Bir insan aynı sektörde 30 yıl gibi bir süreyi, hem de en çalkantılı dönemde yaşamışsa, yeni gelen ve yerlerimizi alan/alacak arkadaşlarla bazı geçmiş dönem yaşananlarını paylaşmadan edemiyor. Sevgili dostum Haluk Direskeneli bu işi benden çok daha iyi ve yaygın yapıyor, ama belki benim bir iki kelamım da dikkatleri çekebilir diye düşünüyorum.
Türkiye enerji piyasasının, özellikle enerji üretimi alanında en çalkantılı, en aktif ve en heyecanlı dönem
İlk dönemlerde bilinen sadece özellikle tekstil ve kağıt sektörünün çokça kullandığı kojenerasyon uygulamaları için 4-5 MWe güçlerinde gaz türbinli sistemler kurulmaya başlandı ve sektör bunun çok faydasını gördü. Doğalgazın ucuzluğundan ( yanlış hatırlamıyorsam 100-110 USD/1000m3 gibi bir fiyatı vardı ), kullanımının devletçe teşvik edilmesinden ve arz açığının olmasından kaynaklanan nedenlerle bu gibi tesisler çığ gibi büyüdü ve kuran şirketler ciddi paralar kazandılar, diğer deyişle tasarruflar elde ettiler.
Yüksek karlar/tasarruflar/teşvikler gün geçtikçe piyasanın büyümesine ve işin içine yanlışlıkların girmesine sebep olmaya başladı. 1995-2005 yılları arasında dönem dönem çok ciddi yanlışlıklara sebep olundu ve bu yanlışlıkların önüne geçilebilmesi için piyasayı düzenleyecek bir kurum ( EPDK ) devreye sokuldu. Size işte bu dönemde en büyük kavgalarını verdiğim, yanlış oldukları şimdi çok daha net görünen bence en önemli birkaç stratejik yanlışı özetlemek istiyorum. Bu yanlışların karşısında o zamanların en etkili ve ciddi kişilerin hışmına çokça uğradığımı söylememe gerek yok herhalde.
–Basit çevrim yanlışı: Özellikle 1990 ların ikinci yarısında birçok tesis gaz türbinlerini ve küçük gaz motorlarını basit çevrimle ( yani o zamanların değerleriyle %30-35 verimle ) yıllarca çalıştırdılar. Doğalgaz ucuz, şebekede elektrik zaten sıkıntılı, anormal karlar elde edildi. Ama ne pahasına? Şimdilerde karşısına aslanlar gibi çıkılan doğalgazın yok yere ve sadece tüketim taahhütlerinin karşılanabilmesi adına. Düşük yakıt fiyatı, pahalı ( hatta olmayan ) elektrik bu durumun yıllarca sürmesine sebep oldu. Sonuç?
Bir noktadan sonra bu gibi tesisler kombine çevrime ve/veya kojenerasyona dönme noktasına geldi. Elimizde kalan, o kadar yıl boyunca doğalgaza ödediğimiz paranın en azından yarısının havaya atılması, atık ısı kazanı olmayan gaz türbinlerin bacalarından çıkan kızgın gazlardan, farkında olmayarak geçmeye çalışırken kavrularak ölen yüzlerce-binlerce zavallı kuşun kalıntılarını toplamak oldu maalesef.
– Nafta Yanlışı: Doğalgazın iletim ve dağıtım hatlarının yetersizliğine karşı halen süren elektrik sıkıntısı nedeniyle, bence alsa anlaşılmaz biçimde bir panik havasıyla bazı mevcut gaz türbinlerine ikinci yakıt olarak nafta ilaveleri, hatta sadece nafta yakmak üzere gaz türbinleri kurulmaya başlandı. Sayısız defalar konuyu zamanın üstadlarıyla, danışman ağabeylerimle değişik platformlarda ve özel görüşmelerimizde tartıştık. Her ne hikmetse benden başka hiçkimse bunun yanlış olduğunu, bu yatırımların heba edilmiş yatırımlar olduğunu kabul etmedi. Hepimizin çok sevdiği, ama aslında ne olduğunu pek azımızın gerçeği bildiği fizibilite hesapları havalarda uçuştu. Neticede gaz türbini başına 2.5-3.0 Milyon USD ilave masraflar, tesis başına milyonlarca dolar nafta tankları, sistemleri vs. harcandı. Karşı çıktığımda ve tartışmamızın hararetlendiği bir noktada çok sevdiğim, dostum, ağabeyim ve piyasanın en değerli danışmanlarından olan bir kişinin bana verdiği cevap belki de tarihe not düşülmesi gereken bir nottur. Benim de enerji üretimi ekipmanları satan bir firmanın satış müdürü olduğumu bildiği için bana aynen ” Yahu Adnan Bey, sizin şirketin gaz türbinleri nafta yakmadığı için nafta yakabilen gaz türbini üreten rakibinizi baltalamak adına bunları söylüyorsunuz. Şirketinize söyleyin gelecek naftada, ona göre gaz türbini dizayn etsinler ” demişti. Kendisini asla suçlayamam, çünkü kendisi de hazırladığı fizibilite raporlarına yürekten inanmıştı. Sonuç?
Türkiye’de ciddi paralarla kurulan bu ilave nafta sistemleri neredeyse hiç kullanılmadan hurdaya ayrıldı gitti. Dünyada da çok çok izole bölgeler veya çok özel durumlar haricinde elektrik üretiminde nafta kullanan veya naftaya olumlu fizibilite raporları hazırlayan hiçkimse yok, olmamıştı zaten. Tek istisna Türkiye idi. Biz ise ülkemizin çok değerli yüzlerce milyon USD’ını şahane fizibilite raporlarımız sayesinde birkaç yurtdışı şirkete hediye ediverdik.
– Fuel Oil No.6 Yakan Mobil/Sabit santrallar: Nafta saçmalığı devrinin hemen sonunda arz açığındaki “acil ” durumu çözmek için yine birileri şapkadan tavşan çıkardı ve yerinden kımıldaması imkansız olan ” Mobil enerji santralleri ” ni icat ediverdi. Üstelik te sistem olarak F.O.No.6 yakan kocaman motorları, göstermelik bir buhar türbini ilavesiyle ” mobil ” kombine çevrim santralleri haline getirdi ve Built Operate ( Sonrasına bakarız ) yöntemiyle işletme(me)ye başladılar. Diğer fizibilite üreticileri durur mu? Hemen bu sistemlerin ne kadar verimli ve yapılabilir olduğunu gösteren fizibiliteler hazırlandı. Dünya’dan Mindanao adası gibi çok önemli yerlerdeki referans tesisleri gösterdiler ve dünyanın artık bu yakıtı atık yakıt olmaktan çıkarıp, enerji üretiminde değerlendireceğini anlattılar. İçinde %5 kükürt varmış, ne gam? Kurdular göstermelik ve sadece kontrole gelen devlet yetkililerinin nezaretinde çalışan baca gazı temizleme sistemlerini ( Sevgili Haluk Direskeneli dostuma selam olsun ), yıllarca çalıştırdılar.
Ama maalesef dünyanın kalan kısmı bizim kadar akıllı olmadığı için, bu atık yakıtı kullanmak yerine delice bir fikirle RUP ( Residium Upgrading System ), Hydrogen Cracking vs. gibi yollarla yine beyaz ürünlere çevirince, biz de birkaç yıl sonra bu motorları önce çift yakıta ( motor fiyatına eşdeğer maliyetle doğalgaz sistemi eklendi ), sonra sadece doğalgaz yakan sistemlere çeviriverdik. Bizde nasılsa para bol, yüzlerce milyon dolar da oraya gitti. Sonuç?
Bu sistemlerin bir kısmı sıfır kilometre ikinci el ( ama amortismanı çalışmadan da olsa yatırımcıya devlet tarafından ödenmiş ) olarak muhtelif dış ülkelere gönderildi. Diğerleri ilave paralarla doğalgaz yakar hale getirildi. Siz sağ, biz selamet. Benim esas anlamadığım konu, özellikle devletin bazı şirketlerinin yaptığı ihalelerden sonra yapılan kontratın daha mürekkebi bile kurumadan ( sadece 2-3 ay içerisinde ) bu motorların getirilip kurulabilmiş olmalarıdır.
Normalde bir yıla yakın süren bir termini olan bu büyük makinelerin nasıl olup ta kontratın mürekkebi kurumadan bazı şirketlerce getirilebildiğini halen çözebilmiş değilim.
Yine çok uzun bir yazı oldu farkındayım, ama sabredebilip bu noktaya kadar gelebildiyseniz tebrik ediyorum, sizin de bu konulara ciddi eğiliminiz var demektir. Gördüğünüz gibi, tüm yatırımlar fizibilitelerle destekleniyor, danışmanlar canla başla çalışıyorlar, ama nedendir bilinmez bazen böyle stratejik hatalar yapılabiliyor. Sonunda bize kalan sadece:
I am sorry.
Hoş, bunu da demeyiz ya. Biz her zaman yaptığımız, yaptırdığımız yatırımların en iyisi ve en doğrusu olduğu konusunda eminiz. Şimdi bile bu konuları bana karşı canla başla savunacak dostlarımın olduğunu da çok iyi biliyorum. Sizlere tek tavsiyem; lütfen ama lütfen fizibilitelerinizi doğru yapınız, yatırımlarınızı doğru fizibiliteler üzerine yapınız veya yapmayınız. Her fizibilite doğru olacak diye asla düşünmeyin, olaya çok farklı açılardan da bakmaya çalışınız. Size çok ters te gelse, aykırı fikirleri dinleyiniz. Geçmişte yapılan hatalara bakarak aynı hatalara düşmemek için çok dikkatli olunuz.
Tüm dostlarıma bu kadar sabır gösterip bu upuzun yazıyı okuduklarından dolayı çok teşekkür ederim.
Fikirlerime katılan veya katılmayan tüm dostlarıma sevgi ve saygılarımla,
Yazan: Adnan SUCUKA
Kaynak: Bültenler