Kategori : ENERGY AGENDA NEWS - Tarih : 04 February 2016
Bir süreden beri İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasında önemli bir işbirliğinin temel parametrelerinin oluşmaya başladığı açıkça görülüyor.
28 Ocak 2016 tarihinde Lefkoşe’de önemli bir üçlü zirve vardı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve Güney Kıbrıs Devlet Başkanı Nikos Anastasiades bir araya gelerek üç ülke arasında hangi alanlarda işbirliği yapılabileceğini ele almışlar ve bir de bildiri yayınlamışlardı. Görüşülen ve üzerinde prensip mutabakatına varıldığı belirtilen en önemli konu da İsrail’in Akdeniz’de keşfedilen yataklarından çıkarılacak doğal gazın Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gönderilmesine yönelik Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesiydi. Görüşmelerde Yunanistan’da LNG terminalleri kurulması konusu da ele alınmıştı.
Yunanistan basını anlaşmayı ekonomik ve siyasi açılardan önemli bir gelişme olarak niteledi. Doğal olarak ekonomik alanda üç ülkenin enerji sektöründe işbirliğinin pekişeceği dile getiriliyordu. Siyasi alanda ise anlaşmanın Yunanistan ve Güney Kıbrıs sayesinde İsrail ile AB arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunabileceği gibi, bu iki AB üyesi ülkenin İsrail ile Filistin arasındaki barış görüşmelerine de katkı sağlaması için fırsat yaratabileceği ileri sürülüyordu.
İsrail ile Yunanistan arasında doğal gaz işbirliğine ilişkin bir mutabakata varılmasının geçmişi 2011 yılına kadar gider. Bu mutabakatın 2010 yılında Türkiye ile İsrail arasında Mavi Marmara kriziyle birlikte bozulan ilişkilerin bir türevi olduğuna inanmamak mümkün mü? Eh, taraflardan biri Yunanistan olunca, böyle bir işbirliği sürecine Yunanistan’ın “yavru vatan Güney Kıbrıs”ı dahil etmesine şaşmamak gerekir. Şaşanlar için Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın oy verme süreçleri inandırıcı bir başvuru kaynağı olabilir.
Aslında bu üç ülke arasındaki işbirliği oldukça kapsamlı. Örneğin, İsrail ile Güney Kıbrıs arasında deniz altından 2000 megavatlık bir elektrik bağlantı kablosu döşenmesini ve iki ülkenin elektrik enerjisi alanında da işbirliği yapmasını, ayrıca bu bağlantının Avrupa’ya uzatılmasını dahi öngörüyor. Kısacası, bir süreden beri İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasında önemli bir işbirliğinin temel parametrelerinin oluşmaya başladığı açıkça görülüyor. 28 Ocak’ta Lefkoşe’de yapılan üçlü zirve sonucunda varılan anlayış birliğinin en önemli yönünü ise bu işbirliği grubunun Mısır ve Türkiye’ye de açık olduğu vurgusu oluşturuyordu. Yaraya tuz basmak gibi bir çağrı…
İsrail’in Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarıyla bölgedeki enerji denklemini etkileme potansiyeline sahip olduğu belli. Bu kaynakların zenginliği ile ilgili olarak çeşitli görüşler mevcut. İsrail’de bu kaynakların değerlendirilmesi, gazın çıkarılması, İsrail’in kendi enerji ihtiyacının karşılanması için kullanılması, ihracat olanaklarının incelenmesi, ihracat yapılacaksa hangi ülkelerle işbirliği yapılabileceği gibi birçok konu da güncel olarak tartışılmakta. Sözünü ettiğimiz üçlü işbirliğinin yanı sıra, İsrail ile Türkiye arasında bir “enerji işbirliği” olanağı da değerlendirilen alternatifler arasında. Ülkedeki bazı kesimler ise bu kaynaklara şimdilik dokunulmaması, ileride gelecek nesillerin enerji güvenliğini sağlamak maksadıyla korunması düşüncesinde.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin 2010 yılında bozulmasından beri Türkiye’de birçok çevrede önümüzdeki dönemin enerji denklemlerinde iki ülke arasındaki işbirliği olanaklarının ciddi darbe aldığı kanaati yaygınlaşmaya başlamıştı. Son beş yılda yaşadığımız gelişmeler malum. İsrail’den Mavi Marmara trajedisi nedeniyle özür dilemesini talep ettik, dilediler. Yaşamını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine tazminat istedik, vermeyi kabul ettiler. İlişkiler pek ala yeniden düzelebilir, iki ülke arasında önemli işbirliği alanları oluşturulabilirdi. İç politika açısından İsrail ile ilişkilerin o kadar çabuk ve kolay düzelmesi uygun bulunmadığı için Gazze’deki abluka engel olarak ileri sürüldü. Böylece ilişkilerin normalleşmesinin sürüncemede bırakılması mümkün oldu. Bu durumdan da olabildiğince nemalanıldı.
Hesapta olmayan gelişmeler bazen daha önceden yapılan hesapları da alt üst edebiliyor. 24 Kasım 2015 tarihinde bir Rus askeri uçağının tarafımızdan düşürülmesiyle birlikte Türkiye’de bazı çevreleri kara bir düşünce aldı. Acaba Rusya Türkiye’ye karşı doğal gaz kartını oynayabilir miydi? Ölçüldü, biçildi, “oynamaz herhalde” sonucuna varıldı. Ama ortaya başka bir çarpıcı gerçek çıktı: Türkiye enerji ithalatına bağımlı bir ülke olarak kaynak çeşitlendirmesine gitmediği takdirde enerji güvenliği her zaman tehdit altında olabilecekti. İşte “Türkiye’nin İsrail’e, İsrail’in de Türkiye’ye ihtiyacı var” türünden mırıldanmalar bu gerçeğin farkına varılmasıyla ortaya çıktı. Lakin, iç politika çıkarları yine kendini gösterdi. Türkiye’nin Mavi Marmara krizi nedeniyle öne sürdüğü taleplerin sadece ikisi yerine getirilmişti ama Gazze ablukası dimdik yerinde duruyordu. Bu durumda İsrail ile ilişkiler nasıl normalleştirilebilsindi ki…
Gazze ablukası sadece İsrail’in sürdürdüğü bir uygulama değildir. Gazze’nin bir ucunun kontrolü İsrail’in elindeyse, diğer ucunun çıkışı, yani Refah Kapısı Mısır’ın kontrolündedir ve kapalıdır. Mısır Gazze ablukasının kaldırılması fikrine sıcak bakmamaktadır ve Sina yarımadasında sürdürdüğü terörle mücadelesi sona ermedikçe de sıcak bakmayacaktır. Dolayısıyla, Gazze’de ablukanın kaldırılması koşulunun yerine gelmesi için sadece İsrail’in değil Mısır’ın da ikna edilmesi gerekir. İyi de, Mısır’ı kim ikna edecek? Türkiye mi?
Bundan yirmi yıl önce Türkiye’nin izlemekte olduğu dış politikaya yönelik eleştiriler yapılırken dile getirilen tezleri hatırlamakta yarar var. O zamanlar şu görüş hakimdi: “Hiçbir bölgesel anlaşmanın getirisi, Türkiye’nin İran, Suriye ve Irak ile aynı anda gergin ilişkilere girmesini dengeleyecek ölçüde olamaz. İran, Suriye ve Irak ile aynı anda gergin bir sürece girilmesi Türkiye’yi gerek bölgesel ilişkilerde gerekse doğudaki güvenlik konularında (burada kast edilen Kürt sorunu) ciddi problemlerle karşı karşıya bırakabilir…Balkanlar ve Ortadoğu’da yalnızlaştırılmış bir Türkiye kendi güvenlik konularında ABD-İsrail eksenine gittikçe daha fazla bağımlı hale gelecektir.”
Yirmi yıl sonra gelinen noktaya bakalım. Sadece İran, Suriye ve Irak ile aynı anda gergin ilişkilere girmekle yetinmemişiz, İsrail ve Mısır’la da ilişkileri bozmuşuz. ABD ile ilişkilerin de pek öyle mükemmel seyrettiği söylenemez. Bir bakıyoruz, ortada eksen de kalmamış…Bir yanda enerji ithalatını çeşitlendirememenin, diğer yanda hangi ülkeye hangi mesafede duracağını kestirememenin yarattığı karabasan! Yalnızlık böyle birşey işte. Değeri de kendinden menkul…
Kaynak: Ünal Çeviköz
Yazan: Radikal