Enerji sektörüne yatırım yapan yatırımcıların önceliklerinden biri de yatırım maliyetlerini en kısa sürede karşılayıp, üretilen enerjiyi kâra dönüştürmektir. Bu noktada hem elektrik üretimine yatırım yapan üreticiyi hem de elektriği kullanan tüketicileri ilgilendiren bir performans parametresi söz konusu. Kapasite faktörü olarak adlandırılan bu parametre bir santralin belirli bir zaman diliminde ürettiği enerjinin, o zaman diliminde üretilebileceği maksimum enerjiye bölünmesi ile bulunur.
Örneğin, 100 MW kurulu güce sahip bir elektrik santrali yılda toplam 438,000 MWh elektrik üretirse kapasite faktörü şu şekilde hesaplanır:
Kapasite faktörü =(438,000)/(100 x 8760)= 50%
Kapasite faktörü ne kadar yüksek ise ölçek ekonomisinin getireceği faydalardan dolayı ortalama maliyetler de o kadar düşük olacak demektir. Hatırlatmak gerekir ki, marjinal maliyet, sabit maliyetler karşılandıktan sonra ilave her birim enerjiyi üretmek için katlanılması gereken maliyettir. Bu doğrultuda, marjinal maliyeti sıfıra yakın olan yenilenebilir enerji kaynakları son zamanlarda artan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM) başvuruları da dikkate alındığında umut vadeden yatırım kararlarından biri olarak karşımıza çıkmakta.
Bloomberg Business’da yer alan bir haber ise bu anlattıklarımıza farklı bir boyut kazandırıyor ve Birleşik Devletler’deki durumu açıklıyor. Bu habere göre, Birleşik Devletler’de fosil yakıtlara dayalı elektrik üretim santralleri çok yüksek ve öngörülebilir kapasite faktörlerine sahip “idi”. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşmasının ardından ise bu durum değişmekte.
Ortalama maliyetler göz önünde bulundurulduğunda, fosil yakıtlara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimleri arasındaki makasın gittikçe daraldığı görülüyor. Maliyetlerin git gide birbirine yaklaşıyor olması kendi kendini besleyen bir sarmal olarak adlandırabileceğimiz durumu karşımıza çıkarıyor. Buna göre, ne kadar çok yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretilirse, kapasite faktörü o kadar yükseliyor. Kapasite faktörü yükseldikçe ortalama maliyetler düşüyor ve maliyetler düştükçe yenilenebilir enerjiye daha çok yatırımcı yöneliyor.
Bu durumda fosil kaynaklara dayalı elektrik üreten santrallerin kapasite faktörü daha hızlı düşüyor ve daha az kömür ve doğalgaz kullanıldığı için fosil yakıtlara dayalı elektrik üretimine ilişkin ortalama maliyetler artıyor. Bunun sonucunda daha çok yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim söz konusu oluyor. Bu şekilde de sarmal bir yapı oluşuyor. Bu durum elektrik üretim piyasasında rekabetin artmasını sağlıyor. Bunun sonucunda da yatırımcılar için karar verirken, bir yanda sıfıra yakın marjinal maliyet ile “bedava elektrik” üretimi, diğer yanda ise her birim için ekstra yakıt tüketimi ile artan maliyetler bir terazinin iki kefesini oluşturur hale geliyor.
Fosil yakıtlar ve yenilenebilir kaynaklar arasındaki bu değişime büyük önem atfedilmesinin iki sebebi var. Bunlardan ilki, bu durumun yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji pazarında artmaya devam edecek gücünü gösteriyor olması ve ikincisi ise kömür ve doğalgaza dayalı elektrik üretim tesislerine yatırım yapmayı planlayan enerji şirketleri için risk oluşturuyor olması.
Bloomberg New Energy Finance’a göre (BNEF), Birleşik Devletler ’de geçtiğimiz yıl rüzgâr enerjisi ilk defa sübvansiyonlar ile birlikte en ucuz elektrik üretim kaynağı haline geldi. 2017 yılına kadar sübvansiyonların büyük oranda ortadan kalkacak olmasına rağmen, en ucuz elektrik üretim kaynağı özelliğini o zaman için de muhafaza edecek gibi gözüküyor. Rüzgâr enerjisini de tabi ki güneş enerjisi takip ediyor olacak. Ayrıca BNEF, 2015’in ikinci yarısında da fosil yakıtlara ilişkin elektrik üretim tesisi projelerinin ömür boyu maliyetlerinin (lifetime cost) önemli oranda artıyor olduğunu ve yenilenebilir kaynaklara ilişkin maliyetlerin gelecekte de düşmeye devam edeceğini belirtiyor. Bu durumda yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik üretim kapasite faktörü, rüzgâr ve güneş bizimle oldukça artmaya devam edecek gibi gözüküyor.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının Türkiye bakımından mevcut durumunu ise geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanmış olan 2015 Yılı İlerleme Raporu kısaca özetlemiş. Bu Rapor’da yenilenebilir enerjiye ilişkin olarak iyi düzeyde ilerleme kaydedildiğinden ve başta rüzgâr ve lisanssız güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerjide özel sektör yatırımlarının hızla arttığından bahsedilmiş. Sonuç olarak, Türkiye’de de yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payının artmaya devam edeceğini söylemek yanlış olmaz.
Yararlanılan kaynaklar:
1.Çetin, N. et.al._Rüzgar Türbinlerinde Kapasite Faktörü ve Türbin Sınıfı İlişkisi
http://web.firat.edu.tr/iats/cd/subjects/Energy/ETE-24.pdf
2.Randall, T._ Solar and Wind Just Passed Another Big Turning Point
http://www.bloomberg.com/news/articles/2015-10-06/solar-wind-reach-a-big-renewables-turning-point-bnef2015 Yılı 3.İlerleme Raporu
http://www.ab.gov.tr/files/ilerleme%202015/2015_progress_report_en.pdf
Berceste Elif Duranay
Kaynak: Enerji Enstitüsü