(Turkish) Yenilenebilir Enerji ‘Evrensel Kamu Yararı’ Taşıyor

Sorry, this entry is only available in Turkish. For the sake of viewer convenience, the content is shown below in the alternative language. You may click the link to switch the active language.

Ülkemizde ilgili kamu otoritesinin aldığı kararlarla yenilenebilir enerji yatırımlarının kamu yararı taşıdığına karar verilebilmektedir. Fosil yakıtlardan elektrik üretiminde ortaya çıkan karbon salımlarının neden olduğu iklim değişikliğinin iklim krizine dönüştüğü ve etkilerinin giderek arttırdığı bu dönemde tüm insanlığın yararına olacak şekilde çevre kirliliğini azaltan, karbon salımı olmayan yada çok az olan, ülkeleri enerjide bağımsızlaştıran yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik yeni bir kamu yararı kavramı olan EVRENSEL KAMU YARARI tanımını ortaya koymak ve tartışmaya açmak istedik. Bu kavrama ulaşmak için aşağıdaki başlıklardan ve uluslararası antlaşmalardan faydalandık.

ÇEVRE

Topraklarımızda çevre ile ilgili yasal düzenlemeler çok eskilere dayanır. Örneğin 1258 tarihli Arazi Kanunnamesi toprak kullanımı ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. 1870 tarihli Orman Nizamnamesi ormanların korunması, işletilmesi ve orman yangınlarının söndürülmesi ile ilgili düzenlemeler içermektedir. Mecelle ’de av hayvanlarının korunması ve avcılık ile ilgili birçok temel düzenleme yer almaktadır. 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve 1937 tarihli Orman Kanunu’nda da çevre ile ilgili hükümler bulunmaktadır. Anayasamızın 56. Maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Hükmü yer almaktadır. 11.08.1983 yılı 18132 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Çevre Kanunu’muzda da çevre kavramının tanımı yapılmıştır. Tanıma göre “Çevre”: “Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,” ifade etmektedir.

YENİLENEBİLİR ENERJİ

Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’mizde, Yenilenebilir Enerji kaynaklarına dayalı üretim tesisleri; “Rüzgâr, güneş, jeotermal, biokütle, biyokütleden elde edilen gaz (çöp gazı dâhil), dalga, akıntı enerjisi ve gel-git ile kanal veya nehir tipi veya rezervuar alanı 15 kilometrekare’nin altında olan veya pompaj depolamalı hidroelektrik üretim tesisleri” olarak tanımlanmıştır. Diğer ülkelerde de aynı şekilde tanımlanmış ve her ülke kendi yenilenebilir enerji kaynağından elektrik üretimini artırmaya çalışmaktadır. Ancak her ülkede aynı oranda bu kaynaklardan elektrik üretimi söz konusu değildir. Bazı ülkelerde jeotermal ön plana çıkmaktayken bazı ülkelerde hidro, rüzgâr veya güneş enerjisinden daha fazla elektrik üretilmektedir. Örneğin İzlanda’nın jeotermal elektrik üretimi veya Norveç’te hidroelektrik üretimi jeolojik nedenlerden dolayı daha fazladır. Almanya hem rüzgâr hem de güneş enerjisinden faydalanmaktadır. Ülkemiz her türlü yenilenebilir enerji kaynağından tükettiğinden 2 kat fazla elektrik üretme potansiyeli bulunmakta olup sadece dalga enerjisi kullanılmamaktadır.

AVRUPA BİRLİĞİ

Avrupa Birliği’nin kuruluş döneminde çevre ile ilgili bir politika oluşturulmamıştır. Kuruluş anlaşması olan Roma Anlaşması’nda da bu konuda  bir hüküm bulunmamaktadır. 1972 yılında Stockholm Konferansı’ndan sonra çevreye yer verilmeye başlanmıştır ve AB çevre politikalarının temelini Birinci ve İkinci Çevre Eylem Programları oluşturmuştur. Çevre sorunları ilk kez 1987 yılında ayrı bir başlık olarak değerlendirilmiştir. Maastricht Antlaşması ile AB çevre politikalarına “Sürdürülebilirlik” kavramı girmiştir.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ (BMİDÇS)

İklim değişikliği ile ilgili yapılan ilk uluslararası çalışma, 1992 Rio Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan ve 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir. 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) hâlihazırda 197 ülke taraftır. Ülkemiz, ’ye 21.10.2003 tarihli ve 25266 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 16.10.2003 tarihli, 4990 sayılı kanun ile uygun bulma suretiyle 24 Mayıs 2004’te 189. Taraf olarak katılmıştır. Sözleşme kapsamında gelişmiş ülkeler ve Ek-I’de yer alan diğer taraflar sera gazı emisyon azaltımı yapmakla; gelişmiş ülkeler ve Ek-II’de yer alan diğer taraflar da diğer ülkelere mali destek sağlamakla yükümlüdür. Sözleşme yürürlüğe girdiği esnada Türkiye her iki ekte de yer almış olup, 2001’de gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda alınan 26/CP.7 sayılı Kararla Türkiye’nin adı BMİDÇS’nin EK-II listesinden çıkarılmış fakat özel şartları kabul edilerek EK-I listesinde kalmıştır.

KYOTO PROTOKOLÜ

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS),  iklim değişikliği ile mücadelede ileriye dönük bir adım teşkil etmiştir. Bununla birlikte, sera gazı emisyonlarının küresel ölçekte artmaya devam etmesi ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin giderek daha fazla hissedilir hale gelmesi üzerine, gelişmiş ülkelerin bağlayıcı yükümlülükler üstlenmesi için BMİDÇS’ye taraf ülkeler mevcut sözleşmenin niteliğini güçlendirmek amacıyla Kyoto Protokolü’nü müzakere etmeye başlamışlardır.

OSLO İLKELERİ

 2015 yılında hukuk uzmanları devletlerin iklim değişikliği ile ilgili yasal yükümlülükleri tartışmak için toplanmışlardır. Uzmanlar, dünyadaki tüm ulusal ve uluslararası mahkemelerin, üniversitelerin ve örgütlerin mensuplarından oluşmaktadır. Bu toplantı sonucu Oslo İlkeleri benimsenmiştir.  İklim değişikliği ile ilgili devletlerin yükümlülüklerindeki belirsizliklerin netleştirilmesine çalışılması gerektiği ifade edilmiştir.

PARİS ANLAŞMASI

Paris Anlaşması, 2015 yılında Paris’te düzenlenen BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. Anlaşma, 5 Ekim 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylama koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Anlaşmanın uzun dönemli hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2°C altında tutulması; ilave olarak ise bu artışın 1,5°C’nin altında tutulmasına yönelik küresel çabaların sürdürülmesi olarak ifade edilmektedir.

Paris Anlaşması’nın, BMİDÇS ile karşılaştırıldığında en belirgin özelliği, tüm ülkelerin katkılarına dayanacak bir sistem öngörülmüş olmasıdır. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadelede gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasına ve tüm ülkelerin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi tahtında sorumluluk üstlenmesi anlayışına dayandırılmıştır. Gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmasının yapılabilmesi için bir kıstas belirlenmemiş; herhangi bir farklılaştırmaya da gidilmemiştir.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA AMAÇLARI

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, Ocak 2016’da yürürlüğe girmiştir. Birleşmiş Milletler’in kalkınma ajansı olan UNDP, 170’ten fazla ülke ve bölgede çalışmaları vasıtasıyla amaçlarını uygulamaya çalışmaktadır. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), diğer bir deyişle Küresel Amaçlar, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel eylem çağrısıdır.

AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI

Avrupa Yeşil Mutabakatı; 2050 yılına kadar AB’yi net sera gazı emisyonlarının olmadığı ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştırıldığı modern, kaynak açısından verimli ve rekabetçi bir ekonomiye sahip adil ve müreffeh bir topluma dönüştürmeyi amaçlayan yeni bir büyüme stratejisidir.

Mutabakatın 2.1.2. maddesi “Temiz ,Uygun Maliyetli ve Güvenli Enerji Sağlamak” tır.  Bu maddede 2030 ve 2050 iklim hedeflerine ulaşabilmek için enerji sisteminin karbondan daha fazla arındırılması kritik bir öneme sahip olduğu belirtilerek; “Temiz enerji geçişi, tüketicileri sürece dahil etmeli ve onlara fayda sağlamalıdır. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemli bir rolü olacaktır. Yenilenebilir enerjilerin, enerji verimliliğinin ve diğer sürdürülebilir çözümlerin sektörler arasında akıllı ve kuvvetli bir şekilde entegre edilmesi karbonsuzlaşmaya minimum maliyetlerle ulaşmasına katkı sağlayacaktır.” ifadeleri kullanılmıştır.

İKLİM KRİZİ

Küresel iklim değişikliğinin, bugünün daha net ifadesiyle iklim krizinin en önemli nedenleri; fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma, çarpık ve plansız kentleşme olarak sıralayabiliriz. Havadaki karbondioksit oranının artması sonucu yaşanan bu kriz birçok olumsuzluğu insanlığa yaşatmaya devam etmektedir. Kuraklık, seller, şiddetli hava olayları daha sık yaşanmakta. Okyanus ve deniz seviyelerinde yükselme, buzulların erimesi ve daha birçok etken hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra tüm insanlık için de ciddi risk taşımaktadır.

İKLİM DAVALARI

Son yıllarda birçok ülkede iklim değişikliği ile ilgili davalar açılmaktadır. ABD’de altı yüz elli dört (654) ve diğer tüm ülkelerde iki yüz otuz (230’dan fazla iklim değişikliği davası açılmış bulunmaktadır. Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmeleri’nde temiz çevrede yaşama hakkı ile ilgili bağlayıcı hükümler bulunmamakla birlikte devletler kendi mevzuatlarında bu yargıyı sıkça tartışmışlardır. Kutba Yakın Eskimolar Meclisi (Inuit Circumpolar Conference) Başkanı, 2005 yılında  Amerika’nın İnsan Hakları Komisyonu’na küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerinden kaynaklanan insan hakları ihlalleri konusunda yardım talebinde bulunan bir dilekçe sunmuştur. Dilekçe, ABD’nin o zamanki en büyük sera gazı emisyonu vericisinin, o sırada yeterli sera gazı kontrollerini bırakmamak suretiyle Eskimolar’ın insan haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir (Watt-Cloutier, 2005). Komisyon bir karar vermemiş olsa da, dilekçe, küresel ısınmanın Eskimolar üzerindeki ciddi etkilerine dikkat çekmeyi ve iklim değişikliğinin insan hakları etkileri hakkında daha fazla tartışma başlatmayı başarmıştır (Osofsky, 2007). Başka bir davada ise sera gazlarının küresel iklim değişikliğine olumsuz katkısı, mahkemenin belirttiği ifadeler arasında yer almıştır.

KAMU YARARI

“Kamu yararı” kavramı mevzuatımızda birçok yerde geçmektedir1789 Fransız Devriminden sonra Fransız kamu hukukuna yerleşen ve daha sonra çağdaş kamu hukuku tarafından benimsenen bu ilkeye göre “yasa, kamu yararıdır.” Yasama organı tarafından usulüne uygun olarak yapılan her yasa hem kamu yararına uygundur, hem kamu yararının kendisidir. Anayasamızda “Kamu Yararı” başlığı bulunmakta olup alt başlıkları; Kıyılardan Yararlanma, Toprak Mülkiyeti, Tarım, Hayvancılık ve Bu Üretim Dallarında Çalışanların Korunması, Kamulaştırma ve son olarak Devletleştirme ve Özelleştirme’dir.

ÜSTÜN KAMU YARARI

Üstün kamu yararı kavramı ise birden fazla (genellikle iki) kamu yararının söz konusu olduğu durumlarda karar vericiler için belirleyici olması amacıyla doğmuş bir kavramdır. Üstün kamu yararı kavramı mevzuatımızda bulunmamaktadır. Üstün kamu yararında, iki kamu yararının birbiriyle yarıştığı ya da çatıştığı durumlarda daha geniş kamu yararının anlamı çıkmaktadır. Danıştay bir kararında; “İmar planlarının yargısal denetimi sırasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı kriterleri ile birlikte özelliği itibariyle imar planının bütünlüğü, genel yapısı, kapsadığı alanın nitelikleri ve çevrenin korunması gibi olguların yanı sıra “üstün kamu yararı” ilkesinin de gözetilmesi zorunludur.” İfadelerini kullanmıştır. Anayasa Mahkemesi 23.12.2005 tarih E. 2004/68, K. 2005/104 sayılı Türk Telekom kararında milli yarar kavramından bahsetmiştir.

EVRENSEL KAMU YARARI

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Evrensel” kavramı; evrenle ilgili, bütün insanlığı ilgilendiren, alemşümul, cihanşümul, kozmik, üniversal olarak tanımlanmıştır. Özellikle üzerinde durduğumuz nokta “Yenilenebilir enerjinin bütün insanlığı ilgilendiren” kısmıdır.

Yaklaşık 40 yıldır iklim değişikliği üzerine birçok bilimsel çalışma yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir. Bu çalışmalar neticesinde ülkeler kendi politikalarını belirlemiş ve iklim değişikliği mücadelesi noktasında kararlar alınmıştır. Bu kararların uygulanma noktasında ise sorunlar yaşanmış ve tüm gezegeni ilgilendiren bu mücadelede yeterince yol alınamamıştır. Gelinen noktada ise artık iklim değişikliği ‘’KRİZ’’ boyutuna geçmiştir.

Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü

Çevre Hukuku Kurulu Başkanı

Av. Arsin DEMİR

Kaynaklar

https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2019/09/O.-SARAC-2.pdf

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/95914

https://www.wwf.org.tr/

Av. Arsin Demirçevre kirliliğiiklim değişikliğiiklim krizitemiz enerjiyenilenebilir enerji
Yorumlar (0)
Yorum Ekle