Paris’te, iklim değişikliğiyle mücadelede uzun vadeli çabaların temelini atan küresel bir anlaşma üzerinde mutabık kalındı. Anlaşma gidilecek yolu gösterse de sıcaklık artışını 1,5°C’de sınırlandırmak için mevcut taahhütlerin üzerine çıkılması gerekiyor.
Paris’teki iklim konferansı yeni bir küresel anlaşmayla sona erdi. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadele için yol haritası niteliğinde. 2020 yılı
Birleşmiş Milletler’in çağrısıyla sera gazı emisyonlarını azaltmak için 180’den fazla ülke tarafından verilen taahhütler ise bu amaca ulaşmak için yeterli değil. Mevcut taahhütler yerine getirildiği takdirde, bizleri yüzyıl sonunda 2,7°C ila 3,7°C arasında daha sıcak bir dünya bekliyor. 1,5°C hedefinin tutturulması için ise 2020 yılına kadar emisyonlarda düşüş eğiliminin başlaması ve ülkelerin taahhütlerini geliştirmesi gerekiyor.
Paris Anlaşması’yla üzerinde anlaşılan uzun vadeli hedefe ulaşılması için, ulusal katkıların belirli aralıklarla gözden geçirilip artırılması öngörülüyor. WWF-Türkiye Doğa Koruma Yönetmeni Mustafa Özgür Berke’ye göre gözden geçirme mekanizmaları, anlaşmayı güçlendirmek için önemli bir fırsat sunuyor. Berke, “Tarafların 2018’de küresel çabaların nereye gittiğine dair bir diyalog başlatacak olması önemli. Ülkeler 2020 sonrası için ortaya koydukları hedefleri gözden geçirip iyileştirirlerse, 1,5°C hedefine ulaşma şansı var” diyor.
Değişim başladı
Paris, geçtiğimiz iki hafta içerisinde iklim müzakerelerinin yanında, hükümet dışı aktörler -kentler, iş dünyası, enerji sektörü- tarafından duyurulan pek çok girişime ev sahipliği yaptı. Hindistan ve Fransa tarafından duyurulan ve 120 ülkenin enerjiye erişim sorununun çözümü için güneş enerjisinin yaygın kullanımı amacıyla bir araya geldiği Uluslararası Güneş Enerjisi İttifakı bunlardan biri. Afrika kıtasında 2030’a kadar yenilenebilir enerjiye dayalı 300 bin MW’lık elektrik üretim kapasitesinin kurulmasını hedefleyen Afrika Yenilenebilir Enerji Girişimi ile binden fazla kentin yüzde yüz yenilenebilir enerji hedefine imza atması da öne çıkan diğer girişimler oldu. Bu gelişmeleri değerlendiren WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, “Yenilenebilir enerjiyi tercih eden küresel bir dönüşümün başladığına tanıklık ediyoruz. Bu, başta kömür olmak üzere fosil yakıt döneminin sonuna yaklaştığımızı gösteriyor. İklim değişikliğinin ekosistemler, insan da dahil olmak üzere tüm canlılar üzerinde giderek artan etkilerinden korunmak için bu değişimi kuvvetlendirmek ve sürdürmek zorundayız” dedi.
Türkiye’yi ne bekliyor?
Türkiye müzakereler boyunca önemli bir emisyon azaltım potansiyeli olduğunu belirtti ve bunu gerçekleştirmek için de 2020 sonrasında iklim fonlarından yararlanmayı talep etti. Anlaşma metnine göre bu beklentinin Türkiye’nin istediği ölçekte karşılık bulamadığını söyleyebiliriz. Buna rağmen, önemli bir enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji potansiyeline sahip Türkiye’nin önünde hâlâ fırsatlar var. WWF-Türkiye’nin uzmanlarla birlikte yaptığı analizlere göre, Türkiye’nin önümüzdeki 15 yıl içerisinde rüzgar ve güneş başta olmak üzere yenilenebilir enerjiyi öne çıkaran bir enerji politikası izlemesinin maliyeti, kömüre dayalı mevcut politikalarla aynı. Türkiye verdiği ulusal taahhüdü yeniden gözden geçirerek iklim müzakerelerindeki pozisyonunu güçlendirebilir.
Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu belirten Berke, “Paris Anlaşması ışığında, Türkiye’nin kalkınma ve enerji politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Paris sonrası yeni dönemde özellikle kömür projelerine finansman bulmak giderek zorlaşacak. Türkiye’nin hem iklim değişikliğiyle mücadelede kendi payına düşen sorumluluğu yerine getirmesi, hem de enerjide dışa bağımlığı azaltmak için yenilenebilir enerjiye dair hedeflerini yükseltmesi gerekiyor. Bununla beraber, ulaşım, sanayi gibi karbon ayak izi yüksek sektörlerde düşük karbonlu tercihlere doğru dönüşümü başlatmamız gerekiyor” açıklamasını yaptı.
Kaynak: Bültenler