Ankara uzun vadeli enerji çıkarlarını etkileyebilecek bazı zorlu dış politika kararlarıyla bir süre sonra yüz yüze gelecek. Kıbrıs ve İsrail açıklarında devasa doğalgaz yataklarının bulunması, Türkiye’yi komşularıyla kökü geçmişe giden ihtilafları çözmeye zorlayabilir.
Türkiye petrolünün yüzde 91’ni, doğalgazının yüzde 98’ni ithal etmektedir. 2011’de petrolün yüzde 51’i İran’dan, doğalgazın yüzde 55’i Rusya’dan gelmiştir. Irak’ın büyük bir petrol ve doğalgaz ihracatçısı olarak yeniden dirilmesi, Türkiye’ye Körfez ve Avrupa pazarları arasında etkili bir enerji merkezi olma fırsatını sunmaktadır. Ancak Türkiye, Irak ve Bölgesel Kürt Yönetimi üçgeni arasındaki gergin ilişkiler, Irak’la enerji ticaretini müthiş şekilde karmaşıklaştırmaktadır. Ceyhan limanına günlük 400.000 varil petrol akıtan Irak-Türkiye arasındaki boru hattının uzun vadeli güvenilirliği üzerine de gölge düşürmektedir bu. Türkiye’nin ayrılıkçılarla yıllarca süren savaşı, Irak’la ilişkilerin sorunlu ve belirsiz kalmasını garantilemeye yaramıştır.
İsrail ve Kıbrıs açıklarında tahminen 122 trilyon kubik fit doğalgaz bulunması, Türkiye’nin enerji merkezi olma emeline meydan okuyan, ilave bir petrol-doğalgaz kaynağına erişmesine izin de vermeyen bir diğer bölgesel enerji kaynağı olabilir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan bir enerji ortaklığının kurulması Ankara’da hoş karşılanmayacaktır. Türkiye’nin lojistik avantajı şu: Kıbrıs’tan Yunanistan’a uzanacak her hangi bir boru hattı Türkiye’nin (ihtilaflı) kıta sahanlığından geçtiğinde daha ucuz olacaktır. Kıbrıs-Yunanistan arasında kurulacak doğrudan bir boru hattı ciddi oranda daha uzun olmalı ve oniki adaya ulaşmadan evvel 1.2 mil derinliğe kadar inmelidir. Ekonomik sıkıntılar içerisinde olması ve uzun vadeli çıkarları işaret edilerek Yunanistan’a Türkiye’yle işbirliği yapması için baskı yapılabilir yolun sonunda.
Kıbrıs ihtilafı Ankara için resmi biraz daha karmaşıklaştırmaktadır. Rum yönetimi denizde arama sondajına başladıktan sonra Ankara, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetiyle arama anlaşması imzalamıştı. Kıbrıs doğalgaz yataklarının keşfi, kıta sahanlığı ihtilaflarını çözmeleri için Atina ve Ankara üzerinde baskı mı oluşturacak yoksa ikisi arasındaki ihtilafı daha da mı körükleyecek? Bu ucu açık bir soru olmayı sürdürüyor. Eğer tarih rehberlik edecekse, Türkiye’nin yükselişi, Yunanistan’ın sıkıntıda olması bu ikisi arasındaki ihtilafın yalnızca artmasına yol açacaktır.
Çözüme kavuşturulmamış diğer toprak/kıta sahanlığı ihtilafları, Akdeniz dâhilinde doğal kaynak zenginliği gibi bir talih kuşunun gelecekte işbirliğinden ziyâde çatışmayı kamçılamasının daha muhtemel olduğunu ima etmektedir. İsrail ve Lübnan teknik bakımdan savaş halinde olduklarından dolayı müşterek doğalgaz yataklarıyla ilgili olarak ikisi arasında anlaşmaya varılmış bir deniz sınırı yok. Bir uzlaşmaya varılmadığı takdirde, her hangi bir tarafın bu yatakları işletmesi sorunlu olacaktır. Lübnan-İsrail ikili ilişkilerine, İsrail-İran arasındaki kronik duruma, Suriye’de devam eden keşmekeşe bakınca, bölgedeki ihtilaf bolluğunun çözüleceğine veya kısa bir süre sonra doğalgazın akmaya başlayacağına inanmak için bir neden yoktur. İsrail-Kıbrıs-Yunanistan üçlüsü, Türkiye’nin enerji merkezi olma kabiliyetine muhtemelen zarar verecektir.
Tebriz-Ankara boru hattı, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan enerji kaynaklarının Avrupa’daki pazarlara enerji ihracatından Türkiye’ye yararlanma fırsatı sunmaktadır. Türkiye’nin sınırlı enerji kaynaklarının olmasına, enerji talebinin artmasına, İran petrol ve doğalgazının mesafesine ve Avrasya enerji merkezi olma emeline bakınca, Ankara’nın İran’la, yani en büyük petrol ve ikinci büyük doğalgaz tedarikçisiyle olan enerji ortaklığına müthiş bir önem vermeyi sürdüreceğine makul bir şekilde hükmedilebilir.
Türkiye, İran’ı ekonomik tecride düşürme amaçlı Batı kampanyasına katılmayı işte bu bağlamda reddetmiştir. Ankara’nın 2011 Kasım’ında İran’a olan altın ihracatındaki büyük artışın İran doğalgazına yapılan ödemelerle ilgili olduğunu kabul etmesi, Türklerin Batı baskısına rağmen İran’la enerji bağlarını korumakta çıkar telakki ettiklerinin göstergesidir. Tahran tecrit ve müeyyidelere dengeleme arayışında Türkiye’yi önemli bir ortak olarak görmektedir. İkili ticaret 2000-2011 yılları arasında 16 kat arttı. 2011 itibariyle Türkiye’de 2000 İran şirketi faaliyet yürütüyor ki sayıları 2002’ye göre altı kat artmıştır. İran’daki çeşitli sanayi kolları, küresel ekonomiyle bağlantı kurmak için Türkiye’ye bağımlıdırlar. Madalyonun diğer yüzünde Ortadoğu’da büyük bir kargaşanın patlak vermesi veya İran’a askeri saldırı, Türkiye’nin enerji ve ticaret çıkarlarına 1991 I.Körfez Savaşında olduğu gibi ciddi şekilde zarar verecektir.
Suriye krizi, İran ve Türkiye arasında gerilim yarattı. Çatışmada zıt taraflara bahis yatırdılar. İlave olarak, İran’ın gitgide Asya enerji pazarlarına bağlanması, İran’la yakın bir enerji ticaretini sürdürmeye azimli Türklerde huzursuzluk yarattı. Yani Türkiye’nin 2012 Mart’ında Libya ve Suudi Arabistan’dan daha fazla petrol ithal edeceğini, İran’dan ithal ettiği petrolü yüzde 20 azaltacağını ilan etmesi, Türkiye’nin İran’a enerji bağımlılığının siyasi sonuçlarına bakarak hâlihazırda İran’a alternatif kaynaklar arayışında olabileceğini telkin etmektedir.
İran’ın Batıyla kavgası ve Suriye’de devam eden kargaşa Ankara’yı 2013’te Tahran’la ilişkileri hakkında zorlu kararlara mecbur edecektir. Ancak Türkiye ve İran’ın enerji, ticaret ve bölgesel güvenlik konularındaki ortaklıklarını tehlikeye atacak eylemlere girişmeleri kısa vadede muhtemel değildir.
Türkiye şu an dünyanın en büyük 17’nci ekonomisidir ve komşuları arasındaki stratejik derinliği genişletmeye azimlidir. Ankara güvenlik ve enerji çıkarlarını zekice dengeleyebilirse, bölgesel enerji pazarları üzerinde kayda değer bir kaldıracı muhafaza edip kendi enerji taleplerini karşılama potansiyeline sahiptir. Türkiye yürüttüğü güç dengesi hakkında yanlış hüküm verir ve yumurtalarını doğru sepete koymazsa veyahut diğer devletler Türkiye’yi dışlayan alternatif güzergâhlar bulurlarsa, Türkler kendilerini daha büyük güçlerin emellerinin etkisi altında bulabilirler.
Türkiye karşılaştığı zorlukları şimdiye değin çıkarlarıyla ustaca dengeledi ki 2013 başlarken bölgesel ve küresel enerji pazarlarında istikrar anlamını taşır.
Kaynak: Dünya Bülteni