İş yaşamının dışında sıkı bir sivil toplum gönüllüsüsünüz ve Çevreci Enerji Derneği’nin Başkanlığını yürütüyorsunuz. Sivil toplum çalışmalarına ne zaman başladınız ve sizi buna hangi faktörler yönlendirdi?
Sivil toplum çalışmalarına yönelmem yaklaşık bir yılı biraz geçti. 2015 yılının sonlarında Çevreci En
Ülkemizde yenilenebilir enerjiye çok yoğun bir talep olmasına rağmen, belli bölgelerde bir takım direnişlerle de karşılaşılıyor? Özellikle rüzgar enerjisine karşı İzmir’de belli çevrelerin muhalefeti var. Bunun nedeni nedir?
Özelikle fuel-oil ve termikten üretilen enerji karşısında yenilenebilir enerjiye ciddi bir talep var. Ancak doğru bilinen yanlışlar üzerinden yürütülen bir muahalefet de söz konusu. Rüzgar türbinlerinin tetiklediği varsayılan hastalıklar olduğu iddia ediliyor; ancak bu varsayımlar dünyadaki bilim çevreleri tarafından kabul görmüyor. Tabii bir de yenilenebilir enerjiye karşı art niyetli yürütülen kampanyalar da mevcut. Bunun nedeni ise rüzgar havzası üzerinde bulunan arazilerin yüksek rant getirisine sahip olması ve belli sınıfların bundan faydalanmak istemesi. Bilim çevrelerince kabul görmemiş türlü bahanelerin arkasına sığınılarak muhalefet oluşturuluyor ve gerçek niyetler gizlenmeye çalışıyor. Elbette Çevreci Enerji Derneği olarak biz bu tip kara propagandalarla da mücadelemizi sürdürüyoruz. Çünkü normal vatandaşa, neden yenilenebilir enerji kaynaklarına destek verdiğimizi anlattığımızda bizi anlıyorlar ve yanlış bildikleri doğrularını değiştiriyorlar ancak art niyetli kişiler yine ve yeniden çürütülmüş tezlerini ya ısrarla sürdürmeye devam ediyorlar ya da yeni bir bahane bulup muhalefete devam etmek istiyorlar.
Peki Türkiye olarak yenilenebilir enerjiyi geliştirmek anlamında ne yapıyoruz?
Yenilenebilir enerjiyi geliştirmek için devletimizin verdiği çok olumlu teşvikler var. Tabii ki, yeterli değiller ama yine de önemli gelişmeler. Mesela Yekden mekanizması var. Açmak gerekirse yenilenebilir enerjiyi kaynakları destekleme mekanizması. Yekden kapsamında siz ürettiğiniz elektriği on yıl boyunca devlete satabiliyorsunuz. Rüzgar enerjisi santrallerinde bu oran kw başına 0.073 dolar/cent. Alım garantisi olması yatırımcıyı bir nebze rahatlatıyor. Ortalama 20 mw’lık bir rüzgar enerjisinin maliyeti 85 – 90 milyon TL. Bu ciddi bir rakam ve genelde kredi kullanılıyor. Bunun geri dönüşü ise 7 – 8 yıl. Bu da yatırımın 10 yıl sonra kar etmesi anlamına geliyor. 10 yıl sonunda ne olacağı belli değil. Belki bu konuda serbest piyasaya geçip devlet yerine diğer şirketlere elektrik satılmasının önünün açılması gerekiyor. Bunun dışında destekleme anlamında köylülere tarımsal kalkınmayı geliştirme ve güçlendirme teşvikleri var. Kalkınma ajanslarının sunduğu fırsatlar var. Kalkınma ajanslarının geçen sene çok sayıda yenilenebilir enerji projesine yüzde 60 – 70 civarında desteği bulundu. Enerji kooperatifleri artık kurulabiliyor. Bunun geliştirilmesi lazım. Bugün Avrupa ve Amerika’ya baktığımızda yalnız enerji değil, tarım üzerinden de müthiş bir kooperatifleşme var. Bizim de bir an önce birlikte üretip birlikte para kazanma kültürünü geliştirmemiz lazım.
İzmir çok önemli rüzgar havzalarına sahip ve ciddi bir güneş enerjisi potansiyeli mevcut. İzmir’in yenilenebilir enerji alanında ülkemiz açısından nasıl bir rolü var?
İzmir yenilenebilir enerjideki rol almaktan öte senaryoyu yazan konumda ve bu senaryo içindeki rolleri dağıtıyor. Niçin senaryo yazıyor? Ülkemizde birçok yenilenebilir enerji başkenti oluşmaya başladı. Bu da çok güzel. Konya’ya güneş enerjisinin başkenti diyoruz. İzmir’e rüzgar enerjisinin başkenti diyoruz. Ancak İzmir’de rüzgar da, güneş de, jeotermal de oldukça yüksek potansiyele sahip. Aslında İzmir Türkiye’de yenilenebilir enerjinin kalbi. Ayrıca İzmir Türkiye’nin çağdaş yüzü. Kitap okuma oranı, eğitim seviyesi, katılımcı demokrasiye olan inancıyla çok farklı bir noktada. Bu doğrultuda potansiyelini ve kaynaklarını doğru yönde iyi kullanması gerekiyor. Burada eksikliklerimiz var. İzmir’de 12 bin mw rüzgar potansiyeli olmasına rağmen hala sadece bin mw elektrik üretiyoruz. Ancak insanlarımız bilinçlendikçe, enerji kooperatifleri kuruldukça, yatırımlar arttıkça ve daha çevreci yatırımlar geldikçe potansiyelimizden de daha fazla yararlanabiliriz.
Artık dünyada ülkeler gibi kentler de kendi markalarıyla ön plana çıkıyor. İzmir’in dünyada hatırı sayılır marka kentler arasına girmesi mümkün mü? Bu yönde nasıl çalışmalarda bulunması ve hangi özelliklerini ön plana çıkarması gerekiyor?
İzmir’in markalaşmasında yenilenebilir enerji çok çok önemli. Belediyemiz de bu yönde çalışmalar gerçekleştiriyor ancak yeterli değil. Toplu ulaşımın daha da yaygınlaştırılması gerekiyor, bisikletin özendirilmesi gerekiyor. Çünkü hem coğrafyamız hem de iklimimiz buna imkan tanıyor. İklim değişikliğiyle mücadeleye önce kendimizden başlamamız gerekiyor. İzmir bunu bir parça sağlıyor ama daha fazla çalışmamız lazım çünkü potansiyelimiz çok yüksek. İzmir kendisini dünyaya şöyle tanıtabilir: Üç tane rüzgar türbini kanat üreticisi aynı şehirde. Bu belki de dünyada tek. İZKA’nın bu konuda çok güzel bir sitesi var. Yenilenebilir enerjide marka olabiliriz ama doğru adımları atmamız gerekiyor. Genel olarak İzmir’in markalaşmasına baktığımızda sadece turizmin, tarımın, yenilenebilir enerjinin ya da sanayinin değil, hepsini entegre edecek bir yapının oluşması lazım. Çünkü hepsi İzmir’de var. mesela bir ile bakıyorsunuz sadece turizm odaklı. Bir diğeri tarım ya da sanayi odaklı. İzmir’de bunların hepsi var. Üstelik Anadolu’ya ve Orta Asya’ya açılan müthiş bir hinterlanda sahip. İzmir ve Aliağa limanları verimli kullanıldığı takdirde İzmir’den dünyaya açılan önemli kapılar olabilir. Bunun için de vizyonu geliştirmek ve uzun vadeli düşünmek lazım. Ama İzmir bunu başaracak güçte çünkü elimizde muhteşem bir insan kaynağı var.
Son olarak gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Mustafa Kemal Atatürk’ün çok güzel bir lafı var: “Tek ihtiyacımız olan şey çalışmak” Ne iş yaparsak yapalım; eğer sorgularsak ve sorguladıktan sonra iyi tezler yaratabilirsek, karşı tezlere saygılı olabilirsek iyi sentezler yaratabiliriz. Bu da katılımcı demokrasiyle olabilir. Demokrasiye, üretmeye, bağımsızlığa odaklandıktan sonra birlik olarak yapamayacağımız hiçbir şey yok. Bu yüzden gençlere tavsiyem; politikayla ilgilensinler, tarımla ilgilensinler, turizmle ilgilensinler. Kendilerine bir odak nokta seçsinler ve o odak noktası içinde de beraber hareket edecekleri insanlarla işbirliği yapsınlar. Birlik olmaktan hiçbir zarar gelmez. Ülkenin geleceğinde gençlere çok büyük ihtiyacımız var.
Tolga Şallı kimdir?
1977 Antalya doğumlu. İlk, orta, lise eğitimini Antalya’da tamamladıktan sonra, Dumlupınar Üniversitesi’nde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde İşletme Bölümünü bitirdi. İzmir’e yerleşti ve İzmir macerası böylece başladı. Ardından Menkul Kıymetler ve Sermaye Piyasası üzerine eğitim aldı. Şimdi de bir hukuk gönüllüsü olarak Adalet okuyor. İlerleyen süreçte de bir hukuk fakültesine geçip hukuk bilimini daha iyi öğrenmeye çalışmayı hedefliyor. “Hukuk, herkesin bilmesi gereken bir bilim dalı. Sosyal bilimlerin en yüksek seviyesinde duruyor. Bundan dolayı akademik hayatıma hukuku da ekleyebilirim” diyor. Bunun dışında iyi bir Fenerbahçeli. Deniz adında bir oğlu var. Eşi için, “Onun desteği sayesinde çok çalışabiliyorum” ifadesini kullanıyor.
Hazırlayan: Arda Küçükerciyes