Kategori : ENERGY AGENDA NEWS, ENERGY EFFICIENCY NEWS - Tarih : 06 May 2013
Binaların sürdürülebilir özelliklerini değerlendiren yeşil bina sertifikasyon sistemleri, gerek ticari gayrimenkul sektöründe, gerekse kurumsal binaların tasarım ve inşaasında son zamanlarda çok önemli bir rol oynamaya başladılar. Ülkemizde de LEED ve BREEAM gibi sistemlerin uygulanması özellikle ofis ve AVM binalarında karşımıza çıkıyor.
Özellikle Uluslar arası yatırım fonları bu sertifikalara sahip olan binalara yatırım yapmayı tercih ederlerken, sürdürülebilirliğe önem veren birçok firma da kiracısı oldukları binanın bu sertifikalara sahip olmalarını şart koşuyorlar.
Öncelikle Amerikan menşeili LEED ve İngiliz menşeili BREEAM gibi sistemlerin yapısından kısaca bahsetmeye fayda var; Her iki sistem de gönüllüğe dayanmakta ve sertifikasyon konusunda esneklik sunmaktadır. Puan bazlı olan bu sistemler, farklı sürdürülebilirlik kriterleri arasından seçim yapılmasına ve projeye en uygun olanların uygulanmasına izin verirler.
Bu açıdan her maddesine uyulması gereken bir yönetmelik veya standarttan farkları vardır. Yeşil bina sertifikaları, inşaat sektörünün kendi içinden ortaya çıkmış olan kuruluşlar tarafından yönetilmektedirler, örneğin LEED’i yöneten US Green Building Council gibi. ABD’de bu kuruluş, LEED sistemini geliştirmekte ve akredite uzmanları aracılığıyla sertifikasyon hizmetleri sunmaktadır. İstisnai bazı durumlarda, LEED gibi sertifikalar şart haline getirilmiştir, örneğin ABD ordusunun tüm yeni yapılarının minimum LEED Silver seviyesinde sertifikaya sahip olmaları veya 2014 kış olimpiyatlarının yapılacağı Rusya’da olimpik köydeki tüm yapıların LEED sertifikalarına sahip olması gibi. Sistemin özünde gönüllülük yatmakta ve tamamen piyasanın taleplerine göre sertifikasyon tercih edilmektedir.
LEED ve BREEAM gibi sistemlerin sertifika ücretleri olduğu doğrudur, ancak bu ücretler çok önemli seviyelerde değildir. Örneğin LEED sertifikasyonunda m2 başına 0,6 USD mertebesinde bir ücret söz konusudur. Bu sertifikaların uluslararası geçerlilikleri ve marka değerleri karşılığında bu rakam çoğu gayrimenkul projesinde kabul edilebilir bir rakamdır. Buna ek olarak sertifikanın alınması için gerekli olan bazı danışmanlık ve mühendislik hizmetlerinin maliyetleri söz konusudur, bu maliyetler projeden projeye önemli farklar gösterebilir.
Öteki taraftan bina tasarımcıları bu hizmetleri kendi bünyelerinde sundukları takdirde bu maliyetin düşürülmesi mümkündür. Tabi bir de binadaki sürdürülebilir özelliklerin maliyetleri önemlidir, ancak sertifikasyon kararı yeterince erken bir safhada alınırsa ve mimari projeler buna yönelik hazırlanırsa çoğu durumda ek maliyet %1’i geçmemektedir.
Sanılanın aksine uluslararası yeşil bina sertifika sistemleri herhangi bir malzeme veya ekipman tercihinde bulunmazlar. Bunlar tamamen performans odaklı sistemlerdir, binaların enerji, su, çevre ve iç ortam kalitesi performansları konusunda sayısal hedefler koyup bu hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda bina tasarımcılarını serbest bırakılar. Bu nedenle aslında dünyanın her yerinde uygulanmaları mümkündür. Bu sistemlerin Türkiye’deki uygulamalarındaki asıl problem, performans değerlendirmelerinin yapılması konusundaki literatür ve standart eksikliğidir. Bu eksiklik devam ettiği sürece, yabancı dilde yazılmış olan Uluslararası standartların kullanılması zorunludur.
Yani asıl problem yerli sertifikasyon sisteminin olup olmaması değil, binaların sürdürülebilir özelliklerinin yerel bazda değerlendirilmesini mümkün kılacak bilgi boşluğudur. Yoksa hem LEED, hem de BREEAM, yerel standartları yeterli buldukları durumlarda kendi standartları yerine bunların kullanılmasına izin vermektedir.
Binaların enerji performanslarının değerlendirilmesi örneğine bakarsak, her iki sistemde de kabul gören ASHRAE 90.1 standardındaki bina enerji modellemesi yönteminin kullanılmasıdır. Bu standardın Türkiye’de herhangi bir karşılığı henüz oluşmamıştır, Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği ve birlikte anılan BEP-TR yazılımı bu yönde atılmış bir adımdır, ancak gerçek sürdürülebilirliği değerlendirme noktasında hala çok geridedir. Benzer şekilde binaların veya inşaat malzemelerinin yaşam döngüsü maliyetlendirmesi konusunda özellikle Avrupa çok ileri bir noktadadır, ancak ülkemizde buna yönelik Türkçe kaynak çok azdır.
Ek olarak binaların sürdürülebilirlikleri konusunda bize sadece LEED, BREEAM veya yerli sertifika sistemlerimizin yol göstermemesi gerektiğini de hatırlatmak gereklidir. Günümüzde gönüllü ve puan bazlı yeşil bina sertifika sistemlerinin başvuru ücretlerini ödemeye gerek olmadan da Uluslararası standartlarda yeşil bina tasarlanmasını ve inşa edilmesini sağlayan “kodlar” mevcuttur.
Örneğin International Code Council (ICC) tarafından yazılmış olan “International Green Construction Code (IgCC)” veya ASHRAE tarafından yazılmış olan “Yüksek Performanslı Yeşil Binaların Tasarım Standardı (189.1)” yeni inşa edilen veya tadilat geçiren binaların minimum yeşil bina standartlarına uyumu konusunda yol göstermektedir. Bu standartlara göre tasarlanan ve inşa edilen bir bina “yeşil bina” olarak kabul edilmekte ve opsiyonel olarak LEED sertifikasyonuna tabi tutulabilmektedir.
Kaynak: Yeşil Ekonomi