(Turkish) Köşe Yazısı: Türkiye`nin Yenilenebilir Hesabı Tutar mı?

Sorry, this entry is only available in Turkish. For the sake of viewer convenience, the content is shown below in the alternative language. You may click the link to switch the active language.

Rüzgâr, güneş, jeotermal ya da biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının dünya genelindeki kullanımları son yıllarda ciddi ölçülerde arttı. Söz konusu kaynakların küresel elektrik üretimi içindeki payı on yıl önce ancak yüzde 1’ler düzeyindeyken, bugün yüzde 6’lara yaklaştı.

Yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektrik, 2013 yılında bir önceki yıla göre yüzde 16 artış gösterdi ve toplam 1.234 terawatt-saat ile neredeyse Türkiye’nin aynı yıldaki elektrik üretiminin 5 katı büyüklüğe ulaştı.

Bugün için hidrolik dışındaki yenilenebilir kaynaklar içerisinde en büyük pay yüzde 40 ile rüzgâr enerjisinin. Söz konusu kaynağı, biyokütle ve jeotermal izlemekte. Bununla beraber, dikkatler her geçen yıl biraz daha güneş enerjisine çevrilmekte. Güneş enerjisinden elde edilen elektrik miktarı son beş yılda 11 kat arttı. Sadece 2013 yılındaki artış oranı yüzde 33 düzeyinde oldu.

Ülkelere tek tek bakıldığında ise çok daha göz alıcı istatistiklere rastlayabilmek mümkün. Örneğin Danimarka, 2013 yılında ürettiği elektriğin neredeyse yarısını bu kaynaklardan elde etti. Hidrolik dışındaki yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğin payı Portekiz’de yüzde 30, İspanya’da yüzde 26, Almanya ve İtalya’da ise yüzde 20 seviyesine yükseldi.

Aynı yılda, Avrupa Birliği’nin tamamında bu oran yüzde 15 oldu. Ancak, yenilenebilir kaynakların kullanımındaki artış sadece Avrupa Birliği ile de sınırlı değil. ABD ve başta Çin olmak üzere Asya-Pasifik Bölgesi de bu alanda vites yükseltmekte.

SAHNEYE ÇIKTI BİR KERE, ARTIK İNMEZ

Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında gözlenen bu artış, enerjisini hala çok yüksek oranlarda fosil yakıtlardan sağlamakta olan ve küresel ısınma tehdidi altındaki bir dünya için elbette umut verici.

Dolayısıyla, söz konusu artışın arkasındaki dinamiğin, küresel ısınma/iklim değişikliği kaygılarının olduğu ilk anda söylenebilir. Bununla beraber, son on yıldaki yüksek fosil enerji fiyatlarının ve buna bağlı olarak yenilenebilir alanında gerek teknoloji üretimine gerekse yeni yatırımlara sağlanan yüksek devlet teşviklerinin de önemli itici güçleri oluşturduğu unutulmamalı.

Buradan hareketle, fosil enerji fiyatlarında son dönemde ortaya çıkan aşağı yönlü hareketlenmenin uzun dönemli olup olmayacağı ve dolayısıyla yenilenebilir kaynaklardaki gelişmelerin bundan böyle de aynı hızda devam edip etmeyeceği soruları, küresel enerji alanını önümüzdeki dönemlerde meşgul edecek en önemli sorular arasındadır.

Her şeye rağmen, çok değil daha yirmi yıl öncesinde bile neredeyse bilim-kurgu gibi görünen, ancak her geçen yıl biraz daha elle tutulur bir gerçeğe dönüşmekte olan teknolojik gelişmeler sayesinde, yenilenebilir kaynaklar fosil yakıtlar karşısında ciddi bir rakip olarak artık sahne almışlardır. Bundan böyle bu sahneyi terk etmelerini ya da bu oyunda basit bir figüran olarak kalmalarını beklemek saflık olur.

TÜRKİYE ÖNEMLİ ADIMLAR ATTI

Yenilenebilir alanındaki gelişmelere Türkiye de kayıtsız kalmadı ve yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimini son yıllarda ciddi ölçülerde arttırabildi.

Türkiye`nin ilk jeotermal enerji santrali 1984 yılında, ilk rüzgâr enerji santrali ise 1998 yılında işletmeye girmişti. Ancak, toplam elektrik kurulu gücü içerisinde yenilenebilir kaynakların payı 2008 yılına kadar yüzde 1’in altında kaldı.

Bununla beraber, 2008 yılı başında 212 megawatt olan yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik kurulu gücü, bu tarihten sonra hızla artarak 2015 yılı başında 4.398 megawatt büyüklüğe ulaştı. Sadece 2014 yılında söz konusu kaynaklara dayalı kurulu güç artışı yüzde 32 oranında oldu.

Söz konusu gelişmedeki en büyük pay, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de rüzgâr enerjisiydi. 2008-2015 yılları arasında hidrolik dışındaki yenilenebilir kaynaklara dayalı yaratılan kurulu gücün yüzde 85’i rüzgâr enerjisini kullanıyordu. Güneş santralleri ise ilk defa 2014 yılında portföye girdi.

Sonuçta; 2015 yılı Ocak ayı sonu itibariyle 3.658 megawatt rüzgâr, 405 megawatt jeotermal, 291 megawatt biyokütle/atık ısı ve 45 megawatt güneş enerjisi santral kurulu gücü yaratılmış oldu.

Böylelikle, söz konusu kaynakların toplam kurulu güç içerisindeki payı yüzde 6`yı, toplam elektrik üretimi içindeki payı ise yüzde 5’i geçti. Dolayısıyla, son 6-7 yılda bu alanda önemli bir mesafe alınmış oldu. Yine de, yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminde 2013 yılı dünya ortalamasının yüzde 5.3 ve Avrupa Birliği ortalamasının ise yüzde 15 olduğu dikkate alındığında, alınan bu mesafenin dahi Türkiye için yeterli sayılmaması gerekir.

YENİLENEBİLİRDE HEDEF DAHA YUKARISI…

Öte yandan, enerji yönetiminin de gelişmeleri yeterli saymadığı ve ileriye yönelik hedeflerini önemli ölçülerde arttırdığı görülmekte.

Söz konusu hedefler, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan “Türkiye Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı” ile geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklandı.

Avrupa Komisyonu’nun Yenilenebilir Kaynaklardan Elde Edilen Enerji Kullanımının Teşviki Hakkındaki Direktifi`nde belirlenen bağlayıcı hedeflere uyum amacıyla hazırlanan söz konusu eylem planı ile Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye ilişkin 2023 hedefleri üç başlık halinde ortaya konuldu.

Buna göre; 2023 yılında, hidrolik kaynaklar dahil yenilenebilir enerji kaynaklarının genel enerji tüketimi içindeki payı en az yüzde yüzde 20’ye ve toplam elektrik enerjisi üretimi içindeki payı ise en az yüzde 30’a yükseltilecek.

Ulaştırma sektörü talebinin en az yüzde 10’u yenilenebilir enerjiden karşılanacak ve enerji yoğunluğu, yani birim Gayri Safi Yurtiçi Hasıla başına tüketilen enerji miktarı 2011 yılına nazaran en az yüzde 20 oranında düşürülecek.

Günümüzde, ulaştırma sektörünün sadece binde 11 oranında biyokütle ve binde 22 oranında elektrik enerjisi kullandığı ve enerji yoğunluğunun ise son on yılda yüzde 10 dahi azaltılamadığı dikkate alındığında, önceki paragrafta belirtilen son iki hedefin son derece iddialı olduğu açık.

Hidrolik dahil yenilenebilir kaynakların elektrik enerjisi üretimindeki payının 2023 yılına kadar en az yüzde 30’a yükseltilmesi hedefi ise tam olarak anlaşılamamakta. Çünkü söz konusu kaynakların toplam üretim içerisindeki payı zaten 2013 yılında yüzde 30 olarak gerçekleşmiş durumda.

Bunun temel nedeni ise hidrolik kaynaklar kullanılarak üretilen elektriğin, -özellikle küçük ölçekli hidrolik santrallerin yarattığı tüm rahatsızlıklara ve tartışmalara rağmen- son on yılda iki kata yakın arttırılması.

HANGİ KAYNAKLAR SEPETTEN ATILACAK ?

Bununla beraber, eylem planının hidrolik dışındaki yenilenebilirler için ortaya koymuş olduğu hedefler çok daha çarpıcı. Buna göre, 2023 yılına kadar; rüzgârda 20.000, jeotermalde 1.000, güneşte 5.000 ve biyokütlede ise 1.000 megawatt santral kurulu gücü oluşturulmuş olacak. Böylelikle, söz konusu kaynaklardan yılda yaklaşık 68 terawatt-saat elektrik üretebilecek 27.000 megawatt büyüklüğünde bir kurulu güç kapasitesi, 2023 yılına kadar işletmeye alınacak.

Böylece, hidrolik dışındaki yenilenebilir kaynaklara dayalı santrallerin toplam kurulu güç içindeki payı yüzde 22 ve elektrik üretimindeki payı ise yüzde 16 düzeyine yükselmiş olacak. Dolayısıyla, bu alandaki Avrupa Birliği ortalamasına, Türkiye ancak 9 yıl sonra ulaşabilecek.

Hedefler çarpıcı olmakla beraber, bu alandaki asıl soru hala ortada durmakta: Türkiye, yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payını arttırırken hangi enerji kaynaklarının kullanımından vaz geçecek?

Onuncu Kalkınma Planı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Stratejik Planı ya da Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi gibi diğer belgelere bakıldığında, Türkiye’nin yenilenebilir hedefleriyle çelişecek başka hedefleri de olduğu görülmekte.

Bunlar arasında; yerli kömürden üretilen elektrik enerjisinin 2019 yılına kadar iki kat arttırılması, Akkuyu nükleer güç santralinin 2018 yılı sonunda test üretimine başlaması ve elektrik enerjisi üretiminde doğal gaz payının 2019 yılında en az yüzde 38 düzeyinde olması gibi hedefler de bulunmakta.

Bunların yanı sıra, kurulu güç kapasitesi 6.000 megawatt düzeyini aşan ve bir o kadar da lisans verilmiş olan ithal kömür santralleri de yenilenebilir hedefleri bakımından ciddi bir rekabet oluşturmakta.

Tüm bunları alt alta koyduğumuzda hesabın şaşmaması mümkün değil. Bir taraftan fosil yakıt tüketiminde ciddi bir azalma hedeflemeden, diğer taraftan nükleer payını arttırmaya çalışarak yenilenebilir kaynaklara yer açılabilmesi mümkün görünmüyor.

Fosil yakıt fiyatlarındaki mevcut gerilemenin uzun vadeli olma ihtimali de dikkate alındığında, Yenilenebilir Enerji Eylem Planı’nın sadece bir iyi niyet belgesinden ibaret kalması son derece muhtemeldir.

Dr. Nejat Tamzok
Ankara/Ocak 2015
 E-Posta: nejattamzok@yahoo.com

KAYNAKLAR:
1. British Petroleum, Statistical Review of World Energy, 2015.
2. International Energy Agency, Energy Balances of OECD Countries 2014, Paris.
3. International Energy Agency, Energy Balances of non-OECD Countries 2014, Paris.
4. International Energy Agency, Electricity Information 2014, Paris.
5. International Energy Agency, Key World Energy Statistics 2014, Paris.
6. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2013 Yılı Genel Enerji Dengesi, ETKB Web Sitesi, 2015.
7. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2015-2019 Stratejik Planı, 2015.
8. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı, Aralık 2014.
9. Kalkınma Bakanlığı, Onuncu Kalkınma Planı, 2014-2018, 2013.
10. Devlet Planlama Teşkilatı, Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi, 2009.
11.Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü, Birincil enerji yoğunluğu indeksi gelişimi,

biyokütleelektrik üretimienerjienerji gündemienerji haberlerienerji piyasasıenerji sektörügüneşhidroelektrikjeotermalkömürnejat tamzokrüzgarYenilenebiliryenilenebilir enerji
Yorumlar (0)
Yorum Ekle