Türkiye’de sanayi üretimi kapasite kullanım oranının artması, enerji sektörü üzerinde de olumlu etki yarattı.
Özellikle enerji sektörü son 10 yılda hızlanan serbestleşme süreci ve sektöre gelen yeni düzenlemeler ile yoğun bir gündeme sahip oldu.
Sektördeki büyüme göz önüne alındığında, 2013 yılının da mevzuat düzenlemeleri ve güncellemeleri ile tazeleneceği bir yıl olacak gibi görünüyor. Bu yıl özelleştirmelerin devir teslim işlemlerinin tamamlanması ve başta güneş olmak üzere özel sektör enerji yatırımlarının hız kazanması öngörülürken, diğer yandan sektörünün 2020 yılına kadar yaklaşık %6,5 – 7,2 oranında büyümesi bekleniyor.
Gelişmekte olan ve son yıllarda büyüme oranlarıyla dünyada kendinden söz ettiren Türkiye’nin enerji gereksinimi de büyümesine paralel olarak artıyor. Özellikle elektrik enerjisi talep artış sıralamasında Türkiye, Çin’den sonra ikinci ülke olarak dikkat çekiyor. Türkiye’de son 10 yılda 25 Milyar Dolar’ı aşan yatırım yapılmış durumda.
Elektrik enerjisinde kurulu gücü son 10 yılda, 28 bin megavattan 57 bin megavata, 122 milyar kilovatsaatlik yıllık tüketim ise 242 milyar kilovatsaate ulaştı. 2002 yılında
Türkiye, ekonomik gelişme, sanayileşme ve kentleşme dinamiklerine paralel olarak yüksek talep artışı ile dünyanın en hızlı büyüyen enerji piyasalarının başında geliyor. Türkiye’nin 2020 yılına kadar dünya ve Avrupa ortalamalarının üzerinde büyümesini sürdürmesi beklenirken, bu büyümenin en önemli itici gücünü özel sektör oluşturuyor. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık oranı bugün yüzde 70’ler seviyesinde.
Diğer yandan, Türkiye’nin 2010 – 2030 yılları arasında yapmayı planladığı enerji yatırımlarının toplamı 225 – 280 Milyar Dolar. Bu noktada özel sektör yatırımlarının hız kazanmasının Türkiye enerji sektörünün geleceğini önemli ölçüde etkileyeceği yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Son 10 yılda yaklaşık iki kat artış gösteren elektrik talebinde önümüzdeki 10 yılda da yaklaşık iki kat büyüme potansiyeli bulunuyor.
Türkiye, jeotermal ısı potansiyeli açısından dünyada yedinci, Avrupa’da ise birinci sıra yer alıyor. Jeotermal, Türkiye’de potansiyeli yüksek olan ancak yeterince kullanılmayan bir zenginlik. Halk arasında ‘termal’ ve ‘kaplıca’ olarak bilinen jeotermal kaynaklı suların kullanımı, şifa ve sağlık amaçlı kullanımın ötesine geçemedi. Ancak Türkiye, son yıllarda jeotermal potansiyelini kullanmak için yeni girişimlere sahne oluyor.
Yatırımcının ilgisini çekmeye başlayan bir diğer yenilenebilir enerji kaynağı ise rüzgâr enerjisi. Türkiye, giderek rüzgâr enerjisi sektöründe de ağırlığı daha fazla hissedilen bir ülke olmaya başladı. Bu nedenle dünya ve özellikle Avrupa stratejisi içinde Türkiye’nin yeri giderek artıyor.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri zengin su kaynakları ile özellikle hidroelektrik açıdan ülkemizin en büyük potansiyeline sahip bölgeleri arasında bulunuyor. Şu ana kadar terör nedeniyle güvenliğin sıkıntılı olması bu potansiyelin değerlendirilmesine de engel oldu. Bölge enerji yatırımları açısından istenilen seviyeye gelebilmiş durumda değil. Maden yatakları açısından da oldukça zengin olan bölge, önümüzdeki dönemde ‘Barış Süreci’ ile birlikte oluşacak güven ve istikrarla Türkiye’nin parlayan yıldızı haline gelebilir.
Kaynak: Energy World