(Turkish) İklim Krizi ve Çözüm Önerilerini Anlamak İçin Bilmeniz Gereken Kavramlar

Sorry, this entry is only available in Turkish. For the sake of viewer convenience, the content is shown below in the alternative language. You may click the link to switch the active language.

İklimle bağlantılı felaketler tüm dünyada gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Gezegenimizin karşılaştığı en büyük tehditler arasında başı çeken iklim değişikliği, uzmanlara göre acil adım atılması gereken bir “kriz” halini aldı.

Birleşmiş Milletler belgelerinde “İnsanlık için kırmızı alarm” olarak nitelendirilen iklim değişikliğinin derhal durdurulması için, tüm dünyada hükümetlerin üzerindeki baskı gün geçtikçe daha da artıyor.

Denizleri ve havayı etkileyen çevre kirliliği, atık ve çöp sorunu, kuraklık, seller ve tüm bunların sosyal ve ekonomik yaşama etkileri, Türkiye’nin de önüne ağır bir fatura çıkarmaya devam ediyor.

BBC Türkçe, yaşadığımız iklim krizini ve ilgili politikaları anlamak için bilinmesi gereken 15 temel kavramı bir arada topladı.

İklim Krizi

İklim değişikliği, ağırlıklı olarak insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan sera gazlarının (karbondioksit, metan, diazot monoksit, ozon vb.) atmosferdeki yoğunluğunun artmasıyla, küresel sıcaklığın yükselmesi ve ortalama iklim değerlerinin değişmesidir. İklim değişikliğinin artık görmezden gelinemeyecek bir ‘acil durum’ halini almasına ise iklim krizi denir. Aynı zamanda iklim dengesinin bozulması olarak da tanımlanabilir.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Gutteres, “Geri dönüşü olmayan noktaya geldik” dedi. İngiliz çevreci ve belgesel yapımcısı Sir David Attenborough ise “Bunun artık oyun olmadığını anlamamız gerek” ifadesini kullandı.

Küresel ısınma ve 1,5 °C eşiği

Sanayi, enerji, ulaşım ve tarım gibi insan faaliyetleri sonucu atmosfere yayılan gazların etkisiyle, yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların dünya genelinde artmasına küresel ısınma adı verilir.

1850-1900 yılları arasındaki sanayi öncesi döneme ait ortalama sıcaklık değerleri, küresel ısınmayı ölçmek için bir ‘başlangıç noktası’ olarak baz alınıyor. Dünya Meteoroloji Örgütü, 2020 yılında ortalama yüzey sıcaklığının sanayi öncesi dönem ile kıyaslandığında 1,2 derece daha yüksek olduğunu ortaya koydu.

 

Yıllık sıcaklıkların 20. Yüzyıl ortalamasıyla karşılaştırılması

Bilim insanları, sıcaklıklardaki artışın 1,5 derece düzeyinde tutulmasının tehlikeyi azaltacağını savunuyor. Ancak yapılan hesaplamalar, mevcut ısınma eğiliminin sürmesi halinde, bu yüzyılın sonunda sıcaklıkların 3 ile 5 derece artmış olacağına dikkat çekiyor.

1,5 derecenin üzerinde ısınma, dünya için sayısız riske sebebiyet veriyor: Deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı hava olaylarının artması, biyolojik çeşitlilik kaybı, bazı türlerin yok oluşu, gıda kıtlığı ve milyonlarca insan için ekonomik ve sosyal koşulların kötüleşmesi, bunlardan bazıları.

Sera gazları

Kızıl ötesi ışınları tutarak atmosferin ısınmasına neden olan Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Nitröz Oksit (NO2), Hidroflorür karbonlar (HFCs) gibi gazlara ya da bileşiklere sera gazı adı verilir.

Sera gazları olmasaydı, dünya yaklaşık 30 derece daha soğuk bir yer olacak ve yaşam için elverişli bir ortam sunamayacaktı. Dolayısıyla sorun, sera gazlarının var olması değil, insan faaliyetleri sonucu aşırı yoğunlaşarak dünyayı daha da ısıtması. Sera gazları, dünyanın yüzeyinden yansıyan güneş enerjisinin bir kısmının, uzaya ulaşamadan emilmesine neden olur. Bu durum, atmosferi ve dünya yüzeyini ısıtır.

Fosil yakıtlar

Hidrokarbon ve yüksek oranlarda karbon içeren, yakıldığında karbondioksit ve diğer sera gazlarını atmosfere salan kömür, petrol ve doğalgaz gibi yakıtlara fosil yakıtlar adı verilir. Çoğunlukla elektrik üretiminde, ulaşımda ve ısıtma amacıyla kullanılan fosil yakıtlar, 2019’da dünyanın birincil enerji tüketiminin yüzde 84’ünü karşıladı.

Enerji sektörü, küresel sıcaklığın artmasına yol açan sera gazları salınımının yüzde 75’ini oluşturmaktadır. Bu nedenle, iklim değişikliğiyle mücadele hedefleri arasında, fosil yakıt kullanımının sona ermesi başı çekiyor. Bunun yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvik edilmesi önerilmektedir.

Yenilenebilir enerji

Yenilenebilir enerji, fosil yakıtların tersine, doğal döngü içerisinde yenilenen kaynaklardan elde edilen ve tüketildiğinde atmosfere karbondioksit salmayan temiz enerjidir. Güneş ışığı, rüzgar, yağmur, gelgitler, dalgalar ve jeotermal ısı, yenilenebilir enerji kaynaklarına örnektir.

Bu kaynaklar, fosil enerji kaynaklarının tersine zamanla tükenmez ve kullanım alanları oldukça geniştir. Tüm dünyada yenilenebilir kaynaklara yönelim söz konusu. Ancak fosil yakıtlarla enerji üretimine hala büyük yatırımlar yapılıyor ve bunun önüne geçilememesi iklim hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor.

Türkiye açısından bakıldığında, ülkenin fosil yakıtlar açısından zengin olmadığını ve bunların büyük bir bölümünü dışarıdan temin ettiğini söylemek mümkündür. Öte yandan güneş ve rüzgar gibi kaynaklar açısından Türkiye, Avrupa’nın önde gelen ülkeleri arasında yer almaktadır. Ancak enerji sektörünü yenilenebilir kaynaklara yöneltmek için karar alıcıların iklim hedeflerini benimsemesi ve fosil yakıtlara yatırım yapmaya son vermesi gereklidir.

Karbon salımını

Karbon salımı, ya da karbon emisyonu, doğada oluşan karbonun atmosfere salınmasını ifade eder. Doğal yollarla da atmosfere karbon salınır ancak iklim krizine neden olan karbon salımı çoğunlukla insan kaynaklı ekonomik faaliyetlerin sonucunda oluşur. Kontrolsüz sanayileşme, artan enerji talebi, şehirleşme, ulaşımda fosil yakıt kullanımı, orman tahribatı ve yoğun hayvancılık faaliyetleri, karbon salımındaki artışın başlıca nedenleri arasındadır.

“Karbon nötr olmak” ise bir kişi veya kurumun saldığı sera gazlarını telafi etmek için, salınan sera gazı miktarına eşdeğer miktarda salıma engel olacak projeler gerçekleştirmesi anlamına geliyor.

Küresel karbon emisyonları

Karbon ayak izi

Karbon ayak izi, birim karbondioksit cinsinden ölçülen, bir kişinin, bir etkinliğin, bir kurumun, bir hizmetin ya da bir ürünün neden olduğu toplam sera gazı salımıdır. Yani bir bireyin ya da bir ürünün karbon salımına ne kadar katkı sunduğunu, karbon ayak izi hesaplaması sayesinde bulunabilir.

Karbon ayak izi hesaplanırken, konut ve binalardaki enerji tüketimi ve ulaşım (araba ve uçak) dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan doğrudan karbon emisyonları ölçülüyor. Bunun yanı sıra, kullandığımız ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı karbon emisyonları da hesaba katılıyor.

Kimi gıda üreticileri, marketlerde satılan ürünlerin ambalajında karbon ayak izi değerine yer vermeye başladı. Bununla, tüketicilerin tercih yaparken daha çevreci ürünlere yönelmesine olanak sağlamak hedef alınıyor.

Deniz seviyesinin yükselmesi

Deniz seviyesinin yükselmesi, iklim değişikliği sonucunda 20. yüzyılın başından bu yana ortalama deniz seviyesinde görülen artıştır.

1900-2016 yılları arasında deniz seviyesi 16-21 santimetre yükseldi. 1993’ten 2017’ye 7,5 cm’lik hızlanan bir artış olduğu biliniyor. 20. yüzyıldaki artış çoğunlukla, küresel ısınmanın etkisiyle deniz suyunun termal genişlemesi, karadaki buz tabakalarının ve buzulların erimesi nedeniyle gerçekleşti.

IPCC’nin 2021 raporunda ise, bu yüzyıl sonunda deniz seviyelerinin 2 metreye kadar yükselebileceğine dikkat çekiliyor.

Uzmanlar, deniz seviyesindeki yükselmeye bağlı olarak yaygın kıyı selleri, daha yüksek fırtına dalgalanmaları ve daha tehlikeli tsunamiler, nüfusun yer değiştirmesi, tarım arazilerinin kaybı ve bozulması gibi sonuçlar konusunda uyarıyor. Deniz ekosistemleri de deniz seviyesinin yükselmesinden etkilenir, balıklar, kuşlar ve bitkiler yaşam alanlarının bir kısmını kaybeder.

Beyza ERSAN – Enerji Sistemleri Mühendisi – ersannbeyza@gmail.com

deniz seviyesinin yükselmesidoğal afetlerfosil yakıtlariklim değişikliği ile mücadeleiklim dengesinin bozulmasıiklim felaketleriiklim krizikarbon ayak izikarbon salımınıküresel ısınmasera gazlarıyenilenebilir enerji
Yorumlar (0)
Yorum Ekle