Yenilenebilir enerji kaynakları olan güneş ve rüzgar enerjisinin doğası gereği kesintili olması, güvenilir enerji depolama çözümlerini hayati kılıyor. Enerjiyi daha sonra kullanılmak üzere saklama kapasitesine sahip olan enerji depolama sistemleri ise enerjinin üretildiği zaman kullanılmadığı durumlarda fazla enerjiyi depolamak ve ihtiyaç duyulduğunda tekrar enerjiye dönüştürmek için kullanılıyor.
Gelişmiş ülkelerin birçoğunun yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneldiğini hatta geçmiş yıllara göre üretimlerinde artış olmasının bir sonucu olarak fosil yakıtlara bağımlılıklarının azaldığını görüyoruz. Dünya genelinde enerji sektöründe yaşanan büyük dönüşümler enerji depolama sistemlerinin (EDS) önemini gözler önüne seriyor.
Birçok ülke EDS alanında yatırımlar yaparken, Avrupa ve Asya arasında köprü işlevi görerek potansiyel bir enerji koridoru olan Türkiye’nin, hızla artan enerji talepleri ve sera gazı emisyonlarını azaltma noktasındaki stratejik odakları nedeniyle bu konuyu önceliklendirmesi gerekiyor. Bu konuda atılan adımlar ise ümit verici. Gelin ülkemiz açısından önemini ve son gelişmeleri birlikte inceleyelim.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) elektrik üretim lisansı veritabanına göre, Türkiye’de 2024 itibarıyla hibrit santrallerde 510 MW güneş kapasitesi bulunuyor. Anadolu’daki artan rüzgar ve güneş enerjisi çiftlikleri ise bu enerji kaynaklarının değişkenliğini yönetmek için etkin enerji depolama çözümlerinin önemi artıyor.
Türkiye’nin elektrik üretimini artırma ve tüm bölgelere istikrarlı bir enerji tedariki sağlama hedefi ise bir diğer önemli konu. Verileri incelediğimizde ülkemizde elektrik enerjisi tüketimi 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 0,2 oranında azalarak 330,3 TWh, elektrik üretimi ise bir önceki yıla göre yüzde 0,6 azalarak 326,3 TWh olarak gerçekleşmiş. Türkiye Ulusal Enerji Planı çalışmasının sonuçlarına göre elektrik tüketiminin 2025 yılında 380,2 TWh, 2030 yılında 455,3 TWh, 2035 yılında ise 510,5 TWh seviyesine ulaşması bekleniyor. Değişen koşullar ve artan nüfus sebebiyle elektrik üretimi ve tüketimi arasındaki fark hızla büyüyor. Enerji talebindeki hızlı artışın karşılanması içinse, yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen enerjinin verimli bir şekilde depolanması gerekiyor.
Dünyada ilk on ekonomi arasında yer alma hedefimiz; endüstriyel sektörün büyümesi, güvenilir ve sürekli bir enerji arzı gerektirmekte. Ülkenin toplam elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 33’ünü sanayi sektörümüzün oluşturduğu ve bu oranın giderek artığı düşünüldüğünde, sanayilerin kesintisiz çalışmasının önemi daha iyi anlaşılabilir.
Yenilenebilir Enerji Alanında Büyük Fırsat
Türkiye’nin teknoloji geliştirme ve yüksek katma değerli üretim kapasitesini artırmayı hedefleyen stratejik bir girişim olan HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı kısa bir süre önce gerçekleşti. Bu kapsamda verilen mesajların ve açıklanan hibe desteklerinin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Toplantıda, yenilenebilir enerji alanında Türkiye’nin konumunu güçlendirecek olan güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi yatırımlarının önemine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, güneş enerjisinde 15 GW kapasite hedefiyle hücre yatırımlarına megavat başına 8.000 dolara kadar hibe desteği verileceğini açıkladı. Bu paketin toplamı 2,5 milyar doları buluyor.
Rüzgar enerjisinde ise kritik bileşenlerin ve deniz üstü türbinlerin imalatını desteklemek amacıyla 1,7 milyar dolarlık kaynak ayrıldı. Bu destekler ile yerli bir rüzgar enerjisi markası inşa edilmesi hedefleniyor.
Türkiye’nin enerji bağımsızlığı yolunda önemli bir ilerleme kaydetmesine ve yenilenebilir enerji sektöründe daha güçlü bir konuma gelmesine olanak sağlayacak bu programın ümit verici ve oldukça somut bir ilerleme olduğunu düşünüyorum.
Dünyada Enerji Depolama İvme Gösteriyor
Hızlı sanayileşme ve kentleşme sonrasında enerji tüketimi ve sürdürülebilirlik konularında küresel bir odak haline gelen Çin, dünyanın en büyük batarya üreticilerine ev sahipliği yaparken, EDS teknolojisi ve dağıtımında lider konumda. Ülkenin yenilenebilir enerjiye, özellikle güneş ve rüzgar enerjisine yönelik proaktif itici gücü, büyük EDS yatırımlarıyla destekleniyor. 2022 yılında 35 GW olarak kaydedilen enerji kapasitesinin ise 2025 yılına kadar 100 GW’a ulaşması bekleniyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, bu yeteneklerini gelişmekte olan diğer ülkelere ihraç etme ve ülkelerin EDS yaklaşımlarını şekillendirme arzularını göstermeleri açısından önemli.
Avrupa Birliği’ne baktığımızda ise Yeşil Anlaşma ve ilgili politikalar aracılığıyla yenilenebilir enerjiye geçişi ve dolayısıyla enerji depolama sistemlerinin benimsenmesini agresif bir şekilde savunduklarını görüyoruz. Almanya, yenilenebilir enerji kaynaklarını şebekeye entegre etme konusunda büyük yol katederken, şebekeyi dengelemek ve yenilenebilir enerjilerin kesintilerini azaltmak için EDS’e büyük yatırımlar yapıyor. Ülkenin 2020 yılındaki kurulu enerji depolama kapasitesinin 8 GW olduğu biliniyor.
Amerika’nın büyük ölçüde piyasa odaklı bir yaklaşımı olsa da federal ve eyalet düzeyindeki politikalar destekleyici bir zemin sağlıyor. Batarya depolama maliyetlerinin düşmesi ve artan yenilenebilir enerji dağıtımları ile birlikte EDS’nin benimsendiğini, başta Kaliforniya olmak üzere pek çok eyalette görmek mümkün. Ülkede 2022 yılında kurulu enerji depolama kapasitesinin yaklaşık 27 GW olarak kaydedilirken, bu kapasitenin 2025 yılına kadar 60 GW’a ulaşması bekleniyor.
EDS’nin Faydaları
– Enerji arz güvenliğini artırarak enerji kesintilerinin önüne geçen depolama sistemleri, sanayi ve ticaret sektörlerinde verimliliği artırarak ekonomik büyümeye katkı sağlar.
– Enerji maliyetlerini düşürerek tüketicilere ve işletmelere maliyet avantajı sağlar. Sadece hane halkı bütçelerine değil işletmelerin üretim maliyetlerine de olumlu katkı sunar.
– Ulaşım ve enerji sektörlerinde maliyet etkinliğini artırır.
– Yenilenebilir enerji kaynaklarının sürekliliğini sağlayarak enerji arzını dengeler ve fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltır. Bu durum, çevresel sürdürülebilirliğin yanı sıra ekonomik sürdürülebilirliğe de katkı sağlar.
– Enerji ithalatını azaltarak cari açığın düşürülmesine katkıda bulunur. Türkiye’nin enerji ithalatına bağımlılığı azalırken, döviz rezervlerinin korunmasına yardımcı olabilir.
– Kurulumu, bakımı ve işletimi için ihtiyaç duyulan iş gücü, yeni istihdam alanları oluşturarak ekonomik kalkınmaya katkıda bulunur.
Saygılarımla,
Altensis Yönetici Ortağı
Dr. Emre Ilıcalı