Kategori : ENERGY AGENDA NEWS, NUCLEAR ENERGY NEWS - Tarih : 18 March 2013
Dünyada nükleer enerjiye ilgi giderek azalıyor. Çünkü nükleer tesislerin maliyeti giderek artıyor, buna karşın elde edilen kâr ise düşüyor ve nükleer enerji, diğer enerji kaynakları ile yarışta geride kalıyor.
Geçmişte nükleer enerjiye hak ettiğinden fazla değer biçiliyordu.UluslararasıAtom Enerjisi Kurumu’nun uzmanları, 70’li yıllarda nükleer enerjinin altın geleceği olacağına inanıyordu. Yapılan tahminler, 2000 yılında dünya genelinde nükleer enerji kapasitesinin 3 bin 600 ila 5 bin gigavata varacağı yönündeydi. Oysa 2012’nin sonuna gelindiğinde, dünyadaki nükleer enerji kapasitesi 335 gigavat ile tahminlerin onda birinin bile altında kaldı.
Bağımsız enerji ve nükleer politika analisti Mycle Schneider, 1997’de “alternatif Nobel” olarak bilinen Doğru Yaşam Ödülü’ne layık görülmüştü. Son 30 yıldır dünyadaki nükleer enerjinin gelişimini izleyen Schneider, her yıl açıklanan Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu’nun hazırlanmasına da öncülük ediyor: “Reaktör sayısının en yüksek düzeye ulaşmasının üzerinden 10 yıl geçti. Nükleer enerjinin toplam enerji tüketimindeki payı da azalıyor. 20 yıl önce dünya çapında kullanılan enerjinin yüzde 17’si nükleer kaynaklı iken, günümüzde bu oran yüzde 11’e gerilemiş durumda. Bu eğilimin başlıca nedenleri, kamuoyu bilincindeki değişim veekonomiketkenler. Nükleer enerji giderek pahalanıyor ve diğer enerji kaynaklarının rekabet gücü artıyor.”
‘Masraf yüksek, inşaat süreleri uzun’
Avrupa’nın enerji devlerinden olan Alman RWE şirketinin baş stratejisti Thomas Birr deyeninükleer santral inşa etmenin artık gözde olmadığını vurguluyor: “Bizim faaliyetlerimiz için artıkuygunbir model değil bu. Masraf riski çok yüksek, elektrik üretimi çok pahalı, planlama ve inşaat süreleri çok uzun. 12 ila 15 yıldan önce kâra geçmek mümkün değil. Bu yüzden nükleer santrallere yatırım bizim içincazipdeğil artık.”
Analist Schneider, dünyada yoğun bir şekilde nükleer santrallere yatırım yapan tek ülkenin Çin olduğunu söylüyor. Schneider, ancak 29 nükleer santral inşaatının sürdüğü Çin’de bile yenilenebilir enerjiye geçişin ağır bastığına dikkat çekiyor: “Çin’de nükleer santral inşaatları sürse bile, yenilenebilir enerjilere çok daha fazla kaynak ayrılıyor. Fukuşima öncesinde bile bu miktar, nükleer enerjiye sarfedilen bütçenin beş katıydı. Ve tahminlere göre 2012’de rüzgar enerjisi ile nükleer santrallerden daha fazla elektrik üretildi. Yenilenebilir enerjiler Çin’de de önde gidiyor.”
‘Rekabet gücü az’
Ancak bütün ülkeler, nükleer santral planlarından vazgeçmiyor. İngiltere,ÇekCumhuriyeti ve Polonya, Avrupa’da nükleer enerjiye yatırımı sürdüren ülkeler. Bunun arkasında bilgi ve alternatif eksikliğinin bulunduğunu belirten Schneider, rekabet gücü olmayacağı için buyenisantrallerin tamamlanacağına pek inanmıyor.
Türkiye’de de hükümet, kamuoyundaki tepkilere rağmen Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’ni inşa etmekte kararlı. Schneider’in buprojeile ilgili değerlendirmesi şöyle: “Türkiye’deki projenin tümüyle Rus nükleer endüstrisi tarafından finanse edilmesi öngörülüyor. İnşaatın tamamlanmasından sonra üretilen elektrik Türk işletmelere satılacak. Rusya’daki nükleer enerji sanayisi, petrol ve doğal gaz sanayisi tarafından sübvanse edilmeye devam ettikçe, yani nükleer enerji üretimi devlet garantisiyle teşvik edildikçe, bu tür modeller düşünülebilir. Ancak benzeri finansman modelleri en fazla 1-2 nükleer santral için söz konusu olabilir. Yani dünya çapında bu yolla inşa edilebilecek reaktör sayısı yok denecek kadar az olacaktır.”
Nükleer enerjinin parlak bir geleceğinin olmadığı Fransa örneğinde de görülebiliyor. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, nükleer enerjinin payını yüzde 80’den 2025 yılına kadar yüzde 50’ye indirmeyi planlıyor. Enerji analisti Schneider de, nükleer enerjinin dünyada tüketilen enerjideki yüzde 11’lik payının 2030 yılına kadar yüzde 5’e ineceğini tahmin ediyor.
Kaynak: © Deutsche Welle Türkçe
Gero Rueter/Aydın Üstünel
Editör: Hülya Schenk