekonomi bileşik kaplar gibidir. Bir taraftan “dünyanın onuncu büyük ekonomisi olacağız”, olmadı, “ihracatımızı bugünkü 100 milyar dolarlardan 500 milyar dolara çıkaracağız”, yetmeyip “bölgesinde düzen kuran ülke olacağız”, diye konuşuyoruz. O zaman diğer taraftan da bunun için “liman kapasitesini şu kadar artıracağız”, aynı anda “enerji üretimini şu kadar patlatacağız” filan gibi hesaplar da yapmaya başlamamız gerekiyor. Enerji verimliliğini ihmal ederseniz hiçbir şey olmaz. Enerji Bakanlığı’mızın hesaplarına göre, Türkiye’nin 2023 hedefleri ile uyumlu enerji üretimi kurulu güç kapasitesi ihtiyacı 110-130 milyar kilovat saat civarındadır. Memleketin tüm nehirlerine boru döşeseniz bile, Türkiye’nin enerji açlığı bitmez. Hidroelektrik santraller (HES) vasıtasıyla bunun olsa olsa dörtte birini karşılayabiliriz.
Döneyim Almanya’ya. 2020 yılında Almanya’nın aynı işi yüzde 20 daha az enerji kullanarak yapması planlanıyor. Peki, 2000-2012 döneminde enerji verimliliğinde Türkiye’nin aldığı yol ne kadardır? Türkiye, bu dönemde bir dolarlık milli gelir üretimi için gereken enerji ihtiyacını yüzde 7 azaltmıştır. Aynı dönemde İrlanda kendi enerji faturasını yüzde 26 azaltmıştır. Ne yapmıştır? Bir nevi, enerji ihtiyacının dörtte birini enerjiyi daha verimli kullanarak gerçekleştirmiştir. Demek ki Türkiye’nin nehirlerine boru döşeyerek, tabiatı tahrip ederek üreteceği enerjiyi aslında enerjiyi daha verimli kullanarak da sağlayabilmesi mümkündür. Neyse, rakamlara kaldığım terden devam edeyim. Aynı dönemde Amerika enerji faturasını yüzde 20 oranında azaltmıştır. Belçika’nın tasarrufu da yüzde 20’ye yaklaşmaktadır. Kore, 12 yılda bir birim milli geliri üretmek için ihtiyaç duyduğu enerji tutarını yüzde 12 azaltırken, Türkiye yüzde 7’de kalmıştır. Türkiye neden enerji verimliliğinde listeye girememektedir? İşte tam da bundan. Onlar bizden üç kat daha fazla tasarruf sağlamaktadır.
Şimdi enerji verimliliğinde tedbir almanın ne manaya geldiğini anlatayım. Mesela binaların inşaatında enerji verimliliğine yardımcı olacak malzeme kullanmak, aynı işi daha az enerji kullanarak yapan makinelerden yararlanmak demektir. Sanayinin teknolojik altyapısını güçlendirmek demektir. Mesela güneş enerjisinden daha fazla faydalanmak demektir. Enerji verimliliğine doğru adım atmak demek, inşaat malzemeleri sanayinin desteklenmesi anlamına gelir. Nedir enerji verimliliğine önem vermek? Kentsel dönüşüm projelerini bir tek arsa rantı odaklı olmaktan çıkarmak, yeni yapılacak binaların malzeme standartlarını yükseltmek demektir. Böylece yaratılan rantın cebe kalan bölümü elbette azalır. Zaten azalmalıdır da. Biz hesap kitap yapmasını bilmiyoruz derken, söylemeye çalıştığım tam da budur.
Yöneticilerimiz, bir sonraki seçimi düşünmek için harcadıkları zamanın çok değil, yüzde 5’ini memleketin meseleleri üzerine düşünmek için harcasalardı, şimdi kesinlikle daha iyi durumda olurduk. Kocaman binalarımız yine olurdu. Her nedense helal kabul edilen arsa rantı yine cebe girerdi. Ama bu arada inşaat malzemeleri sanayimiz çağ atlardı. Enerjide verimliliğimiz artacağı için, daha çok nehir hür kalırdı. Ne bileyim, bana daha iyi olurdu gibi geliyor.
Ben size söyleyeyim, Türkiye aynı şeyleri aynı biçimde üretmeye devam ederek 500 milyar dolar ihracat yapamaz. Enerji ihtiyacını öyle sağa sola termik ve hidroelektrik santral kurarak sağlayamaz. Türkiye enerjiyi nasıl üreteceği kadar, ürettiği enerjiyi nasıl daha verimli kullanacağı konusuna da odaklanmak zorundadır. Artan verim, santral inşaatından tasarruf etmek demektir. Nehirlere boru döşemek zorunda olmamak, nehirleri hür bırakmak demektir. Nükleer santralden vazgeçmek demektir. Tek kötü tarafı, açılacak kamu ihalesi miktarının ve ihale rantının azalması olur. O da esasen iyidir. Not etmiş olayım.
Kaynak: tepav