Türkiye, sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde, sahip olduğu enerji kaynaklarını etkin, verimli ve çevre ile uyumlu şekilde kullanma azmindedir.
Kalkınmanın temel girdisi olan enerji üretiminde yenilenebilir kaynaklara gereken önemi vererek ve madenlerimizi çevresel standartlara uygun bir şekilde değerlendirerek hem çevre alanındaki
sorumluluklarımızı yerine getirmiş hem de enerji arz güvenliğimizi sağlamış olmaktayız. Bakanlığımız, ulusal ve uluslararası düzeyde yapılan çevresel çalışmaları yakından takip etmekte ve böylece sürdürülebilir kalkınma hedeflerimize katkıda bulunmaktadır.
İklim Değişikliği
İklim değişikliği, bugün küresel ölçekte karşılaşılan en büyük sorunlarından biri olarak kabul edilmektedir. 1980’li yılların sonlarından başlayarak, insanların iklim sistemi üzerindeki olumsuz etkisini ve baskısını azaltmak için, Birleşmiş Milletlerin ve uluslararası kuruluşların öncülüğünde çalışmalar neticesinde 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve 1997 yılında Kyoto Protokolü (KP) oluşturulmuştur. BMİDÇS ve KP, bir yandan insan kaynaklı sera gazı emisyonlarını sınırlandırmaya ve azaltmaya yönelik yasal düzenlemeler getirirken, bir yandan da, uluslararası emisyon ticareti, teknoloji ve sermaye hareketleri konusunda giderek etkin olmaya başlamıştır.
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
3-14 Haziran 1992 yılında toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Rio Dünya Zirvesi) Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) imzaya açılmıştır. Sözleşmenin amacı; atmosferdeki sera gazını, iklim sistemi üzerinde insan kaynaklı olan etkiyi belli bir düzeyde tutmak, böyle bir düzeye ekosistemin iklim değişikliğine uyum sağlamasına, ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir şekilde devamına izin verecek bir zaman içerisinde ulaşmaktır.
Sözleşmenin temel ilkeleri;
– İklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluk ilkesine uygun olarak korunması,
– İklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç ve özel şartlarının dikkate alınması,
– İklim değişikliğinin etkilerine karşı önlem alınması ve alınacak önlemlerin etkin maliyetli ve küresel yarar sağlayacak şekilde olması,
– Sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve belirlenecek politika ve önlemlerin ulusal kalkınma programlarına dahil edilmesi,
– Tarafların işbirliği yapmalarıdır.
2001 yılında Fas’ın Marakeş kentinde düzenlenen 7. Taraflar Konferansı sonucunda “Türkiye’nin isminin Ek-II’den silineceği ve özel şartları tanınarak diğer EK-I ülkelerinden farklı bir konumda Ek-I’de yer alacağı” yönünde karar alınmasının ardından Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihinde 189. Taraf olarak BMİDÇS’ne katılmıştır. BMİDÇS Ek-I Tarafı olarak Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele etmek için politika geliştirmek ve uygulamak ile mevcut sera gazı emisyonlarını ve emisyonlarla ilgili verileri BMİDÇS’ye bildirme yükümlülüğü bulunmaktadır.
Kyoto Protokolü
Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997 yılında yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda (COP3), dünya çapında sera gazlarının azaltılması için bağlayıcı hedefler içeren “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne İlişkin Kyoto Protokolü” imzalanmıştır.
Bu protokolde, Ek-I’de yer alan taraflar; 2008-2012 yıllarını kapsayan taahhüt döneminde insan faaliyetlerinin neden olduğu CO2 eşdeğeri toplam sera gazı emisyonlarının, 1990 yılı seviyelerinin en az %5 aşağısına indirmek için sayısallaştırılmış emisyon sınırlandırma ve azaltma taahhütlerine uygun hesapla tayin edilmiş miktarı aşmamasını sağlayacakları ve bu tarafların, 2005 yılına kadar bu protokoldeki taahhütlerini gerçekleştirme konusunda kanıtlanabilir bir ilerleme kaydetmiş olacakları belirtilmektedir.
Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girebilmesi için, 1990 yılı toplam CO2 emisyonlarının en az %55’ine sahip olan Ek-I taraflarının protokolü onaylaması gerektiğinden, son olarak 18 Kasım 2004 tarihinde Rusya Federasyonu’nun da onaylamasıyla Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 tarihinde fiilen yürürlüğe girmiştir.
Türkiye 1992 yılında imzaya açılan BMİDÇS’nin orijinal metninde hem Ek-1 (tarihsel sorumluk), hem de Ek-2 (maddi sorumluluk) listesinde yer almıştır. Türkiye, 1995 yılında gerçekleştirilen COP1’den 2000 yılında gerçekleştirilen COP6’ya kadar geçen süre içerisinde gelişmekte olan bir ülke olması nedeniyle BMİDÇS’nin Ek’lerinden çıkmak için girişimlerde bulunmuştur. 2000 yılında tutum değişikliği yapılarak Ek II’den çıkmamız ve Ek I’de özel şartları tanınmış ülke olarak yer almamıza ilişkin önerimiz sunulmuştur.
29 Ekim-6 Kasım 2001 tarihlerinde Fas’ın Marakeş kentinde yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda (COP 7) Türkiye’nin, Ek II’den çıkıp özel şartları tanınmış bir Ek I ülkesi olarak BMİDÇS’ye taraf olma isteği kabul edilmiş ve 24 Mayıs 2004 tarihinde Türkiye resmen sözleşmeye katılan 189. taraf olmuştur. Ülkemiz halen Sözleşme’nin Ek-I listesinde özel şartlara sahip ülke olarak yer almaktadır.
Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girdiği 2005 yılından itibaren COP toplantıları kapsamında Protokolü kabul etmiş tarafların da toplantıları düzenlenmeye başlamıştır. 2007 yılındaki Bali Yol Haritası ile birlikte 2012 sonrası süreç belirleme çalışmaları başladığından Türkiye’nin de masada yer alarak söz sahibi olabilmesi için Kyoto Protokolü’ne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı” 05 Şubat 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne taraf oluşunu bildiren “Katılım Belgesi” ilgili Bakanlar Kurulu Kararı’nın 13 Mayıs 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmasını müteakip, 28 Mayıs 2009 tarihinde söz konusu Protokol’ün uygulayıcısı BM Genel Sekreteri’ne tevdi edilmiştir. Türkiye, Kyoto Protokolü’nün 25’inci maddesi uyarınca “Katılım Belgesi”nin tevdi tarihini izleyen doksanıncı gün olan 26 Ağustos 2009 tarihinde Protokol’e resmen taraf olmuştur. Protokol kabul edildiğinde BMİDÇS tarafı olmayan Türkiye, EK-I Taraflarının sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülüklerinin tanımlandığı Protokol EK-B listesine dâhil edilmemiştir. Dolayısıyla, Protokol’ün 2008-2012 yıllarını kapsayan birinci yükümlülük döneminde ve 2012-2020 yıllarını kapsayan ikinci yükümlülük döneminde Türkiye’nin herhangi bir sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülüğü bulunmamaktadır.
2010 yılında Meksika’nın Kankun şehrinde düzenlenen 16. Taraflar Konferansı kararları arasında yer alan ülkemize ilişkin bölümde, Türkiye’nin diğer Ek-I ülkelerinden farklı bir konumda bulunduğu ve özel koşullarının mevcut olduğu BMİDÇS’ye taraf ülkelerce tanınmıştır. Ayrıca, finansman ve teknoloji transferi sağlama yükümlülüğümüzün bulunmadığı teyit edilmiş ve ülkemizin finansman, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi imkanlarından yararlanması hususunun gelecek toplantılarda değerlendirileceği kaydedilmiştir.
2011 yılında G. Afrika’nın Durban kentinde düzenlenen 17. Taraflar Konferansı’nda, ülkemize emisyon azaltımı, iklim değişikliğine uyum, teknoloji geliştirilmesi ve transferi, kapasite geliştirme ve finansman alanlarında sağlanacak desteğin modellerinin belirlenmesine ilişkin görüşmelerin sürdürülmesi karara bağlanmıştır.
2012 yılında Doha’da gerçekleşen (COP 18) İklim Zirvesi’nde Kyoto Protokolü’nün ikinci sorumluluk döneminin 2013 yılında başlayıp 2020 yılında sona ermesine karar verilmiştir. Doha’da Türkiye’nin müzakerelerde özel durumuna atıfta bulunulmuş, Türkiye’de düşük karbonlu kalkınma stratejilerinin geliştirebilmesi için Ek-2 ülkelerinin, özel şartları tanınan ülkelere teknoloji, kapasite geliştirme ve finans desteğini vermesi yönünde karar alınmıştır.
2013 yılında Polonya’nın Varşova kentinde yapılan (COP 19) İklim Değişikliği Zirvesi’nde, Türkiye’nin teknoloji, kapasite geliştirme ve finans desteğini alabilmesi için müzakerelere devam edilmiştir.
2014 yılında Peru’nun Lima kentinde yapılan (COP20) İklim Değişikliği Zirvesi’nde, Türkiye’nin teknoloji, kapasite geliştirme ve finans desteğini alabilmesi için COP kararı tekrarlanmıştır. Mevcut karara göre Türkiye en az 2020 yılına kadar iklim değişikliği ile mücadele yolunda teknoloji, kapasite geliştirme ve finans desteği alabilecek olup, bu kapsamda, BM Sekretaryası ile görüşmeler devam etmektedir.
Peru’da tüm tarafların iklim değişikliği ile mücadele için “Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılarını” (INDC) 2015 yılı Paris Konferansı’ndan önce sunmaları yönünde karar alınmıştır. Bu kapsamda, Türkiye 2020- 2030 yıllarını kapsayan “Ulusal Katkı”sını Birleşmiş Milletler Sekretaryası’na sunmuştur. Türkiye 2020- 2030 yılları arasında artıştan azalış yöntemi ile (BAU-Business as Usual) sera gazı emisyonlarını yüzde 21’e kadar azaltacağını bildirmiştir.
Paris Anlaşması
2015 yılı Aralık ayında Fransa’nın Paris kentinde düzenlenen 21. Taraflar Konferansı’nda, 2020 yılında devreye girecek olan yeni anlaşmanın müzakerelerine başlanmıştır. Müzakereler sonunda yeni anlaşma nihai hale getirilmiş, “Paris Anlaşması” adıyla kabul edilmiştir.
Paris Anlaşması 22 Nisan 2016-21 Nisan 2016 tarihleri arasında New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezinde imzaya açılmıştır. 22 Nisan 2016 tarihinde Türkiye Paris Anlaşmasını imzalamıştır. Paris Anlaşmasının yürürlüğe girebilmesi için, küresel sera gazı emisyonlarının en az %55’ini kapsayan en az 55 Taraf ülke tarafından kendi meclislerince onaylanması gerekmekteydi. Paris Anlaşması 5 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe girmiş ve günümüz itibariyle 197 taraf ülkeden 187’si Paris anlaşmasını onaylamış bulunmaktadır.
Paris Anlaşması, kabulünden 1 yıl geçmeden yürürlüğe giren ilk küresel anlaşmadır. Paris Anlaşması’nın, BMİDÇŞ ile karşılaştırıldığında en belirgin özelliği, tüm ülkelerin katkılarına dayanan bir sistem öngörülmüş olmasıdır. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasına ve tüm ülkelerin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi tahtında sorumluluk üstlenmesi anlayışına dayandırılmıştır. Gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasının yapılabilmesi için bir kıstas belirlenmemiş; herhangi bir farklılaştırmaya da gidilmemiştir.
Anlaşma’nın, küresel ısınmayı sanayi devrimi öncesine göre 2°C’nin oldukça altında tutan ve hatta 1.5°C ile sınırlamayı amaçlayan uzun vadeli bir hedefi vardır. Tüm paydaşlara, yatırımcılara, işletmelere, sivil toplum örgütlerine ve politika yapıcılara temiz enerjiye küresel olarak geçişin vazgeçilmez olduğuna ilişkin açık bir mesaj yollamaktadır. Tüm emisyonların yaklaşık % 98’inden sorumlu 189 ülkenin sunduğu ulusal iklim planları (INDC) ile iklim değişikliği ile mücadele gerçek bir küresel çaba haline gelmiştir.
2016 yılında Fas’ın Marakeş kentinde düzenlenen COP22 toplantısında, Paris Anlaşması ile çözülemeyen ve eksik kalan konuların görüşülmesi için müzakereler devam etmiştir.
2017 yılında Almanya’nın Bonn Kentinde Fiji Başkanlığı’nda 23. Taraflar Konferansı (COP23) düzenlenmiştir. COP23 müzakerelerinde Paris Anlaşmasının uygulanmasına yönelik önemli hususlar içeren konular tartışılmaya devam edilmiş özellikle Paris Anlaşması’nın uygulama araçlarının düzenlenmesine yardımcı olmak amacıyla kurulan APA Çalışma Grubu (Paris Anlaşmasına Taraf Ülkeler Geçici Çalışma Grubu) altında yürütülen müzakerelerine yoğun bir şekilde devam edilmiştir. “Fiji Uygulama Hareketi (Fiji Momentum for Implementation)” adıyla belirtilen ana COP kararı üç maddeden oluşmaktadır: 2020 öncesinde geliştirilmiş uygulama ve hedeflerin yürütülmesi, Paris Anlaşması Çalışma Programı’nın yinelenmesi, Fiji tarafından Talonoa Diyalogu olarak yeniden adlandırılan “Kolaylaştırılmış Diyalog (Facilitative Dialogue)” oluşturulması.
COP 24 ise, 2-15 Aralık 2018 tarihleri arasında, Katoviçe’de gerçekleştirilmiştir. APA Çalışma Grubu altında yürütülen müzakereler neticesinde “Paris Kural Kitabı” nihai hale getirilmiş, çalışma grupları misyonlarını tamamlamıştır.
Kural Kitabı’nın dışında, taraflar aynı zamanda mevcut iklim hedeflerini içeren “Ulusal Katkı Beyanı” (NDC) belgelerini 2020 yılına kadar yenilemek konusunda da anlaştılar. Bu yenilenmiş hedefleri sunmak için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin 2019 yılının Eylül iklim konusunda düzenleyeceği özel zirvede bir araya gelmeye de karar verdiler.
COP 25’in, 2 – 13 Aralık 2019 tarihleri arasında, Şili’nin ev sahipliğinde, Santiago’da düzenlenmesi öngörülmektedir.
Enerji Çevre ve İklim Değişikliği |
PCB Projesi Protokolü |
Kaynak: ETKB