Dünya Bankası tarafından 13.06.2022’de yayımlanan Türkiye Ülke İklim ve Kalkınma Raporu’na göre, iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklılığı ve uyumu arttırmaya ve ekonomi genelinde karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik etkili ve uygun eylemleri uygulaması halinde Türkiye önümüzdeki 20 yıllık dönemde 146 milyar dolarlık tasarruf sağlama potansiyeline sahip.
Türkiye, Paris Anlaşması‘nı Ekim 2021’de onaylamış ve 2053 yılına kadar net sıfır emisyon taahhüdünde bulunmuştur. İklim değişikliği sorunları için yakın zamanda ismi düzenlenen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞB) ve Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı’nı gibi yeni kurumsal düzenlemeler yapılmaktadır. Son yıllarda sel, orman yangınları ve deniz kirliliği dahil olmak üzere iklimle ilgili olayların yoğunlaşması ve Avrupa Birliği (AB) Yeşil Anlaşması’nın Türkiye ekonomisine olası etkileri, ülkenin iklim değişikliği gündeminin aciliyetine katkıda bulunmuştur. Son zamanlarda, Ukrayna’daki savaş ve buna bağlı enerji arz kesintileri ve
Türkiye’nin coğrafi, iklimsel ve sosyoekonomik koşulları, iklim değişikliğinin etkileri ve diğer çevresel tehlikelere karşı oldukça kırılgan hale getirmekte ve uyum ve dayanıklılığı önemli öncelikler olarak ön plana çıkarmaktadır. Türkiye, Dünya Bankası tarafından seçilen iklim kırılganlığı boyutlarının çoğunda yüksek düzeyde kırılganlığa sahiptir. Ülkenin ulaştırma sistemi benzer ülkelere göre daha kırılgan durumdadır ve ülkede gıda güvenliği sorunları, su stresinde artış ve 2021 orman yangını sezonu gibi benzeri görülmemiş afet olayları yaşanmaktadır. Bu kırılganlık; iklim faktörleri, nüfusun maruziyet durumu (örneğin, taşkın ve orman yangını tehlikelerine maruz kalan nüfus payı) ve sosyoekonomik faktörler (örneğin tarımın ekonomideki payı) gibi etkenlerin bir bileşiminden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin sera gazı emisyonlarındaki artış ekonomik büyüme hızından daha yavaş olmasına ve kişi başına düşen emisyon seviyesi Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) veya AB ülkelerinden daha düşük olmasına rağmen, Türkiye’de güçlü bir azaltım gündeminin oluşturulması için güçlü bir gerekçe mevcuttur. Elektrik, ulaşım, inşaat ve sanayi sektörlerini de içeren enerji sektörü, ülkenin sera gazı emisyonlarına en büyük katkı yapan sektördür ve toplam emisyonların dörtte üçünü oluşturmaktadır. Yenilenebilir Enerji’nin (YE) Türkiye’nin elektrik sistemine büyük ölçüde dahil olmasının ve düşük motorizasyon oranlarının da katkısıyla, Türkiye’nin elektrik, ulaştırma ve tarım sektörlerinin karbon yoğunluğu AB ortalamasından daha düşüktür. Bununla birlikte, kömüre olan bağımlılık yüksek düzeydedir ve mevcut yatırım planları kapsamında daha da yoğunlaşması beklenmektedir. Ayrıca, bina sektörünün (konut ve konut dışı) enerji verimliliği de AB ortalamasından daha düşüktür. İmalat sektörünün karbon yoğunluğu AB ortalamasından daha fazladır ve AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasını (CBAM) uygulamaya koyması durumunda bu durum Türkiye’yi risklere maruz bırakacaktır.
Rapor, iklim eyleminin Türkiye’nin büyüme ve kalkınma sürecini nasıl etkileyeceğini ve ülkenin kalkınma hedeflerine ulaşılmasına nasıl katkıda bulunacağını; yeşil teknolojilerin ve sektörlerin sunduğu fırsatları yakalamasına nasıl yardımcı olacağını; dünyanın sera gazı emisyonlarını azalttığı bir dönemde ekonomiyi karbon kilitlenmesi gibi uzun vadeli risklerden veya büyük ölçekli afetlerden nasıl koruyacağını ve adil ve kapsayıcı bir geçişi nasıl destekleyeceğini araştırmaktadır.
Dayanıklı Net Sıfır Yolu
Dayanıklı ve net sıfır emisyonlu kalkınma yolu (RNZP), Türkiye’nin kalkınma ve iklim amaçlarına ulaşmasına yardımcı olabilir, ancak bu mevcut eğilimlerden önemli ölçüde uzaklaşmasını ve önemli politika reformları yapmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin kalkınma ve iklim hedeflerini uyumlaştırmak için takip edilebilecek çeşitli muhtemel yollar mevcut olmakla birlikte, Türkiye CCDR raporu uyum ve dayanıklılık eylemlerini 2053 net sıfır taahhüdü ile birleştiren açıklayıcı bir RNZP sunmaktadır. RNZP iki temel ilkeye dayanmaktadır:
– Dayanıklılığı ve uyumu güçlendirmek, tüm ekonomi genelinde uygulanacak bir stratejiyi ve destekleyici bir sosyoekonomik ortamı gerektirmektedir. RNZP, bilgi, teknoloji ve finansmana erişim sağlayarak özel sektörde uyumun desteklenmesine öncelik vermektedir. Kritik kamu varlıklarının, hizmetlerinin ve tarım sistemlerinin dayanıklılığını, arazi kullanım planlarını, su kaynakları yönetimini ve finansal dayanıklılığı (sigorta ve uyuma dönük sosyal koruma ile iklim ve afet risklerinin makroekonomik ve mali politikalara entegrasyonu dahil olmak üzere) artırmaya yönelik eylemler içermektedir.
– Türkiye, 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşabilir, ancak bu birçok ekonomik sektörde büyük değişiklikler gerektirecektir. Bu dönüşüm, enerji sektörünün derin bir şekilde karbonsuzlaştırılmasını; binalarda enerji verimliliği ve elektrifikasyon önlemlerinin bir bileşimini; ulaştırmada mod değişimi, enerji verimliliği ve elektrifikasyon önlemlerini; orman alanlarından karbon tutulumunu en üst düzeye çıkarmak için mevcut uygulamalarda değişiklik yapılmasını ve ekonominin geri kalanında (sanayi tesisleri, tarım, atık yönetimi ve su yönetimi) emisyon azaltma çabalarını içerecektir.
Net Sıfırdan Elde Edilecek Net Kazanımlar
RNZP, kalkınmayı iklimle ilgili hedeflerle uyumlaştırmanın uygulanabilirlik durumunu ve genel faydalarını göstermektedir. Türkiye tükettiği doğal gazın % 99‘unu ve petrolün % 93‘ünü ithal ettiğinden dolayı, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji, enerji ithalatını ve harcamalarını, hava kirliliğini ve küresel enerji piyasalarındaki aksaklıklara karşı kırılganlıkları azaltarak büyük faydalar sağlayabilir. Tüm maliyetler ve yan faydalar hesaba katıldığında, RNZP‘nin 2022–30 dönemindeki net ekonomik etkisi pozitiftir ve daha uzun zaman dilimlerini düşündüğümüzde bu etki daha da artmaktadır: RNZP, 2022–30’da net 15 milyar dolar ve 2022–40 döneminde 146 milyar dolar kazanç sağlamaktadır; bunda büyük ölçüde azalan yakıt ithalatı ve hava kirliliğinin azalmasıyla sağlanan sağlık faydaları rol oynamaktadır.
Türkiye’nin iklim taahhütlerinin yerine getirilmesi net ekonomik kazanımlar sağlayacaktır, ancak bunun için büyük kamu ve özel sektör yatırımları gerekecektir. Türkiye ekonomisinin büyüklüğü ile karşılaştırıldığında bu yatırımlar yönetilebilir durumdadır. Baz senaryo ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin dayanıklı net sıfır yolunda ilerlemek için 2022–30 döneminde (bugünkü değer bazında) ilave 68 milyar ABD$ daha yatırım yapması gerekecektir. 2022-40 dönemi için bu yatırım miktarı 165 milyar dolar‘a çıkmaktadır. Bu miktar, aynı dönem için ülkenin GSYH’sının yaklaşık % 1’ine tekabül etmektedir ve cari açığı, ticaret dengesini ve kamu borcunu önemli ölçüde etkilemeyecektir. Makroekonomik simülasyonlar, bu dönüşümün GSYİH‘ya küçük bir destek (2030 itibariyle yaklaşık yüzde 1’lik bir artış) ve istihdamda net kazanım sağlayacağını göstermektedir. Bununla birlikte, bu dönüşümün başarısı, istikrarlı bir makroekonomik durum ve özel yatırımcıları çekmek ve maliyetleri en aza indirmek için iyi bir fırsattır.
Kaynakça:
https://openknowledge.worldbank.org/handle/10986/37521
Kaan Murat ÇELİKÇAN – Enerji Sistemleri Mühendisi – kmcelikcan@gmail.com