2 Şubat Çarşamba Dünya Sulak Alanlar Günü. Bu yıl 2 Şubat’ın teması İnsan ve Doğa için Sulak Alanlar Hareketi’. Tüm dünyada yeryüzünün en zengin ve üretken ekosistemlerini oluşturan sulak alanları yok olmaktan kurtarmak ve bozulan sulak alanları eski haline getirmek için harekete geçme çağrısı yapılıyor. Çünkü yaşamlarımızın bağlı olduğu, canlılık kaynağımız sulak alanları ve bu alanlarda yaşayan türleri hızla kaybediyoruz. 2021 yılında Tuz Gölü’nün sularının çekilmesi ile yaşanan flamingo yavrularının toplu ölümü hâla hafızalardayken, su miktarının son 50 yılda % 46 azaldığı Burdur Gölü’nde artık tehlike altındaki türlerden dikkuyruk ördeğine rastlanmıyor.
2 Şubat vesilesiyle ülkemizdeki sulak alan kaybına vurgu yapan WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), tarımsal sulamanın bunda önemli bir payı olduğuna dikkat çekti. Vakıf, tarım sektöründe modern sulama yöntemlerine geçmenin önemini vurguladı.
3 Van Gölü büyüklüğünde sulak alan ekolojik işlevini yitirdi
Çok sayıda balık, kuş ve sucul bitki türünü barındıran ve tropikal ormanlardan sonra en yüksek biyolojik üretim potansiyeline sahip olan sulak alan ekosistemleri aynı zamanda dünyadaki toplam su varlığının %1’inden az olan erişilebilir tatlı suyun önemli depolama alanları ve iklim krizine karşı sigorta işlevi gören önemli karbon yutaklarıdır.
Yeraltı sularını besleyen, taban suyunu dengeleyen, su rejimini düzenleyerek sel ve taşkınların yıkıcı etkilerini azaltan sulak alanlar erozyon ve sediman kontrolü yaparak toprağı korur; balıkçılık, sazcılık ve turizm olanakları ile yerel ekonomiye katkı sağlar. Doğanın çeşitliliğini ve eşsiz güzelliklerini barındıran göller, nehirler, dereler, akiferler gibi sulak alanları içeren tatlı su habitatları, tüm dünyadaki bilinen hayvan türlerinin %10’undan fazlasının ve tüm balık türlerinin %50’sinin yaşam alanıdır.
Tüm işlev ve değerlerine karşın sulak alanlar, yeryüzünde en hızlı kaybın yaşandığı ekosistemlerdir. Dünya genelinde sulak alanların durumunu takip etmekle görevli Ramsar Sekreteryası’nın 2018 yılında yayımladığı bir rapora göre yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi çeşitli sorunlar nedeniyle son 300 yılda, dünyadaki sulak alanların %87’si, 1970’ten bu yana ise %35’i yok oldu. Dünya yüzeyinin yaklaşık %6’sını kaplayan sulak alanlar dünyadaki karbonun %14,5’unu tutarken sulak alanların tarım alanlarına dönüştürülmesi büyük miktarda karbondioksitin açığa çıkmasına neden oluyor.
Türkiye’de halen Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ulusal Sulak Alan Envanteri Yönetim Bilgi Sistemine kayıtlı büyüklüğü 8 hektarın üzerinde 307 sulak alan bulunuyor. Bunların toplam alanı 1.102.612 hektara ulaşıyor. 25 nehir havzasına sahip ülkemizde 1960’lardan bu yana sulak alanların yarısı nicelik ve kalite açısından sağlıklı yapılarını kaybetti. Bir başka deyişle üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alanımız ekolojik işlevini yitirmiş hâlde.[1] Uğradıkları tahribatın önüne geçmenin hem ekolojik, hem de sosyo-ekonomik açıdan getireceği toplam faydaya paha biçilemez.
‘Son 300 yılda dünyadaki sulak alanların %87’sini kaybettik’
WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli Dünya Sulak Alanlar Günü için yaptığı açıklamada şunları söyledi: “WWF’in Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 1970-2016 yılları arasında dünya genelinde omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan büyük azalma yaşadığımız ekolojik krizin en önemli göstergelerinden biri. Ne yazık ki yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi faaliyetler nedeniyle en büyük kayıp %84 ile sulak alanlarda yaşandı. Ülkemizde de ne yazık ki en çok sulak alanlar zarar görüyor. Bu süreci tersine çevirmek mümkün. Bunun için kamu yönetimi, tarım sektörü ve ilgili STK’ların birlikte harekete geçmesi gerekiyor. Sadece tarımda damla sulamaya geçerek bile, ülkemizde her yıl toplam 16 milyar metreküp su tasarrufu yapmak, sulak alanlarımız üzerindeki baskıyı azaltmak mümkün. Bu miktar 80 milyona yakın nüfusa sahip Türkiye’de, yaklaşık 3 yıllık evsel su ihtiyacına denk düşüyor.”
‘Tarımda acilen modern sulamaya geçmeliyiz’
WWF-Türkiye Tatlı Su ve Sulak Alan Programı Müdürü Eren Atak ise tarımda modern sulamaya geçilmesinin aciliyeti üzerinde durarak; “Bugün ülkemizde sulak alan kaybının başlıca sebeplerinden biri tarımsal sulama. Tatlı suyun %73’ü bu amaçla kullanılıyor. Sulanan alanların %97’sinde yüzeysel sulama yöntemi uygulanırken sulamaya açılan 5,7 milyon hektar tarım arazisinin sadece 110.185 hektarlık bölümü en verimli sulama şekli olan damla sulama yöntemi uygulanıyor. Modern sulamaya geçiş, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ve iklim değişiminin yol açtığı kuraklığa karşı en etkili yöntem olmanın yanı sıra, sulak alanlarımızın korunması için de ivedilikle ele almamız gereken hususlardan biri. Modern sulama yöntemlerini yaygınlaştırmada kamu idaresine, yerel yönetimlere, tarım sektörüne ve STK’lara önemli görevler düşüyor. Söke Pamuğu Su Koruyuculuğu Yürütme Kurulu ve diğer paydaşlarımızla birlikte bölgede yürütmekte olduğumuz Pamuk Üretiminde Basınçlı (Modern) Sulama Sistemine Geçiş Pilot Projesi bu yönde örnek bir çalışmadır. Burada sürdürülebilir, modern sulamanın yaygınlaşması önündeki engelleri kaldırmaya yönelik bir iş modeli ortaya koyuyoruz.”