Kategori : NATURAL GAS ENERGY NEWS, ELECTRICITY ENERGY NEWS, ENERGY AGENDA NEWS, OIL & FUEL SECTOR NEWS - Tarih : 28 June 2013
Zorlu Enerji Doğalgaz Grubu Genel Müdürü Fuat Celepci önceki gün Avrupa Birliği’nden (AB) 22. faslın (Bölgesel Politikalar ve Yapısal Araçların Koordinasyonu) açılmasına onay gelmesinden sonra enerji faslının da hızlıca gündeme gelebileceğini söyledi. Enerji faslı ile ilgili Türkiye’nin enerji sektöründeki son durumu Zorlu Enerji Doğal Gaz Grubu Genel Müdürü Fuat Celepci ve akademisyenler değerlendirdi.
Fuat Celepci, AB’nin Türkiye ile müzakere sürecinde “Bölgesel Politikalar ve Yapısal Araçların Koordinasyonu” başlıklı 22. faslın açılmasına karar verdiğini ve AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle’nin de daha önce “Komisyon, Türkiye’nin enerji faslında müzakerelere başlayabilmek için yeterince hazır olduğunu düşünmektedir” açıklamasını hatırlattı. Celepci, Füle’nin açıklamaları doğrultusunda, enerji faslının da hızlıca gündeme gelebileceğini söyledi.
Celepci, aslında Stefan Füle’nin daha önce yaptığı açıklamanın önemli ama gecikmiş bir kararı dile getirdiğini de belirterek, “Çünkü Türkiye, yıllardır hazırlıklarını bu yöndeki beklentileri karşılayacak şekilde gerçekleştirdi. Türkiye, kendini bugüne kadar hep Doğu ile Batı arasında önemli bir enerji köprüsü olarak konumlandırdı ve stratejilerini bu yönde oluşturdu. Özellikle petrol ve doğalgazın sağlandığı bölgelerin ve iletim hatlarının çeşitlendirilmesi için farklı çözümler içinde yer aldı” dedi.
Avrupa Birliği uyum süreciyle birlikte, enerji sektöründe de serbestleşme ve liberal piyasaya uyum süreci içine girildiği değerlendirmesinde bulunan Celepci, “Türkiye, AB tam üyeliği gerçekleştirilmese de AB’nin yasal düzenlemelerini esas alarak serbestleşme sürecini başlattı. 2001 yılında kurulan Enerji Piyasası Denetleme Kurumu gibi üst kurullar bu sürecin bir parçası olarak hayata geçirildi. Avrupa Birliği Müktesebatı’na göre yasal düzenlemelerin en hızlı gerçekleştiği sektör, telekomünikasyonun ardından enerji sektörü oldu. Özellikle bu süreçte çıkarılan ‘Elektrik Piyasası Kanunu’ ve çalışmaları süren ‘Doğal Gaz Piyasası Kanunu’ enerji sektörünün gelişiminde mihenk taşı oldular” şeklinde konuştu.
Türkiye’deki enerji piyasası düzenlemelerinin bugün AB mevzuatına uyumlu durumda olduğu görüşünü de paylaşan Celepci, “Yine, AB’nin enerji sektöründeki 2020 hedefleri ile Türkiye 2023 hedeflerinin de birbirleriyle uyumlu olduğunu görüyoruz. AB’nin 2020′ye kadar kurulu gücünün yüzde 20′sini yenilenebilir enerji kaynaklarıyla sağlama hedefi ile Türkiye’nin 2023′e kadar yenilenebilir kapasitesinin oranını yüzde 30′a çıkartma hedefi paralel olarak ilerliyor” dedi.
Hazar, Irak ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının Avrupa’ya nasıl taşınacağının tartışıldığı bir dönemde AB Komisyonu’nun Türkiye ile enerji faslını açmasının da önemli bir adım olacağını değerlendirdiklerini söyleyen Celepci, “Bu gelişmenin, hem Türkiye hem de AB’nin pek çok beklentisinin kesişmesi sonucu yaşandığını ve AB Komisyonu’nun Türkiye enerji faslını açması durumunda pek çok stratejik gelişmeyi de beraberinde getireceğini söylemek mümkün” şeklinde konuştu.
“Enerji faslı, Türkiye’ye öncelikle enerji piyasasının liberal market kurallarına uyumlaştırılmasını şart koşuyor”
Hazar Strateji Enstitüsü (HASEN) uzmanı Efgan Niftiyev, Türkiye’nin son yıllarda geliştirdiği enerji politikaları ve jeostratejik konumu sayesinde hem Hazar hem Irak hem de doğu Akdeniz enerji kaynaklarının ana ihraç güzergahı olduğunu söyledi. AB’nin 2020 enerji vizyonu kapsamında özellikle doğalgaz temininde kaynak ve güzergah çeşitliliği yaratmayı hedeflediğinin altın çizen Niftiyev, Türkiye üzerinden gelecek enerji kaynaklarının AB açısından hayati derecede önemli olduğunu belirtti.
Enerji faslının, Türkiye’ye öncelikle enerji piyasasının liberal market kurallarına uyumlaştırılmasını şart koştuğunu ifade eden Niftiyev, rekabeti artırıcı, enerji güvenliğini sağlamlaştıran düzenlemelerin de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Niftiyev, şöyle devam etti:
“Fasıl, bunlara ek olarak enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, kriz yönetimi ve stoklama gibi konuları da kapsamakta. Türkiye’nin bu alanlarda son yıllarda önemli aşamalar kaydetti fakat henüz özellikle altyapı güvenliği ve kriz yönetimi alanlarında atılması gereken çok adım var.
AB’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve siyasi çok başlılık, Türkiye – AB sürecinin bundan sonra hangi yönde ilerleyeceğine dönük herhangi bir öngörüde bulunmayı zorlaştırıyor. Türkiye’nin son on yılda gerçekleştirmiş olduğu reform ve ilerlemede AB süreci temel etkenlerden birisi olmuştur. Şu an için yapılması gereken, Türkiye AB üyesi olur veya olmaz, kendi ulusal çıkarları ve sağlıklı piyasaya mekanizmasının kurulması için mutlaka reformlara devam etmeli.”
“Enerji faslında hızlı ilerleme için Türkiye’nin çevre dostu yenilenebilir enerji sektörüne ağırlık vermesi en doğru seçenek “
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Selami Kuran ise yaptığı değerlendirmede AB’nin en ulusal üstü nitelikte organı olarak komisyonun, Türkiye’nin enerji faslının açılması niyetini içeren kararını belirterek desteğini vermesinin Orta Asya-Orta Doğu doğalgazının temel geçiş güzergahı olarak Türkiye’nin desteklendiği anlamına geldiğini söyledi.
AB enerji politikasının rekabetin geliştirilmesi, devlet yardımları, enerji kaynaklarının temininde güvenin temini ve çevrenin korunması gibi amaçları içerdiğini belirten Kuran, bu anlamda aday ülkelerden bazı yükümlülükler talep edildiğini söyledi. Kuran, bu yükümlülükleri ise şöyle sıraladı:
“İlgili sektörleri yeniden yapılandırmak için açık takvimler belirlemek, enerji iç piyasalarına hazırlanmak (doğalgaz ve elektrik direktifleri, yenilenebilir enerji direktifi), enerji ağlarını iç pazara yönelik olarak geliştirmek, kriz ortamlarına alışmak (90 günlük petrol rezervi bulundurmak), madenlerin yeniden yapılandırılmasının sosyal, bölgesel ve çevresel sonuçları ile ilgili önlemler almak, daha az enerji harcamak ve çevre dostu olan rüzgar, akarsu, güneş ve biomass yenilenebilir, farklı enerji kaynaklarının kullanım oranını artırmak, nükleer enerji santrallerinin güvenliğini artırmak, nükleer atıkları uygun şekilde ortadan kaldırmak ve nükleer maddeler konusundaki Euratom tedbirlerini uygulamak.”
Komisyonun 2011/666 SEC(2011) 1201 no’lu Yıllık Raporunda “Türkiye’nin enerji alanında eşit olmayan bir gelişme gösterdiği”nin belirtildiğini dile getiren Kuran, şöyle devam etti:
“Buna göre elektrik ve yenilenebilir enerji noktasında yeterli gelişme arz eden Türkiye’nin, nükleer enerji ve güvenliği noktasında daha fazla çaba sarf etmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu çerçeveden değerlendirildiğinde, enerji faslının açılmasına itirazı olan üye devletler dikkate alınmaksızın, Türkiye’nin müktesebata uyum için talep edilen yükümlülükleri gerçekleştirmeye çalışması hiç şüphesiz faslın açılması durumunda hızlı bir ilerleme gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bu anlamda Türkiye’nin özellikle enerji piyasası konusunda aldığı yola devam etmesi, çevre dostu yenilenebilir enerji sektörüne ağırlık vermesi en doğru seçenek olarak değerlendirilebilir.”
Kaynak: Enerji Enstitüsü