Kategori : ELECTRICITY ENERGY NEWS, ENERGY AGENDA NEWS - Tarih : 23 April 2013
Hafta sonları New York’un meşhur meydanlarından Union Square‘de kurulan sebze-meyve pazarı, Manhattanlı aşçıların en gözde mekanı.
Geçtiğimiz hafta taze sebze ve meyve almak isteyen onlarca aşçının sabahın erken vakitlerinde yüzlerce tezgah arasında sadece birinin önünde kuyruğa girmesini hayretler içinde seyrettiğimde; bu işte bir gariplik olduğunu düşünmüştüm. Yakından incelediğim; domates, biber, kavun ve karpuzun görünüşte diğer tezgahlarda satılan ürünlerden hiçbir farkı yoktu.
Kalabalığın dağılmasının ardından herkesten önce tezgahını toplanmaya başlayan tezgah sahibine, neden bu kadar popüler olduğunu sorarak başlayan hikayenin 300 yıllık bir mazisinin olduğunu hayal dahi edemezdim. Tezgah sahibinin tek cümlelik; ‘Benim sattığım ürünleri Amishler yetiştiriyor’ cevabı, hikayemin New York’la sınırlı kalmayacağının en açık deliliydi.
‘ Amishler kim? ’ diyerek yola çıktığım New York’tan yaklaşık 3 saat sonra bölgenin en meşhur Amish köyü Kitchen Kett’le ulaştım. Yol boyunca birbiri ardına gördüğüm atlı arabalar ve uçsuz bucaksız ekilmiş topraklar, köy havasını iyice içime doldurdu. Anayol kenarına kurulu birkaç turistik mekan ve at arabalarıyla yapılan turistik turu bir kenara bırakarak ara yollara daldım.
Küçük çiftliklerde, Temmuz sıcağının kavuruculuğuna aldırmadan çalışan köylülerin sıradışı bir havası vardı. Yol kenarında merhaba diyerek başladığım sohbetle; Amishlerin o sıradışı dünyasına daldım. Ay’a bundan 40 yıl önce insan gönderen Amerika’nın orta yerinde teknolojinin tüm nimetlerini reddederek yaşayan Amishlerin hikayesinin detaylarına ulaşmaya çalıştım. Yol boyunca gördüğüm, hasır şapkalı, çıplak ayaklı çocuklarıyla inancından dolayı fotoğraf çektirmek istemeyen Amishleri anlamaya çalıştım. Teknolojinin tüm nimetlerini reddediyorlar.
Hristiyanlığın bir tarikatı olan Amishlerin en belirgin özelliği; teknolojinin tüm nimetlerini ve modern devletin kurumlarını reddediyor olmaları. Bu öyle sadece lafta kalan bir reddediş de değil; devasa çiftlik evlerinde ne klima var ne de telefon çünkü Amishler elektrik kullanmıyor. Amishler, devlet hizmetinde çalışmayı reddediyor, oy kullanmıyor, askerlik yapmıyor hatta ve hatta vergi vermiyorlar.
Zorunlu eğitimin hayat tarzlarını tehdit ettiğini düşünen bu sıradışı tarikat, Amerikan eğitim sistemine de karşı. Onlara göre lise eğitimi çocuklarının Amish geleneğini devam ettirmelerine engel olabilir. 1972 yılında ABD yüksek mahkemesine bu konuda açılan dava; Amishlerin dinlerini özgürce yaşama hakları bulunduğunakarar vererek, Amishler için zorunlu eğitimin gerekli olmadığını belirten bir karar bile vermiş.
Evli erkeklerin bıyıksız sakal, kadınların başörtüsü taktığı Amishleri kalabalık içinde ayırt etmek hiç de zor değil. Tarım ve marangozlukta uzman olan Amishler; ‘buggie’ denilen atlı arabalarla seyahat ediyorlar. Kitchen Kettle’ın içlerine doğru gittikçe hangi evlerde Amishlerin yaşadığını bile kolayca anlıyorsunuz. İplere asılı yeni yıkanmış çamaşırlar ya da yeşil renkli perdeler; gördüğünüz evde bir Amish ailesinin yaşadığını gösteriyor.
Amishler, yaşamlarını ‘Ordung’ adı verilen ve yazılı olmayan bir kurallar silsilesi çerçevesinde şekillendiriyor. Erkekler, sade, uzun kollu yakasız gömlekler giyerken; kışın siyah fötr şapka yazın ise hasır şapka kullanıyor. Kadınların giyimleri de erkelerin ki kadar sade, tek parça uzun kollu etekler hiç kesilmeyen saçlar en belirgin özellikler. Evlenene kadar başlarını siyah bir örtü ile örten Amish kadınlarının mücevher takmaları ve makyaj yapmaları da yasak. Kadınların süs olarak kullandığı en önemli aksesuar ise bazı bayramlarda başlarına taktıkları çiçekler. Aile yaşamının çok önemli olduğu Amishler de ortalama her ailenin 7 çocuğu bulunuyor.
Alçakgönüllük ve yardımseverliği kendilerine rehber eden Amishler’de imece son derece gelişmiş durumda. Hasat mevsiminde maddi zorluklar yaşayan ya da ürününü tarladan kaldıracak gücü olmayan Amishlere imece usulü ile yardım ediliyor. Amishler uzun zamandır Amerika’da yaşamalarına rağmen İngilizcelerinde bir Alman aksağanı var. Bunun en temel nedeni kendi aralarında Almanca’nın bir lehçesi ile konuşmaları. Pazar ayinleri dışında tüm ibadetlerini evlerinde yapan Amishler, kiliselerinde kadınlar ve erkekler olarak ayrı bölümlerde oturuyorlar.
Tanrı’nın insanı sade bir yaşam için yarattığına inan Amishler; Tanrı’nın kendilerini özel olarak dış dünyadan koruduğuna da inanıyorlar. Vergi vermiyor, askere gitmiyorlar ABD’de ‘vergi borcu’ ciddi bir suç olarak kabul edilse de; Amishler vergi ödemiyor. Bugüne kadar Amishler’den vergi almak için yapılan girişimlerden herhangi bir sonuç alınamamış. Kendi halinde sakin bir hayat yaşayan Amishlerin, ne banka hesabı var ne de sosyal güvenlik numarası. Sadece ürettikleri mallar, eğer satılırsa belediyelere gelir vergisi ödüyorlar. Amishlerin sağlık sigortası ya da emeklilik gibi bir dertleri de yok.
Amishlerin tarafından üretilen her ürün, büyük şehirlerde inanılmaz ilgi görüyor. El yapımı ağaç işleri çok büyük paralara satılsa dahi; Amishler, bir ürünün değerinden fazlaya satılmasının günah olduğuna inanıyor. Tabi bu arada kazananlar toptancılar oluyor.
Amishlerin bir diğer ilginç özelliği ise tüm düğünlerin Kasım ayında yapılması. Normal hayatta olduğu gibi düğünlerin de gösterişten uzak duran Amishlerin; düğünlerinin Kasım ayında yapılmasının en büyük gerekçesi; hasat mevsimi. 18 yaşına giren Amish kızları ile 20 yaşına dolduran Amish erkekleri eşlerini kendileri seçiyor ve ailelerin izinlerini alarak evleniyorlar.
Yabancı evliliklerin yasak olduğu Amishlerin, dinlerini yaymak gibi bir amacı da yok. Kendilerine katılmak isteyenlere hayır demeyen fakat bu durumu birazda garip karşılayan Amishler; fotoğraflarının çekilmesini istemiyorlar. Fotoğraf çekenlere seslerini çıkartmamakla birlikte tepki olarak sadece sırtlarını dönüyorlar. Amishlerin teknoloji kullandıkları tek yer mazotla çalıştırılan süt sağma makineleri ve köylerde 10 eve bir düşen ve sadece acil durumlarda kullanılan sokakta bulunan bir telefon.
Köy meydanında hediyelik eşya satan bir iş yerinin sahibi ile ayaküstü sohbet ederken Amishler hakkında neler düşündüğünü sordum. İş yeri sahibi, bu sıradışı topluluk hakkında o kadar çok pozitif şey söyledi ki; birden bire ama çocuklarını okullara göndermediklerini hatırlattım. Cevabı ilginç bir şekilde; ‘yaşayışlarıyla çocuklarına en büyük dersi veriyorlar’ oldu. Yaklaşık iki gün boyunca dolaştığım Amish köylerinde tek birpolis memuru görmedim. Güvenlik görevlileri bir yana yüksek sesle konuşan tek bir kişiye bile rastlamadım.
Rüya gibi bir yerdi kısacası…
Kaynak: Gezgin Dergisi