Kategori : ENERGY AGENDA NEWS, NUCLEAR ENERGY NEWS - Tarih : 12 November 2013
Hemen her gün o kadar ıvır zıvır konuları gündem maddesi haline getiriyoruz ki, asıl önemli sorunlar arada unutulup gidiyor. Çok daha vahimi, hayati derecede önemli konularda, üniversitelerimiz ve bilim insanlarımız, hep sessiz kalmayı yeğliyor. Oysa en çok onların konuşması gerekiyor. Örneğin tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizin de en önemli sorunlarından birisi enerji. Cari açığımızın giderek artmasının nedeni de o. İhracatımızın neredeyse yarısı enerjiye gidiyor. İşte böylesi bir ortamda Fırat Üniversitesi öğretim üyesi Y. Doç. Dr. M. Cihat Tuna, susma yerine, bu konudaki birikimini kamuoyu ile paylaşmayı tercih etti. Darısı diğer hocalarımızın başına…
Nükleer santraller
Türkiye’nin kurulu elektrik enerjisi gücü, son 10 yılda, iki kattan fazla bir artışla, 28 bin megavattan 58 bin megavata ulaştı. Ama hızla büyümeye devam eden ekonomi ve nüfusla birlikte enerji ihtiyacımız da her geçen gün artıyor. Peki 2023’e yönelik 500 milyar dolarlık ihracat hedefine paralel olarak enerji kaynaklarımız da, aynı oranda büyüyor mu? Örneğin üzerinde fırtınalar kopan nükleer santraller, bu enerji açığımızı giderecek mi? Çok daha önemlisi, kendi öz kaynaklar yerine doğalgaza olan bağımlılığımız daha da artacak mı? Yapılan projeksiyon çalışmalarına göre, 2023 yılında en az 150 bin megavat kurulu güce sahip olmalıyız. Yani ilave 100 bin megavat yatırım yapılması gerekiyor… Ve işte söz, akademik hayatını bu konuya adayan Dr. Cihat Tuna’da: “Son dönemde Sinop ve Mersin’de yaklaşık 10 bin megavat gücünde iki enerji santrali için anlaşmalar yapıldı ve tartışmalar hızlandı.
Genel olarak tartışmaların ekseni çevresel sebeplerden dolayı santrallerin yapılıp yapılmaması durumu. Santralin yapılıp yapılmaması ayrı bir tartışma konusu. Ancak ihtiyacımıza cevap verip vermediği hiç gündeme getirilmiyor. Bu güçte santraller kesinlikle ihtiyacımızı karşılayamaz. Bu santrallerin 2023 yılında üretimde olduğu kabul edilse bile güçleri, toplam kurulu gücümüzün on beşte birini teşkil edecek. Tabiri caizse devede kulak kalacaklar. Dolayısı ile detay bir konuyu tartışıp boşa zaman harcamaktayız.” Peki 10 nükleer santralden söz ediliyordu, onlar ne oldu? O konuda şu an için hiçbir gelişme yokmuş!
Yenilenebilir enerji
“Özellikle hidroelektrik ve rüzgar enerjisine dayalı santrallerin özel şirketlerce yapılabilmesinin önü açıldıktan sonra, gerek yerli gerekse yabancı yatırımcılar, bu sahaya çok ciddi bir ilgi gösterdi. Toplamda 25 bin megavat hidroelektrik ve yaklaşık 10 bin MW rüzgar santrali lisansı verildi. Bu rakamlar gerçekten çok büyük ve anlamlı. Ancak bu başvurular alınırken ilgili kurumlarca bir planlama yapılmayıp, tasarruf özel firmalara bırakılınca, maalesef birçok bölgemizde halk ile enerji yatırımcısı karşı karşıya geldi. Birçok proje açılan davalar sonucu durduruldu, kimi yatırımcı yatırımdan vazgeçti ve yıllar süren prosedür aşamaları yatırımcıyı adeta yıldırdı. Yapımı yıllardır tartışılan nükleer santrallerin, yaklaşık beş katı güçte hazır yenilenebilir enerji lisansımız var. Ama bu projeleri, hayata geçirme noktasında birçok sıkıntı mevcut. Şu ana kadar 6000 megavat hidroelektrik, 2500 megavat rüzgar santrali devreye alabilmişiz… Bizim ihtiyacımızı gerçekten karşılayacak kapasitede olan işte bu yenilenebilir ve öz enerji kaynaklarımızdır. Konuya bu noktadan bakmak daha sağlıklı olacaktır.
Türkiye’nin ihtiyacı?..
Yenilenebilir enerji kaynaklarından su ve rüzgar, zamana ve iklimsel değişimlere bağlı olarak sizi yolda bırakabilir. Dolayısıyla bu kaynaklardan üretilen enerjinin hiçbir garantisi yok. Rüzgar esmez, yağmur da yağmazsa ne olacak? Özellikle de barajsız HES ve rüzgar santrallerinde güvenilir üretim miktarı çok kısıtlı. Peki bu durumda ne yapılmalı. İşte Cihat Hoca’nın bu konudaki önerisi: “HES’lerde üretilen enerji, elektrik formunda depolanamıyor. Ancak pompaj depolamalı hidroelektrik santraller vasıtasıyla su formunda depolanabilmektedir.
Bu yapılar sayesinde su, ihtiyacın yüksek olduğu dönemler için uygun yapılar ile elektriğe dönüştürülerek kullanıma sokulabilir. Böylece elektrik arz ve talebindeki dalgalanmalar dengelenip ve arz güvenliği sağlanabilir. Pompajlı HES’ler tüm Dünya’da etkin olarak kullanılmakta ve ülkelerin enerji sistemleri açısından adeta bir sigorta rolü üstlenmektedirler. Su ve rüzgar gibi iklimsel etkilere bağlı enerjilere, bu kadar büyük yatırım yapan bir ülke olarak henüz sahip olmadığımız bu sistemlerden her bölgede en az iki tane inşa ederek enerji iletim sistemlerini güçlendirmeliyiz. Bu alanda uygun yönetmelik ve usuller hazırlanarak özel sektör teşvik edilebilir. Bu sistemleri de vakit kaybetmeden hayata geçirmeliyiz
Doğalgaza mahkum oluruz
Peki bunlar olmazsa ne olur: “Yenilenebilir enerji ve öz kaynaklarımızın geliştirilmesinde göstereceğimiz zafiyet üretim planlarının bozulmasına ve enerji ihtiyacımızın başka bir kaynakla sağlanmasını gündeme getirecektir ki bu kaynak doğalgaz olacaktır. Mevcut durumda tükettiğimiz elektrik enerjisinin yüzde 50’sini doğalgazdan karşılıyoruz. Öz kaynağımız olmayan doğalgaz, ülkemiz için en önemli ekonomik problemi yani cari açığı meydana getiriyor. Tamamen yerli ve yenilenebilir enerji yatırımlarını hızla hayata geçirerek hem sanayimizi hem ülkemizi prangalarından kurtarabiliriz.” Özetin özeti: Keşke kısır siyasi tartışmaların yerine biraz da bu konular tartışılsa!..
Yazan: Abbas Güçlü
Kaynak: Enerji Enstitüsü