15 Temmuz 2014 itibariyle varili 115 $’a satılan Brent tipi petrol üç ay içerisinde % 20 değer kaybederek 82 $’a kadar geriledi. Aynı dönemde ABD’de işlem gören WTI tipi petrolün fiyatı ise 80 $’ın altını görünce petrol piyasalarında yaşanan çalkantı tüm dünyada ana gündem maddesi oldu. Bu çalkantının sebebi olarak IŞİD’in piyasalara ucuza petrol sattığı veya Suudi Arabistan’ın ABD’deki şeyl petrol üretimini hedef aldığı gibi komplo teorileri de dillendirilmeye başlandı.
Bu tarz dayanaksız açıklamalar bir yana petrol fiyatları gerçekte neden düşmektedir? Bunu cevaplamak için piyasa dinamiklerini dikkatlice analiz etmek ve petrol fiyatlarında düşüş sürer mi, önümüzdeki kısa-orta-uzun vadeli süreçte biz
Petrol fiyatlarının belirlenmesinde dünya iktisadi-siyasi sistemi içerisinde uluslararası petrol piyasasının yapılanmasına göre farklı dönemlerde farklı dinamikler rol oynamıştır. Bu dinamikleri temel olarak dört tarihsel döneme ayırabiliriz:
1) 1928-1971 / Uluslararası Petrol Şirketleri Dönemi:1928 Kızıl Hat Anlaşması ile başlayıp 2. Dünya Savaşı sonrası için ‘Bretton Woods’ta şekillenen altın standardı sistemi çerçevesinde 7 Kız kardeş karteli diye adlandırılan Batılı petrol şirketleri fiziki piyasalarda fiyatları belirlemiştir.
2) 1973-1983 / Petro-dolar sistemi ve OPEC Dönemi:Nixon yönetiminin altın standardı sistemini sona erdirip yerine petro-dolar sistemini ikame ettiği dönemde petrol salt ticari mal olmaktan çıkıp stratejik bir ürüne dönüşmüştür. Arap-İsrail çatışması nedeniyle Suudi Arabistan başta olmak üzere OPEC ülkeleri üretimi baskılayan kota uygulamalarıyla fiyatları yükseltmiş ve ABD ile yapılan anlaşma gereği petrol sadece dolar üzerinden satılmıştır. Dolar, altın yerine petrole endekslenmiş ve bu sayede doların uluslararası rezerv para birimi olma durumu korunmuştur. Bu sistemde fiziki arz-talep dengesinde yaşanan değişimlerle fiyatlar OPEC tarafından belirlenirken ilave üretim kapasitesiyle Suudi Arabistan’a fiyatı dengeleme sorumluluğu verilmiştir.
3) 1983-2001 / İki Yapılı Piyasa Dönemi:1983 yılına kadar petrol, sadece fiziki piyasa organizasyonuna sahipken, bu sene itibariyle mali piyasalarda da işlem görmeye başlamıştır. Çeşitli emtiaların vadeli kontrat işlemlerinin yapıldığı ABD-NYMEX’te ilk defa petrol ticareti yapılmış ve bu zamanla dünyaya yayılmıştır. Petrol endüstrisinin geçirdiği dönüşümle beraber şeffaf ve çoklu sayıda alıcı-satıcının bulunma ihtiyacı belirirken, proje finansmanı için fiyat garantisine ihtiyaç duyan petrolcüler 1990’larda ‘hedge’ fonları aracılığıyla riski hafifletme işlemlerini yoğunlaştırınca petrol fiyatlarının belirlenmesinde sermaye piyasaları etkinliği oluşmaya başlamıştır. Böylelikle fiziki piyasadaki arz-talep dengesinin yanında fiyatların belirlenmesinde vadeli işlemler ve opsiyon borsalarının da etkili olduğu iki yapılı piyasa dönemine girilmiştir.
4) 2001-Günümüz / Finans-Kapital Hakimiyeti:2000’lerin başında gerek üretim maliyetlerinin artması gerekse küresel likidite bolluğuyla petrol fiyatları kıpırdanmaya başlamıştır. Fiyatlar zaten yukarıya doğru yönelirken ABD’de 2000 yılı Aralık ayında çıkarılan ve tezgah üstü türev piyasalarının serbestleşmesini sağlayan “Commodity Futures Modernization Act” düzenlemesiyle Yatırım Bankalarına da varlıklarını petrol piyasalarına yönlendirme imkanı tanınmıştır. Finans kapitalin girişiyle birlikte 2001’de yavaşça yükselmeye başlayan petrol fiyatları, dünyayı 2008 finans krizine sürükleyen mali piyasalardaki balon etkisiyle 7 yıl içinde 10 kat artarak 15 $’dan 147 $’a çıkmıştır. Krizden sonra yaşanan sert iniş yerini tekrar yükselişe bırakırken, burada altı çizilmesi gereken temel nokta, günümüzde petro-dolar sistemi devam ederken fiyatların belirlenmesinde artık finansal piyasalar ve bundaki spekülasyonun belirleyici olduğudur. Aslında dört büyük yatırım bankasının hakim olduğu sermaye piyasalarında fiziki piyasada yaşanan arz-talep dengesinin fiyatlara etkisi artık minimal düzeyde kalmaktadır. Bunun anlamı şudur: Arz-talepte yaşanan somut bir gelişmeden ziyade bunun haberi üzerine yapılacak bir spekülasyon petrol fiyatlarını fiziki değişimden çok daha fazla etkilemektedir.
Petrol fiyatlarının belirlendiği en gelişmiş finansal piyasalar ve bu fiyatları belirleyenler ABD’de yer almaktadır. Yani, petrol fiyatlarında yaşanan değişimin ana adresi halen daha küresel ekonomi politiğin merkezi olan Amerika’daki sermaye piyasalarıdır. Bununla birlikte, uluslararası mali piyasalarda işlem gören diğer bir çok emtiadan farklı olarak stratejik bir ürün olan petrol fiyatlarının belirlenmesi içerisinde en büyük sermaye gruplarını barındıran ABD’nin dış politika çıkarlarından da bağımsız değildir. Adresi bulduktan sonra petrol fiyatlarında yaşanan keskin düşüşün sebebini irdeleyebiliriz: Sahi, uzun süre 100 $’ın üzerinde seyreden fiyatlar neden son 1 ayda sert bir şekilde düşmektedir?
Fiyatlardaki sert düşüşün temel nedeni petrol piyasasının dünya finans piyasalarında hissedilmeye başlanan sarsıntıdan etkilenmesidir. ABD’de ya hazine bonosu ya da diğer ülkelerin depoziti olarak yüklü miktarda dolar karşılığı bulunmaktadır. Destek önlemleriyle likidite-kredi bolluğunu sonsuza dek sürdürmek mümkün olmadığından, kendi kamu borcunun finansmanı için ABD yeni para basmak yerine dolaşımdaki doları geri çağırmaktadır. Dolar basımı sonsuz değildir ve varlık alımlarıyla dünyayı dolarize etmenin sınırına gelinince FED bu işlemleri sona erdirmiş yani ABD dünyayı kurtarma yerine kendi reel ekonomisini kurtarmanın derdine düşmüştür. Sermaye piyasalarında dolaşan kağıt para artık yükü çekemezken ekonomideki yeni bir sarsıntıdan türev/kaldıraç piyasalarından sonra, değerli metaller ve nihayetinde dünyanın en büyük sektörü olan petrol etkilenmektedir. Bu çerçevede, Amerikan borsasının gerilemesi ve doların güçlenmesi bize 2008 krizini ve petrolün ani değer kaybını hatırlatmaktadır, yalnız 2008’den bir farkla: ABD enerjide artık bağımsız olmaktadır!
ABD, 2008 sonrası dönemde dünya petrol-gaz sektöründe yaşanan devrime ev sahipliği yapmaktadır. Bu ülkede konvansiyonel olmayan kaynakların çıkarımı teknolojik gelişmeyle yaygınlaşmış, gaz-petrol üretiminde artış kaydedilmiş ve petrolde eskisi gibi büyük ithalat gereksinimi kalmamıştır. ABD’yi doğal gaz üretiminde birinci sıraya yükselten ‘shale’ devrimi şimdi de petrolde gerçekleşmektedir. 2016’da özellikle Eagle Ford, North Dakota, Texas yataklarının işlenmesiyle ABD 12 milyon/varil günlük üretimle Suudi Arabistan’ı geçerek dünyanın en büyük ham petrol üreticisi olacaktır. ABD’de maliyeti tartışılan ‘shale’ petrol sahalarında üretimin kazançlı şekilde devam edebilmesi için varil başına 70 $ alt sınırken, ABD’nin ‘başkalarının’ petrolüne ihtiyacı kalmamakta yani ‘başkalarıyla’ artık daha az ilgilenmektedir. Önümüzdeki dönemde FED faiz artırımıyla tetiklenmesi beklenen dünya iktisadi krizinin zamanlamasına göre petrol piyasaları da dalgalanacak ancak bundan ucuz yerli enerjisiyle sanayide rekabetçiliğini artıran ABD en az etkilenecektir
Petrol fiyatlarındaki düşüşün tali nedeni ise jeopolitik faktörlerdir. Petrol fiyatları düşerken burada birden fazla amaç belirlenmiş olabilir: İlkin Suriye savaşı çerçevesinde IŞİD karşıtı koalisyon söylemiyle Orta Doğu’da yeni bir operasyon ihtimali sözkonusuyken petrol ithalatçısı müttefiklerin durgunlaşmaya başlayan ekonomilerine (Avrupa, Türkiye) can suyu vermek. İkincisi İran’la yaşanan nükleer yumuşamanın 24 Kasım’a kadar net sonuç vermesini sağlamak. Üçüncüsü Esad yönetimine olan desteği ve Ukrayna krizindeki tutumu nedeniyle petrol gelirlerine bağımlı Rusya’ya bir uyarıda bulunmak. Bu ihtimallerin biri ya da birkaçı gerçekçi olabilir ancak bunlar petrol fiyatlarının düşüşünü açıklayacak kadar önemli değildir. Bu sayılanlar fiyatlardaki düşüşün sebebi yerine ancak sonucu olabilecek gelişmelerdir.
Dikkate alınması gereken asıl jeopolitik faktör ise Suudi Arabistan’la ilişkilidir. Evet, yıllardır süren petro-dolar sisteminin üretim ayağı S. Arabistan artık ABD’nin Körfez bölgesindeki kayıtsız şartsız müttefiki değildir, ABD’nin yeni sistemde Suudi petrolüne ihtiyacı yoktur! Bunun yaında, Arap baharının Suriye’de çıkmaza girmesinden sonra ABD’nin 2013 itibariyle İran’la yakınlaşması Orta Doğu’nun yeniden dizaynında Suudi rejimini de endişelendirmiştir. Suudi Kraliyet ailesi içerisinde Arap Baharı ile birlikte bölge rejimlerinin teker teker devrildiğini görerek, sıranın kendilerine geldiğini gören ABD’ye şüpheyle bakan bir klik oluşmuştur. Öyle ki bu gruplar kendi siyasal istikrarı için Esad’ın düşmesine yardımdan vazgeçmiş, Mısır’da Sisi darbesini desteklemiş, bununla da kalmayıp Mısır’ın ABD dışı ülkelerden alacağı silahları finanse edebileceklerini açıklayacak kadar ileri gidebilmişlerdir.
Bütçe finansmanı için Rusya’dan daha fazla petrol gelirlerine ihtiyaç duyan Suudi Arabistan’da açık vermemek için fiyatların 90-95 $ bandının üzerinde seyretmesi gerekmektedir. ABD petrol fiyatlarını bu seviyenin altında tutarak artık petrolünü ithal etmeye gereksinim duymadığı S.Arabistan’ı hem siyaseten zorlamakta hem de ileride yapacağı petrol ihracatında pazarda kendi üretimine yer açmak için bu ülkenin bilhassa Asya’ya yolladığı uluslararası petrol piyasasındaki pazar payını hedeflemiş olabilir, zira mevcut durumda en çok kaybeden Suudilerdir. Öte yandan, petrol fiyatlarındaki düşüşe Suudilerin üretimi kısarak fiyatları yukarıya çekme taktiğiyle cevap vereceği beklentilerine rağmen Suudi yönetimi üretimi kısmak bir yana pazar payını korumak adına Asya’lı tüketicilere indirime dahi gitmiştir. BAE ve Katar gibi ülkelerin pazar payı düşük ve bütçe sorunu yokken 80 $ civarında seyredecek fiyatlar Suudileri kuşkusuz ki zorlayacaktır. Suudilerin ileride bu duruma ve ABD ile müttefiklik ilişkilerine nasıl devam edeceği belirsizdir, rejim kendi varoluşunu tehlikede görmektedir.
3 milyon v/g ilave kapasiteye sahip yegane ülke olan ama aslında kimsenin ne kadar petrol üretebileceğini tam olarak bilemediği Suudi Arabistan’ın neden sert bir kota uygulamasıyla petrol fiyatlarını yukarıya çekmediği sorusu akıllara gelmektedir. Buna yanıt ise yukarıda anlatılan petrol fiyatlarının kim tarafından belirlendiği analizinde yatmaktadır. VOB’lardaki finansal spekülasyonun hakim olduğu bir yerde, fiziki piyasadaki arz-talep dengesinde yaşanan ekonomik durgunlukla talep düşüklüğü ya da Libya petrol üretiminde artış Suudi petrol üretiminde düşüş gibi olayların petrol fiyatlarına etkisi son derece azdır. Petrol fiyatının arz-talep dengesine göre şekillendiği bir dünyada artık yoktur, fiyatları OPEC’in belirlediği günler çok geride kalmıştır. Bu açıdan fiyatı istedikleri gibi belirleyemeyeceklerini gören Suudiler çaresizce pazar payını kaybetmemeye oynamışlardır ve bu da gayet anlaşılırdır.
Gelecekle ilgili fiyat öngörüsüne gelince spekülasyona açık ve kayda değer yapısal bir dönüşümden geçen petrol piyasalarında somut fiyat tahmini yerine fiyatların dalgalanacağı alt/üst koridor öngörüsü yapılabilir. Bu doğrultuda;
Son aylarda içinde bulunduğumuz ‘düşük koridor’ 70-95 $ aralığıdır. Alt limit ABD’deki konvansiyonel olmayan petrol üretimini kazançlı olmaktan çıkaracak 70 $, üst limit ise Orta Doğu Jeopolitiğinde rakipleri zorlayacak 95 $’dır. Daha önceki denge olan ‘yüksek koridor’ 95-120 $ aralığıdır ve son 4 yılın ortalama değeridir.
Belirli bir süre düşük koridorda (70-95 $) seyredecek fiyatların orta vadede burada durması kolay değildir. Çünkü bu denli düşük fiyatlar ABD’nin yeni dönem ekonomideki bir numaralı rakibi petrol ithalatçısı Çin’e yarayacağından sürdürülemeyecek ve petrol fiyatları belirli bir süre sonra tekrar yüksek koridora (95-120 $) geri dönecektir. Uzun vadede ise petrol fiyatlarını/piyasalarını ilginç dönemler beklemektedir. Dünya sermaye piyasalarının yeni bir kriz beklentisiyle sarsıldığı, ABD’nin petrolde en büyük üretici, Çin’in ise en büyük tüketici olduğu, Rusya’nın yaptırımlar sertleşirse petrolünü ruble-euro ya da yuan ile satabileceğini lan ettiği ve bölgesel bazda yeni ittifakların gündemde olduğu bir dünyada uzun vadede açık olan tek nokta ‘tehlikeli’ bir sürecin başladığı ve fiyatların belirlenmesinde 5. Etaba geçişin ayak seslerinin duyulduğudur.
Yazan: Dr.Volkan Özdemir
Bu yazı eppen.org sitesinde yayınlanmıştır.