Raporu hazırlayan Germanwatch ekibiniden Jan Burck ile COP17 esnasında raporu ve Türkiye’yi değerlendirdik.
Önder Algedik
2012 İklim Değişikliği Performans Endeksi’nin temel bulguları nelerdir?
Çok çeşitli sonuçlarla karşı karşıyayız. Birincisi dünyada en fazla salım yapan ilk 10 ülkenin içindeki ilk 5 ülkenin derecelerinin “çok kötü” olduğunu görüyoruz. İçlerinde sadece bir tanesinin, Çin’in politika derecesinin “iyi” olduğunu görüyoruz. Suudi Arabistan, İran ve Kanada’nın sadece kötü performansları dışında kötü politika performanslarına sahip olduğunu görüyoruz. Böylece bu ülkelerin salım eğilimlerinin değişmediğini görüyoruz. Bu oldukça özgün bir durum.
Bir önceki raporla karşılaştırdığımızda bu rapordaki farklar nelerdir ?
Bu seneki rapor devam eden ekonomik krizden fazlasıyla etkilendi. Krizden diğer ülkelere göre daha fazla etkilenen ülkelerin salımları düşürken sıralamada yukarıya çıktıklarını görüyoruz. Öte yandan krizden fazla etkilenmeyen Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin sıralamada gerilere düştüğünü görüyoruz. Bu geçen seneki rapora göre olan farklardan birisi.
Bunun dışında bazı ülkelerde bazı değişimler gözlemliyoruz. Mesela Danimarka daha iyi politikalar nedeniyle daha iyi bir sıralamaya yükseldi. Almanya bu sene bir basamak yükseldi. Çünkü, daha iyi politika değerlendirmelerine nükleer enerjiyi terk etme kararı nedeniyle sahip oldu. Artık yenilenebilir karşıtı sözleri daha az duyuyoruz.
Daha fazla örnek verelim.
Raporun en ilginç ülkelerinden biri de Avustralya. Geçen 6 senede listenin en altlarında yer alıyordu. Şimdi geçen seneden 10 basamak daha üste çıktı. Çünkü, dünyada ilk defa, karbon vergisini parlementodan geçirdiler. Yakında salım sınırlama ve ticaretine (ETS) geçecekler ve ekonomilerinin büyümesine rağmen salımlarını da azaltıyorlar. Gayri safi yurtiçi hasılaları %3 artarken salımlarını %8 azaltmayı başardılar. Bu haliyle Avustralya raporun en gözde ülkelerinden biri.
Önceki raporla karşılaştırdığımızda, Türkiye 50. sıradan 58. sıraya düşüyor. Bu düşüşü nasıl açıklıyorsunuz?
Performans Endeksi %80 salım tabanlı. Türkiye’nin salımlardaki eğilimine baktığınızda ekonomik krize rağmen seragazı salımlarının arttığını, özellikle de 2010’da görürsünüz. Yükselen ekonomiler içinde olan Türkiye’nin salımları ve kişi başı enerji kullanımı göreceli olarak düşük olmasına rağmen salım eğilimleri gelecek yıllarda da artış öngörüyor. Bu nedenle, Türkiye salımlarda (daha yüksek ülkelere göre) iyi ama bu yeterli değil.
Nelerin değiştiğine baktığımızda, ulusal iklim politikalarının geçen yıldan daha kötü olduğunu görüyoruz. Uzmanlara Türkiye’nin ulusal iklim politikalarını sorduğumuzda, bize birincisi hemen hemen hiç bir politika olmadığını, ikincisi politika olsa bile sera gazı azaltımı yapmaktan uzak olduğunu ilettiler.
Üçüncü olarak da, ulusararası politikalar konusunda da Türkiye’nin bir önceki yıldan daha kötü olduğunu görüyoruz. 2009 yılında Kyoto Protkokolü’ne taraf olarak bir adım atarken, geçen sürede uluslararası seviyede hiçbir yükümlülük almak istemedi.
Bu durumda, kötü bir politika uygulaması, göreceli olarak ortalama salım seviyesi ve kötü salım planları karşımıza böyle bir sonuç çıkarttı.
Rapordan anlıyoruz ki, Türkiye az yenilenebilir enerji ve çok karbon yoğun, enerji yoğun çözümleri ekledikçe avantajlarını kaybediyor. Bu durumu raporunuzun çıktılarına göre nasıl açıklıyorsunuz?
Eğer salımları gayri safi yurtiçi hasıla ile karşılaştırırsanız sorunu görürsünüz. Normalde yükselen ekonomilerde, ülke her geçen gün daha verimli hale gelir ve bir birim milli gelir için daha az karbondioksit salımı yapıldığını görürürsünüz. Türkiye’de böyle olmuyor. Bir birim milli gelir için daha fazla salım yapıldığını görüyorsunuz. Bu kesinlikle fosil yakıt kullanımı kaynaklı. Daha az fosil yakıt, daha fazla yenilenebilir ve daha fazla enerji verimliliğinin gerçekleşmediğini görüyoruz.
Ancak, gayri safi mili hasıla içindeki birincil enerji kullanımına göre fazla salım yapan ülkelere bakarsanız, ekonomiyi daha fazla verimli hale getirmek için sera gazı salımlarını azaltmak hem ekonomi hemde iklim için bir kazan-kazan oyunudur. Türkiye bu yönde adım atmıyor.
Sonuç olarak, çalışmadan çıkan sonuçlar bu süreçte yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğinin gerekli olduğunu ama Türkiye’de bu şekilde olmadığını gösteriyor.
Son olarak COP17 hakkında eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Şu anda bir yol ayrımında olduğumuz söyleyebilirim. Yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşma hedefini kaybetmek üzereyiz. Durban’da bazı taraflar zayıf hedefler ya da durum gözden geçirmeyle sınırlı bir yaklaşım çıkartmaya çalışıyorlar. Bizim bakış açımıza göre, kesinlikle yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşma olması gerekir.
Kopenhag Uzlaşması için ülkelerin verdiği taahütler sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmak için yetersiz. Eğer 2015’den itibaren geçerli olacak bağlayıcı bir salım azaltım anlaşmasına sahip olmazsak, ki teknik olarak şansımız kalmayacak, iklim değişikliğine karşı savaşımı kaybedeceğiz.
COP15’de yaşanan başarısızlıktan sonra, Cancun’da stratejilerde değişiklik görmeye ihtiyacımız var. Küçük çözüm paketleri Cancun’da tamamlanabilir ve aslında tamamlanmak zorunda. En önemli konular: yağmur ormanlarının korunması, finansman ve teknoloji transferi. Kyoto Protokolünün ikinci yükümlülük dönemine dair uzlaşma çıkmazsa, bu ciddi bir başarısızlık olur. ABD dahil edilmediği sürece, Japonya karşısında yer alacak. Pek çok ülke ise bu konuda uzlaşmayacak. Bu nedenle, çıkış yolunu bulmak zorundayız.
Endeks ülkelerin göreceli sıralamasını, eğilimini, aldığı skoru ve bunu oluşturan gidişatı, seviyeyi ve politikaları değerlendirerek ortaya koyuyor. İlk 3’ü hake den ülke olmadığı için boş bırakılırken, İsveç, İngiltere, Almanya ve Brezilya üst sıralarda yer alırken, Türkiye Kazakistan, İran ve Suudi Arabistan’ın hemen önünde sondan 4. Sırada.
Kaynak: YesilEkonomi.com