CLA Akademi | Enerji Gazetesi

(Turkish) Solar Baba’dan 21 Haziran Dünya Güneş Günü’nde 21 Öneri!

Kategori : ENERGY AGENDA NEWS, SOLAR ENERGY NEWS - Tarih : 21 June 2016


Sorry, this entry is only available in Turkish. For the sake of viewer convenience, the content is shown below in the alternative language. You may click the link to switch the active language.

Yılın en uzun günündeyiz, bugün 21 Haziran Dünya Güneş Günü… İşte Solar Baba güneş platformunun hazırladığı 21 sorun ve çözüm önerileri…

01) Lisanssız elektrik üretiminde minimum %50 öz tüketim zorunluluğu gelmeli

Lisanssız elektrik üretim yönetmeliğinin başlığına ve ilk paragrafına baktığımızda bu mevzuatın yayınlanma amacını çok net görürüz: “Gerçek ve tüzel kişilerin kendi elektriklerini güneşten kendi üretmeleri!”turkiyede-gunesin-kendi-var-enerjisi-yok

Halbuki günümüzdeki lisanssız güneş enerjisi uygulamalarına ve hızla devam eden başvuruların çok büyük bir çoğunluğuna baktığımızda şunu görüyoruz: Hepsi sadece elektrik abonesi olup (bir ampul yakıp) 1MW gücündeki çok sayıda GES kurarak (Güneş Elektriği Santrali), ürettikleri elektriğin tamamını 10 yıl boyunca 0.133 USD/kWh bedel ile satmayı hedefliyor.

Şuursuzca yapılan bu başvurularda herhangi bir teminat mektubu da alınmadığından, proje gerçekleştirmek için finansal ve teknik gücü olmayan yüzlerce kişi ve şirket çağrı mektubu almak için dağıtım şirketlerinin onayını bekliyor. Üstelik bu başvurular bölgedeki tahsis edilecek trafo merkezi kapasitesini de hızla düşürdüğünden, gerçek yatırımcıların önü tıkanıyor.

Yönetmelikte yapılacak bir değişiklikle, yıl içinde güneşten üretilen toplam elektriğin en az %50’sinin tüketilmesi zorunluluğunun getirilmesi (ki zaten orjinali böyleydi) faydalı olacaktır.

1MW’dan küçük veya büyük, lisanslı veya lisanssız farketmez; ürettikleri elektriğin tamamını satmak isteyen tüm yatırımcılar ise başka bir kategori altında toplanmalı. GES’ler arasındaki temel ayrım lisanslı veya lisanssız üzerine değil, yatırımcının gerçek amacı üzerine olmalı:

1) Üretilen elektriğin tamamen satışı

veya

2) Üretilen elektriği mümkün olduğu kadar kendi bünyesinde tüketmek (öz tüketim)

02) Öz tüketim modelinde mahsuplaşma kWh üzerine olmalı (net metering)
Şu anda kimsenin net anlamadığı, Ankara’da yapılan toplantılarda bile kamu kurumlarının her birinden farklı yorumlar gelen bir mahsuplaşma ve fatura kesme karmaşası yaşanmaktadır. Üstelik bu şekli ile işin içine muhasebe, maliye bakanlığı ve vergi mevzuatları da girmektedir, bunun etkileri ve beklenmedik vergisel sonuçları önümüzdeki aylarda ortaya çıkacaktır.

Öz tüketim modeli şunu betimler: Mevcut elektrik maliyetinden orta/uzun vadede daha ucuz olma ön koşulu ile kendi elektrik ihtiyacının bir bölümünü güneşten üreten ev, hastane, avm, fabrika, otel gibi uygulamalar. Mantolama nasıl binanın doğalgaz maliyetini düşürüyorsa, güneş enerjili öz tüketim de aynı şekilde elektrik maliyetini düşürecektir. Öz tüketim esas itibariyle bir enerji verimliliği uygulamasıdır.

Dolayısı ile bu modelde zaten hedef üretilen elektriği mümkün olduğu kadar tüketmek olduğundan dolayı, satış/fatura kesme amacı yoktur. Buna rağmen belli gün ve dönemlerde (tatil-sezonluk değişimler) bir miktar fazla elektrik üretimi gerçekleşebilir, bunun satışı yerine şebekeye verilen kWh miktarı kadar yıl içinde bedelsiz kWh kullanmak serbest olmalı. İşin içine hiç para alışverişini sokmamalı.

Tüketiminden bir miktar fazla üretirsen kWh kazan, az üretirsen kWh borçlan.

Öz tüketim uygulamalarında minimum %70-80 tüketim hedefleneceğinden dolayı, farklı zaman dilimlerinde kWh borçlanmak veya kazanmak çok önemli bir unsur olmayacaktır tüketici veya dağıtım şirketi için. Sistemin sağlıklı işlemesi için uzaktan ne zaman ve ne kadar elektrik üretildiği/tüketildiği bilgilerini takip eden çift yönlü bir sayaç yeterli olacaktır. Birçok ülkede bu yöntem sağlıklı bir şekilde uygulanmaktadır.

03) Öz tüketim modelinde PPA (ikili sözleşme) modeli serbest bırakılmalı
Güneş enerjisi uygulamalarında dünyada ikili sözleşmenin muhtemelen yasak olduğu tek ülke Türkiye’dir. Lisanssız üretim yönetmeliği içinde bu çok net yazılı olarak belirtilmiştir.

Halbuki şebekeden gelen elektriğin fiyatının arttığı, güneşten gelen elektriğin fiyatının ise giderek düştüğü bir ortamda daha önceki önerilerimizde vurguladığımız gibi öz tüketim modeli giderek ön plana geçecektir.

Burada potansiyel yatırımcının sistemi finanse etmesi için iki farklı yöntem mevcuttur

1) Tamamen kendi %100 öz sermayesi ile finanse etmek

2) Banka kredisi/leasing gibi enstrümanları kullanıp %20-30 öz sermaye ile finanse etmek

Halbuki bilhassa Amerika’da çok etkin bir şekilde kullanılmaya başlanan bir yöntem daha var, kısaca özetleyelim:

Diyelim ki Antalya’da bir AVM sahibisiniz ve çatınıza 2MW sistem kuracaksınız (tamamen öz tüketim yapacağınızdan 1MW sınırı da yok). Bunun ortalama bedeli yaklaşık 2.5 milyon USD civarında olacaktır ve bu bedeli muhtemelen kimse peşin ödemek istemez.

Başka bir sorun daha var, peşin veya banka kredisi ile ödeme yapmayı kabul ettiniz, ama 25 yıl ömrü olan bu sistemin her yıl ne kadar elektrik üreteceği, uygulamayı yapan veya güneş panelini üreten firmanın ayakta kalıp kalmayacağı ile ilgili endişeleriniz var.

İşte PPA yöntemi bu kaygılarınızı gideriyor. Peki sistem nasıl işleyecek:

Solar mühendislik/uygulama yetileri gelişmiş ve aynı zamanda finansal olarak da güçlü firmalar ile anlaşma yapacaksınız. Tüm bürokratik süreci sizden alacakları vekalet ile onlar takip edecek, sizden hiç bir bedel almadan 2MW’lık sistemi çatınıza kuracaklar ve hiç bir bedel almadan da sistemin ömrü boyunca gerekli bakım/servis hizmetlerini yapacaklar.

Karşılığında sizden isteyecekleri tek şey şu olacak: Şu anda elektriğe ne kadar bir bedel ödüyorsanız, onun biraz altına üretilen güneş elektriğini alma garantisi.

Yani cebinizden hiç para çıkmayacak ve yapacağınız uzun vadeli anlaşma ile (min 10 yıl) ucuz elektrik kullanma şansınız olacak. Farklı varyasyonları olan bu yöntemde, bir süre sonra sistemin mülkiyetini üzerinize alma şansınız da olacaktır. Sürecin finansal ve hukuksal boyutları detayları ile incelenmelidir, böyle bir modele toptan elektrik satıcıları da çok sıcak bakacaklardır.

04) Çatı kiralanması ile ilgili mevzuat değişikliği yapılmalı
Bu daha önceki önerilerin yine doğal bir uzantısı. Mevcut yürürlükteki mevzuata göre çatı binanın ayrılmaz bir parçası ve onu bu bütünden koparıp güneş enerjisi uygulamaları için kiralamak ile ilgili net bir kanuni metin yok.

Türkiye’de PV kurulumuna uygun birçok çatının mülk sahiplerinin bu konuya ilgisi olmayabilir veya finansal gücü de yetersiz olabilir. Bu durumda yatırım yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişiliklere atıl durumda bulunan çatılarını, uzun vadeli kiralayarak sürdürülebilir bir gelir modeli sağlayabilirler. Kiralanan çatı ile ilintili olarak abonelik oluşturma ve mevzuatın gerektirdiği diğer bürokratik sürecin aynen işlemesi temin edilmeli.

Kısaca bu durumda büyük bir çatı = çiftçiden, köylüden veya devletten  kiralanan arazi konumunda olacaktır. Üstelik çatı üstü montajı daha ucuzdur, daha güçlü/kolay bir elektrik bağlantısı imkanı sağlar ve güvenlik problemleri çok daha azdır. Bu da yatırımcı açısından boş bir arazi üzerine yapılacak proje geliştirme sürecine kıyasla daha cazip bir tercih olacaktır.

05) Özel mülkiyet içine (bahçe-çatı-otopark) yapılacak sistemlerde belediye onayı kalkmalı
Bu yine çok garip bir yönetmelik maddesi, kim neden koymuş anlamak mümkün değil. Türkiye çatılarında 25 milyon güneş kollektörü ve içinde 80-90 derece sıcak su olan yüzbinlerce tonluk depolar hiçbir denetime, yasal mevzuata tabi değilken, statik olarak mevcut çatılara en az zarar verecek PV kurulumlarının böyle bir izinle zorlaştırılması anlaşılır gibi değil.

Birçok kurumsal firmanın bahçesinde yıllardır kullandıkları otoparklar vardır, bunların üzerine güneş paneli koymak için belediye izni alınması mantıkla örtüşen bir durum değildir.

Zaten belediyelerin çoğu kendilerine böyle bir sorumluluk verildiğinden haberdar değiller, olanlar binbir sorun çıkartıyor, çıkarmayanlar ise nasıl bir kağıt imzalıyor biliyor musunuz: “Hiçbir sorumluluk almamak kaydı ile xx çatısının uygunluğunu onaylıyorum”. Sorumluluk alınmıyorsa onay mekanizmasının hukukta veya pratik hayatta ne karşılığı var?

Tek bir karşılığı var: Biraz daha vatandaşı bu işten soğutalım, korkup vazgeçsinler. Elbette direkt böyle bir amaç hedeflenmemiş olsa dahi, doğal sonuç bu oluyor.

Zavallı güneş panelinin nasıl bir farklılığı vardır ki, chiller ünitesi-klima-uydu anteni-güneş kollektörü için istenmeyen tüm izinler kendisinden istenmektedir?

Çatı, solar-otopark gibi projelerle ile ilgili tüm HUKUKİ ve TEKNİK (büyük harfle yazalım!) sorumluluk  sadece ve sadece müşteri ve uygulamayı yapan mühendislik firmasına verilmelidir. Mühendislik firmasına ait imza sirkülerinin de başvurular sırasında alınması ile birlikte sorumlu kişi ve firmalar (bir kaza anında) rahatlıkla saptanacaktır.

Dolayısı ile hiçbir pratik anlamı olmayan belediye onayı zorunluğunun hemen yürürlülükten kaldırılması gerekmektedir.

06) Tüm kabul işlemlerini sadece lokal dağıtım şirketi yapmalı
Ülkemizde özellikle öz tüketim modelinde tüm bürokratik işlemleri, proje kabulu ve onayı dahil olmak üzere,  SADECE bölgedeki dağıtım şirketi yapmalıdır. Özelleştirme sürecinde milyarlarca USD bedel ödeyerek çok uzun süreliğine dağıtım haklarını alan şirketler, mutlaka küçük ölçekli güneş enerjisi santrallerinin teknik onayını yapabilecek kapasiteye sahiptirler. Bir güneş enerjisi projesinin planlanmasından işletmeye alınmasına geçen sürede ne kadar az devlet kurumu müdahil olursa, sistem o kadar hızlı ve sağlıklı ilerler.

Türkiye’nin yüzlerce farklı bölgesinde, ilçesinde yapılacak 11kW üstü tüm uygulamalar için Ankara’dan TEDAŞ ekibinin gelmesi beklenmekte şu anda. Bunun mantıklı olmadığı çok net gözükmektedir. Üstelik kabul işlemlerinde de standart dışı bir çok olay yaşandığını uygulama şirketleri birçok defa ifade etmişlerdir. Geçici kabul sürecinde (hele ki yaz döneminde yaşanırsa) yaşanacak 3-4 aylık gecikmeler, yatırımcının pratikte bir yıl kaybetmesine yol açmaktadır. Halbuki bölgedeki dağıtım şirketi, bölgedeki kurulumlara çok daha hızlı erişim sağlayacaktır. Konu hakkında oldukça tecrübe kazanmış olan mevcut TEDAŞ ekibi eğitmen olarak yerel dağıtım şirketlerine sürekli eğitim vermelidir kısa süreli geçiş sürecinde.

Yerel dağıtım şirketleri gerekirse dünyadaki örneklerde olduğu gibi özel şirketlerle bu konuda işbirliği yaparak teknik destek alabilir. Önemli ve esas olan tüm sürecin yerelleştirilmesidir.

Süreç içinde yaşanabilecek hukuki sorunlar için de EPDK hızlı, adil ve çabuk bir şekilde çözüm üretmelidir. Tüm başvuruların ve yine buna paralel olarak kabul işlemleri esnasında oluşabilecek şikayetlerin şeffaf ve online ortamda internet üzerinden iletilmesi çok faydalı olacaktır. YEGM (Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü) yatırımcıların karşılaştığı sorunlarla ilgili özel bir e-posta adresi açacaktı, bunu da takip etmek lazım.

07) Tüm elektriğin satıldığı projelerde lisanslı-lisanssız ayrımı kalkmalı
Bu bir süredir Ankara’nın da gündeminde olan çok önemli bir mevzudur ve orta vadede mutlaka gerçekleşecektir. İster 10 kW olsun ister 10MW, üretilen elektriğin tamamının satıldığı tüm uygulamalar tek çatı altında toplanmalı ve aynı hukuki haklara sahip olmalıdır.  Şu anda 999kW proje yapmak ile 1001kW proje yapmak arasında elektriksel olarak 2 kW, bürokratik olarak ise dağlar kadar fark vardır. O yüzden herkes 10×1 MW gibi aynı arazi içinde çoklu projeler yapmayı hedefliyor.

1MW kurulu güç kıstası koyarak , lisanslı veya lisanssız proje ayrımı yapmanın herhangi bir bilimsel, teknik veya ekonomik anlamı yoktur.

10 yıllık alım garantisi bittikten sonraki süreç net bir şekilde şimdiden belirlenmelidir. Bilhassa finansör firmalar/bankalar ikinci 10 sene ile ilgili yasal bir altyapı beklentisi içindedir. Bunun da iki temel alternatifi vardır

a) Daha düşük bir teşvik fiyatının ikinci 10 sene için belirlenmesi (örneğin 0.10 USD/kWh)

b) İkinci 10 sene satış fiyatının serbest piyasa fiyatına endekslenmesi

08) Güneş enerjisi ölçüm zorunluluğu kalkmalı
Güneş enerjisi sektöründeki son 20 yılın en anlamsız, en saçma uygulaması; Türkiye’de zavallı yüzlerce güneş enerjisi potansiyel yatırımcısının GES lisansı alabilmek için güneş enerjisi ölçümü yapma zorunluluğudur. Birçok farklı kişiden duyduğuma göre doğru olduğunu düşünüyorum;  bizzat Enerji Bakanımız Taner Yıldız bile “Bu ne gereksiz bir uygulama” demiştir.

Gayet doğru söylemiş, neden mi? Madde madde kısaca ve basitçe açıklayalım

1) 30-40 yıllık uydu verileri kışın yapılan 6 aylık ölçümlerden ÇOK daha güvenlidir.
2) Sadece 1-2 km2’lik ufacık bir alan içinde 20-30  adet ölçüm direği dikmek Nasreddin Hocaya fıkra konusu olur. (Konya’da bu gerçek olmuştur)
3) Sadece güneş enerjisi potansiyelinin yüksek olduğu yerlerde ölçüm yapma zorunluluğu gelmiştir. Güneşin olduğunu bildiğimiz yerde güneş var mı diye ölçüm yapıyoruz.
4) Bir GES, güneşlenme miktarına bağlı olarak az üretir veya çok üretir. Bu yatırımcının riskidir, devleti ilgilendirmez. Bazı yatırımcılar belki daha düşük güneşlenme değerlerini de kabul edeceklerdir.
5) Eğer çok gerekli ise, meteoroloji genel müdürlüğü çok gelişmiş aletlerle ölçümleri yapar, ölçüm sonuçlarını belli bedel karşılığı yatırımcılara satar, devlet para kazanır.
6) Milyonlarca EURO yurtdışına gitmiş, yüzlerce ölçüm sistemi ithal edilerek kamu zararı yaratılmıştır.
7) Dünyanın hiçbir ülkesinde GES lisansı için ölçüm yapılmamaktadır.
8) Güneş enerjisi potansiyeli rüzgar enerjisi gibi 100-200 metre öteye gidince değişmez. Tek bir ölçüm direği ile çok geniş bir bölgenin potansiyeli tespit edilebilir.
9) Güneş enerjisi ölçüm direkleri kimin nerede yatırım yapmak istediğini işaret ediyor, bu da gizlilik-rekabet sürecinde sorunlara yol açtı, açacak.

09) Lisanslı GES’ler için devlet saha geliştirme konusunda rol almalı
Bu konu hakkında aslında çok yazılacak bir şey yok, zaten son zamanlardaki birçok enerji konferansında ve etkinliğinde bu konuda çalışma yapıldığını bizzat Enerji Bakanlığı yetkilileri dinleyicilere aktardılar. ÇED raporu hazırlanmış, tarım arazisi olmayan, zemin etüdleri GES kurulumuna uygun, ölçüm zorunluluğu olmayan, ne kadarlık bir mesafeden hangi güçte hangi trafo merkezine bağlanacağı belli olan arazilere istekli GES yatırımcıları başvurabilir. Birden çok başvurunun olması durumunda yine mecburen yarış yapılacaktır. Muhtelemen böyle bir çalışma ilk önce Konya bölgesi için yapılacak.

Böylece ilk 600MW lisans başvurusu için arazi geliştiren firmaların çektikleri acılar, sahada yaşadıkları maceralar da umarız bir daha tekrarlanmayacak bir anı olarak kalır hafızalarımızda.

10) Yerli güneş paneli üretimi yapan firmalar direkt desteklenmeli, tarife bazlı destek kaldırılmalı. Katma değeri yüksek yerli üretim hedeflenmeli
Bu oldukça duygusal bir konu, dostumuz olan birçok yerli üretici belki bir miktar kızacak bize ama sadece yalın gerçekler nezdinde yorum yapmak şart.

Tüm dünyada konsolidasyon hem inverter hem güneş paneli üreticileri arasında büyük hızla devam ederken, sektörde bir süre sonra dünya genelinde 15-20 büyük firmanın kalacağı dillendirilirken, yurtdışından hücre alıp burada güneş paneli yapmak dışarıdan araba ithal edip dört tekerleğini monte etmeye benzer. Hemen hemen hiçbir teknolojik veya ekonomik katma değeri yoktur. Ölçek ekonomisi de yaratılamadığından %10-15 mertebesinde daha pahalıya bir güneş paneli üretilmiş olacaktır. Üstelik zaten tüm bu işlemlerde kullanılan makinalar da ithal ürünlerdir.

Türkiye’de şu anda mevcut yerli üretim destek yönetmeliğine bağlı olarak bugün itibariyle RESMİ bir yerli güneş paneli üreticisi yoktur. %55 minimum yerli üretim içeriği istendiğinden dolayı, bunu elde etmek için gerekli bağlantı kutusu (junction box) henüz üretilmediğinden (bir firma bitirmek üzere) yerli üretim belgesi alamıyorlar. Alsalar da çok büyük bir fayda sağlamayacak, çünkü “1st tier” tabir edilen bir ithal güneş paneli ile yapılacak kurulum hala daha ucuz olacak, hala daha uygun finans koşullarından yararlanacak.

Madem dünya ölçeğinde şu andaki haliyle bu mevzuat hiçbir yasal sorun yaratmayacak, haksız rekabet kapsamına girmeyecek, o zaman diğer alanlara da uyarlayalım. Bizim bu konudaki ilk önerimiz yerli araba kullananların %15 daha ucuza benzin kullanması veya yine yerli bilgisayar kullananların interneti %15 daha hızlı kullanması.

Bu örnekler biraz komik geldi değil mi? Peki yerli üretim yapmayalım mı?

Elbette yapalım ama iki şartla:

a) Ekonomik olarak anlamlı olsun yaptığımız üretim
b) Dünya ticaret örgütü yasalarına uyumlu ve uzun vadeli-sürdürülebilir-vizyoner bir stratejimiz olsun

Bunun için öncelikle tarife üzerinden verilen destek hemen kaldırılmalıdır (zaten meburen bir süre sonra kaldırılacak, bunu Enerji Bakanlığı da biliyor, dünyanın diğer tüm ülkelerinde olduğu gibi). Daha sonra verilecek destekler yerli güneş panelini kullanacak olanlara değil, direkt yerli güneş panelini üretecek olanlara aktarılmalı.

Bu konuda Solarbaba platformu olarak bir mini anket yapmıştık ve iki seçenekli soru sormuştuk mevcut üreticilere:

A) Tarife üzerinden destek devam etsin (sadece 5 yıl destek süresi, hatırlayalım tekrar)

B) Size SSK, Gelir Vergisi konusunda uzun süreli muafiyetler gelsin, ek olarak ucuz elektrik kullanma ve ucuz arazi kiralama gibi bir şansınız olsun. (Ülkenin hangi bölgesinde üretirseniz üretin)

Hepsi istisnasız (B) seçeneğini seçtiler.

Türkiye’nin bugünkü önceliği kristal güneş paneli üretimi olamaz, inverter üretimi de olamaz. Öncelikle konstruksiyon konusunda tüm kalıp-patent vs. çalışmalarını yapıp burada %100 yerli ürün geliştirmeliyiz, zaten demir-çelik ve alüminyum güçlü olduğumuz sektörler. Benzer çalışmayı yine güneş takip sistemlerinde, güneş enerjisi performans takip ve simülasyon yazılımlarında çok rahatlıkla yapabiliriz.

Güneş paneli üretiminde ise ancak yeni teknolojilere yatırım yapmak mantıklı ve rekabetçi bir sonuç almamızı sağlar. Yeni nesil ince film güneş panelleri (bilhassa CIS ve organik) ana ilgi alanı olabilir.

Kristal güneş paneli üretiminde tek bir şansımız olabilir, o da örneğin Şişecam-Vestel gibi iki ArGe yeteneği yüksek üretici firmanın yapacağı ortaklık ile güçlü bir dünya markası üretmek! Bu iki firmanın işbirliği yetmez, üretim için harcayacakları paranın kat ve kat fazlasını pazarlama-marka yaratmak için harcamaları lazım. Devletin de en azından bir süre desteği şart.

Binbir zorlukla üretim ve arge yapan firmaların devletten bir başka beklentisi de ürünlerin sertifika alabileceği laboratuvarların Türkiye sınırları içinde olması.

11) 100kW’a kadar olan tüm sistemler AG üzerinden bağlanmalı
Üzerinde çok fazla yorum yapılacak bir öneri değil aslında. Bu konuda TEDAŞ içindeki çok değerli mühendisler bile bu konuyu savunan sunumlar ve akademik yayınlar yaptı. Bunun mümkün olduğu ile ilgili bir teknik çalışma (TEDAŞ tarafından yapılan) web sayfamızda mevcur. Neden 11 kW ile sınırlı, anlamak mümkün değil. Dünyanın birçok ülkesinde 100kW ve üstü AG (Alçak Gerilim) bağlantı yapılıyor küçük-ortak ölçekli güneş elektriği santrali kurulumlarında. Konuyu yine de son kez konusunda uzman elektrik-elektronik mühendisleri ve dağıtım şirketleri ile tartışmak lazım. Belki bu konu başlığı altına, diğer birçok ülkede istenmeyen ancak tek Türkiye’de istenen koruma röleleri gibi teknik detayları da eklemek iyi olur önümüzdeki günlerde. Konu hep ifade edildiği gibi can sağlığı ise Amerika’lının da canı can, Alman’ın da canı can dünyada.

Bir önemli nokta da, küçük yatırımcının yapacağı ve AG üzerinden bağlanacak sistemler için bürokratik sürecin ve içeriğin hafifletilmesi ve kolaylaştırılmasıdır. 5-10 kW için istenen belgeler ile 1MW için istenen belgeler arasında bu gün itibariyle hiçbir fark yoktur.

12) Mevzuat değişiklikleri, yeni yönetmelik ve tebliğler sektör temsilcileri ile hazırlanmalı
Bu konuda ciddi bir sorun var, temel yasalar dışındaki tüm yasal mevzuatı (yönetmelikler)  EPDK hazırlıyor, sonra Enerji Bakanlığının ve diğer kurumların kucağına bırakıyor. Bunun en son örneğini lisanssız elektrik üretimi yönetmeliğinde yaşadık. Sektördeki hiçbir sivil toplum örgütünün, platformun, şirketin önerileri kaile alınmadı ve bildikleri gibi çıkardılar yönetmeliği. Güneş enerjisi konusunda hiçbir tecrübesi olmayan şahısların kaleme aldığı bu metinler çok büyük sorunlara sebep olmaktadır.  Zaten bu kadar öneri yapmamız ve muhtemelen sektördeki arkadaşlarımızın bunun daha 2-3 katı kadar yeni teklif/revizyon getirme istekleri bunun en büyük kanıtını oluşturmaktadır.

Örneğin “ikili sözleşme yapmak yasaktır” maddesini kim yazdı? Sebebi nedir?
%50 öztüketim zorunluluğunu kim, neden kaldırdı? Amaç nedir?
Yasada olan güneş ölçümü zorunluluğu kimin fikri? Sebebi nedir?

Bu metinleri yazan arkadaşlarla bir açık oturumda, sektörün de katılımıyla bir araya gelme şansımız var mı? Belki haklı gerekçeleri var, bunları bilmek hakkımız değil mi?

Bu yönetmelikler ve tebliğler güneş enerjisi sektörünün büyümesi için mi çıkartılmakta, yoksa önünü kesmek ve küçük-büyük yatırımcıya binbir zorluk çıkartarak onları soğutmak/uzaklaştırmak için mi? Yasal mevzuatın içeriği “biraz” farklı olsaydı bugün kurulu güç 15-20MW mı olurdu, yoksa GW kulübünün üyesi olmuş muyduk çoktan?

Aslında çok defa belirttiğimiz gibi güneş enerjisi için tamamen ayrı bir yasa-yönetmelik-tebliğ üçlemesi yaratılmalı. Tüm enerji kaynaklarını tek bir torba yasa-yönetmelik-tebliğ altında toplamak işin doğasına aykırı ve şu anda da görüldüğü gibi pratik uygulamalarda büyük sorunlara yol açıyor.

13) Elektrik depolama için özel destekler çıkarılmalı
Biz Türkiye’de hala teşvikler yeterli mi diye tartışırken, dünyanın birçok ülkesinde teşviksiz güneş enerjisi yatırım modelleri gündeme gelmeye başladı.

Bunların başında güneşten üretilen elektriğin depolanması geliyor. Bu konuda dünyanın en büyük güneş enerjisi fuarı ve etkinliği olan Intersolar’da bir ilk yaşandı 2014 yılında ve elektrik depolama için özel bir bölüm ve salon ayrıldı. Almanya tarihinde ilk defa verilen “depolama” desteğinden yararlananların sayısı da çok kısa bir sürede 4.000 adete ulaştı.

Güneş ve rüzgar enerjisi yatırımlarının karşısında olanların bugüne kadarki en büyük iki argümanı hep şunlardı:

1) Üretim maliyetinin yüksek olması (bunu dillendirenlerin sayısı nihayet azaldı)
2) Rüzgarın ve güneşin ne zaman, ne kadar  elektrik üreteceğinin belli olmaması. Gerçi güneş bu konuda rüzgara göre daha avantajlı, en çok elektriği çok yüksek ihtimal ile yaz mevsiminde ve öğlen saatlerinde üreteceğimiz belli. Dolayısı ile aynı zaman diliminde  iklimlendirmeden dolayı gelen yüksek talebi karşılamak için güneş enerjisi ideal bir kaynak

Ancak ülke genelinde kurulum sayısı ve gücü arttıkça, depolamanın da önemi artacaktır.

Dünyad şu anda bu konuda yapılan ArGe çalışmaları li-ion piller üzerine yoğunlaşmış gibi gözükse dahi (elektrikli arabalardan dolayı), birçok yeni teknolojiden birinin de süpriz yaparak ipi göğüslemesi gayet muhtemel. Unutmayalım ki, minimum ağırlık ve hacim içine maksimum miktarda elektrik depolama tek güneş enerji sektörü için değil, tüm taşınabilir elektrikli aletler ve elektrikli arabalar için de çok büyük bir öneme sahiptir.  Alınan patent ve ilk ticari ürünlere baktığımızda Japon şirketlerinin önderliğini gözlemlemekteyiz.

Güneş enerjisindeki elektrik depolamanın farklı uygulama alanları olacaktır. Kişisel (evsel) uygulamalarda tüketimin tamamı kadar üretim yapıp, işin içine depolamayı da katarak şebekeden bağımsız bir yaşam mümkün olacaktır. Türkiye’de (verimsiz ve pahalı akü sistemleri ile) bunun yüzlerce örneği zaten mevcuttur.

Bir başka avantaj da güneş elektriğini elektriğin ucuz olduğu saatlerde depolayarak, elektriğin pahalı olduğu saatlerde kullanmak veya yüksek fiyata şebekeye satmak olacaktır.

Daha büyük santral ölçekli (MW seviyesinde) uygulamalarda da dünyada protip sistemler şebeke bağlantılı olarak devreye alınmıştır. 1MW ve üstü güneş(ve rüzgar) santrallerinde ekonomik bir depolama sisteminin geliştirilmesi dünya genelinde yeni bir enerji devrimini gündeme getirecek ve mevcut tüm dengeleri değiştirecektir.

İşte bu yüzden Türkiye kısıtlı olan tüm ArGe gücünü ve sermayesini tamamen elektrik depolama teknolojilerine aktarmalı, bu konuda gerekirse beyin gücü transferi de yaparak ilgili  araştırma merkezlerini çok acil olarak kurmalıdır. Elektrik depolamada sahip olacağımız teknoloji ve know-how, yüzlerce firmanın ürettiği kristal güneş panelini Türkiye’de üretmekten kat ve kat daha stratejik, katma değeri çok daha yüksek olacaktır.

14) Kamu ihaleleri için örnek şartname hazırlanmalı, marka-şirket-teknoloji işaret eden ihaleler iptal edilmeli.

Türkiye güneş enerjisi sektörünün güdük gelişiminde son 1-2 yıl içinde kamu kurumlarının yaptığı güneş elektriği ihaleleri önemli bir yer tutmaya başladı, öncelikle kalkınma ajanslarının desteğini alarak ihaleye çıkan bu kurumların önümüzdeki yıllarda elektrik fiyatının daha yükselmesi, güneş enerjisi sistemlerinin anahtar teslim fiyatının daha düşmesi sebebiyle normal piyasa koşullarında bu tip alımlara devam etmelerini ümit ediyoruz.

Ancak bugüne kadar yapılan ihalelere baktığımızda oldukça sorunlu bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz.

Öncelikle dünya piyasasında görülmedik anahtar teslim kurulum fiyat tekliflerini gördük (0.70 EUR/Watt mertebesinde). Normal kalitedeki ürünlerle ve mevcut bağlantı/bürokratik süreç maliyetleri ile bunun mümkün olmadığını sektörde faaliyet gösteren düzgün ulusal ve/veya uluslararası tüm güneş şirketleri bilmektedir. Ancak kamu ihalesi mevzuatına göre en düşük fiyatı veren ihaleyi kazanmaktadır.

İhale şartnamesine göre sistem kurulacak mı?
Kim denetleyecek?
Vaat edilen elektriği üretecek mi?
İlk fırtınada paneller uçacak mı?
İhaleyi kazanan firmanın tecrübesi nedir?
Neden illa 250W polikristal panel?
Önerilen ürünlerin üreticisi hala ayakta mı, yoksa çoktan iflas mı etmiş?

Bu ve benzeri soruların cevabı maalesef yok. Başka bir problem de sistem performansı. Bir PV sisteminde eninde sonunda önemli olan tek bir unsur vardır. Güneş enerjisinden mümkün olduğu kadar çok, mümkün olduğu kadar ucuza ve mümkün olduğu kadar sorunsuz (20-25 yıl) elektrik üretmek. (Bu üçünden herhangi biri öncelikli değildir)

Bunun da çok basit bir denetleme mekanizması vardır, devlet kurumlarının bu sistemlere verdikleri paralar sonuçta bizlerin cebinden çıkmakta. Bunun karşılığında tek bir şey talep etmemiz doğal hakkımız sanırım: Tüm kamu kurumlarının bahçesinde, arazisinde, çatısında kurulan güneş elektriği sistemlerinin günlük-aylık-yıllık performanslarını online olarak herkes takip edebilsin. Eğer ortada bir usulsuzluk, yanlış mühendislik, hırsızlık vs. yoksa buna kimse itiraz etmez herhalde?

Bir de ihale şartnameleri konusunda yine sektörel bir çalışma yapılıp, marka-teknoloji-şirket işaret etmeyen genel ve daha basit bir metin oluşturmak gerekiyor. Aslında kurulu güç üzerine değil de talipli şirketlerden TL/kWh üzerine yapılacak ihaleler bu sorunu tamamen çözer, ve gerçekten mühendislik altyapısı, finansal gücü yüksek olan şirketler teklif verirler (hatırlayalım: 3. teklifimiz ikili sözleşmenin serbest bırakılması üzerine idi)

15) %100 öz tüketim modelinde sistemin kurulumu dağıtım şirketine sadece “bildirilmeli”

Önerdiğimiz bütün maddelerin birbiri ile direkt organik ilişkisi var, bu da onlardan biri. Eğer bir gerçek veya tüzel kişilik güneşten ürettiği elektriği, sistemin tüm ömrü boyunca TAMAMEN tüketecekse, şebekeye 1kWh elektrik bile vermeyecekse, üstelik bunu hukuki olarak taahhüt ediyor ve teknik olarak da bunun altyapısını kuruyorsa, bu sistemin ne kadar lisanssız elektrik üretim yönetmeliğine tabii olduğunu her açıdan sorgulamak lazım.

Bizim önerimiz, tüm gerekli teknik şartnamelere uyarak bu tip %100 otonom sistem kuranlar, sistemi işletmeye aldıklarını sadece bölgelerindeki dağıtım şirketlerine online olarak bildirsinler. Bu bildirimde özet proje detayları ve uygulamayı yapan mühendislik firmasının bilgisi yer alsın.

Eğer boş bir araziye kurulan 1MW santral için istenilen bürokratik süreç aynen burada da talep edilecekse, kimse yasal başvuruları yapmaz ve ekonomik fizibiliteyi yakaladıkları anda hiçbir kurumdan izin almadan kurulum yaparlar. Türkiye’de bu tip “korsan” PV sistemlerinin kurulu gücünün 4-5MW’ı çoktan geçtiğini tahmin ediyoruz.

16) Güneş panellerinin KDV’si belli bir süre %1 olmalı
Ülkemizde normal katma değer vergisi %18’dir. Lüks tüketime tabi olan ürünler için bu değer özel tüketim vergisi adı altında artar (ÖTV). Halkın yararına olan ve tüketilmesi teşvik edilen ürünlerin de KDV’si %8, %1 gibi değerlere düşürülür ve böylece vatandaşın bu ürünleri daha ucuza alması temin edilir.

KDV’si %1-%8 olan yani halkımızın rahatça ulaşması, satın alması istenen birkaç ürüne bakalım birlikte (Kaynak: Gelir İdaresi Başkanlığı, www.gib.gov.tr)

Kurşun kalem, dondurulmuş hayvan sperması, kullanılmış araba, asansör, dizel jeneratörler, buhar ve su türbinleri, beton pompaları, kravat ve kemer, pırlanta…

KDV indirimi aylar süren yasal mevzuata, meclis toplantılarına, EPDK-YEGM-TEDAŞ vs. gibi kurumların yönetmelik, tebliğ çalışmalarına tabi değildir, tek bir bakanlar kurulu ile karar alınabilir.

Bunlar gibi “Enterasan” birçok ürün ve hizmetin KDV’si düşürülmüşken çok acil olarak bakanlar kurulundan güneş panellerinin KDV’sini en az 4-5 yıl boyunca %1’e düşürmesini bekliyoruz. Herhalde vatandaşımızın DAHA ucuza güneş enerjisinden yararlanmasını, bizden çok daha fazla siyasi idare isteyecektir!

Güneş enerjisinin yaygınlaşmasından kazanacakları bedel, KDV kaybından belki onlarca kat daha fazla olacaktır. Daha sonra tekrar kademeli olarak KDV miktarı yükseltilebilir.

KDV bedelinin %1’e düşürülmesi anahtar teslim güneş enerji sistemi maliyetlerinde yaklaşık % 6-7’lik önemli bir indirim sağlayacaktır.

Ek not: Güneş paneli ölçü birimi TUIK web sitesinde hala KG olarak gözükmektedir, güneş panellerinin birimi ağırlık değildir. W olarak değişmesi gerekiyor acilen. İsmi de güneş pili değil, güneş paneli.

17) Kentsel dönüşüme güneş enerjisi entegre edilmeli, gölge problemi mevzuata girmeli.

Şehircilik ve çevre bakanlığı ile TOKİ’nin birçok resmi açıklamasında kentsel dönüşüm programı kapsamında ülke genelinde yaklaşık 7 milyon konutun yıkılarak yenileneceği belirtildi. Bunun ilk örneklerini de başta büyükşehirler olmak üzere ülkenin birçok şehrinde görmeye başladık.

Bu konudaki mevcut mevzuatın içine eklenecek tek bir cümle ise, güneş elektriği sektörünün kaderini değiştirebilir: “Tüm yeni binaların çatısına minimum 2kW kurulu gücündeki bir sistem entegrasyonu mecburidir.”

2kW’lık bir sistem yaklaşık 20-25m2 yer kaplar, dolayısı her tür apartmanın çatısında kendine çok kolay yer bulur. Maliyeti de yaklaşık olarak 4.000 USD civarındadır, dolayısı ile her müteahhitin bütçesinde kendine çok kolay yer bulur.

Bu güçteki bir sistemin üretimi, apartman için çok büyük bir katkı sağlamasa dahi, 7 milyon binanın üzerine kurulacak mini GES’lerin kümülatif toplam gücü 14GW olacaktır. İişte bu çok etkileyici bir rakamdır, Türkiye ekonomisine ve enerji bağımsızlığına çok büyük katkı sağlar.

Ancak bu tip uygulamalarda başka bir sorun da “güneşlenme hakkıdır”. Birçok batı ülkesinin mevzuatında olan bu yaklaşım güneş enerjisi için çok önemlidir. Boş ve uzak arazilere kurulan PV santrallerinde böyle bir sorunla karşılaşma ihtimali düşük iken, şehir içi ve yakınındaki uygulamalarda ciddi bir sorun olabilir yakın gelecekte.

Düşünün ki çatınıza 1MW gücünde bir sistem kurmuşsunuz, yaklaşık 3-3.5 milyon TL para harcamışsınız ve tek hedefiniz güneşten mümkün olduğu kadar çok elektrik üretmek. Ancak güney cephenize yapılacak çok katlı bir apartman bir anda yıllık performansı %30-40 oranlarında düşürebilir, bu da artık zarar edeceğiniz anlamına gelir.

Farklı yüksekliklere sahip binaların (özellikle konutların) yanyana dizildiği ve dolayısı ile birbirini gölgelediğ çok ender ülkelerden biridir Türkiye. Güneşlenme hakkı mutlaka literatüre girmeli ve önümüzdeki yılarda ilgili mevzuatların değişmez bir maddesi olmalıdır.

18) Potansiyel tüm kullanıcılara, medya ve kamu kurumları ile siyasetçilere eğitim verilmeli

Ülkemizin en temel problemi olan eğitim eksikliği ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma, maalesef güneş enerjisi sektörü için de bir istisna değil.

kWh ile kW arasındaki farkı bilmeyen enerji muhabirleri, 1 MegaByte güneş santrali kurmak isteyen yatırımcı ile 2005 yılının rakamlarını referans alarak “Güneş enerjisi çok pahalı” diyen siyasetçi aynı eşkenar üçgenin kenarlarını oluşturuyor.

Maalesef bu bazen bilinçli, bazen bilinçsiz bilgi kirliliği, güneş enerjisi yatırımlarının kaplumbağa hızı ile olsa da nihayet ivmelenmeye başladığı ülkemizde artan şekilde devam ediyor.

Burada sektörün kanaat önderlerine, sivil toplum örgütlerine ve konuya hakim akademisyenlerine büyük görev düşüyor.

Bizim önerimiz bünyesinde üniversiteler-devlet kurumları ve özel sektör temsilcileri olan tek dernek GÜNDER’in master bir eğitim programı kurgulaması.

Herhangi bir istisna olmadan Türkiye’deki tüm şehirler bir “roadshow” kapsamında ziyaret edilir ve standart tek günlük bir bilgilendirme etkinliği düzenlenir. Her etkinlik kapsamında daha önce basılmış olan “En Çok Sorulan 100 Güneş Sorusu ve Cevabı” temalı kitapçık mümkün olduğunca çok bireye/kuruma ulaşacak şekilde dağıtılır. Bu çalışmayı Solarbaba platformu olarak bu yaz bitireceğiz ve GÜNDER ile paylaşmaktan da mutluluk duyarız. Aynı çalışma elektronik ortamda da sürekli güncellenir ve vatandaşın kendi bölgesinde güneşten ne kadar elektrik üreteceği, ne kadar para kazanacağı/tasarruf edeceğini gösteren bir mobil applikasyon ile birlikte bedelsiz kullanıma açılır.

Her şehrin belediyesi, ticaret-sanayi odası ve üniversiteleri ile ortak planlanacak bu konferans zincirinin, bilgi kirliliğini önemli ölçüde minimize edeceğini düşünüyoruz. Solarbaba platformu olarak da böyle bir çalışmanın içinde yer almaktan büyük bir keyif alırız.

Sektör için ayrı bir öneme sahip olan basın kurumları ile finans kurumları da yine benzer başka bir çalışma kapsamında mutlaka bilgilendirilmeli, zira benzer zihin karışıklığı onlarda da mevcut.

En önemlisi ise bürokratlar, siyasi iktidar ve muhalefet ile yapılacak toplantılar olacaktır. TBMM bünyesinde güneş enerjisi konusunda bilgi sahibi olan milletvekili yok denecek kadar azdır. Güneş enerjisinin ülkenin makro ekonomisi ve bağımsızlığı için ne kadar önemli bir rol oynayacağı, bilhassa bu gruba detaylı bir şekilde aktarılmalıdır.

20) Dağıtım Şirketleri, Kamu ve Güneşçiler Biraraya Gelip Çözüm Üretsinler.

Güneş elektriği sistemlerinin son 1-2 yılda tarihinin en düşük seviyesine gelmesi ile birlikte dünya genelinde şimdilik göreceli sessiz ama bir o kadar da uzun ve sancılı olacak bir mücadelenin startı verilmiş oldu.

Türkiye’de bir süre öncesine kadar tamamen devlete ait olan dağıtım şirketleri, bölge bölge özelleştirilmiş ve şu anda 21 adet farklı özel şirket son kullanıcıya elektrik dağıtım ve satış hizmetini vermektedir.

Güneş enerjisinin her zaman vurguladığımız gibi ekonomik ve teknik olarak en avantajlı olduğu alan, üretim ve tüketimin aynı fiziksel alanda gerçekleştiği uygulamalardır.

İşte tam bu noktada dağıtım şirketleri ile güneş enerjisi karşı karşıya gelmektedir, çünkü kendi elektriğini güneşten üreten her gerçek veya tüzel kişilik (ev-otel-site-hastane-avm-fabrika), artık ürettiği kadar elektriği bölgesindeki dağıtım şirketinden almayacaktır.

Hele bir de önümüzdeki 3-4 yıl içinde elektrik depolamanın daha ucuzlaması ve daha uzun ömürlü olması ile birlikte evsel sistemlerden başlayarak tüm elektrik ihtiyacını güneşten (ve diğer temiz enerji kaynaklarından) sağlayan uygulamalar görmeye başlayacağız. Bu, dağıtım şirketine olan ihtiyacın tamamen kalkması anlamına geliyor.

Dolayısı ile milyarlarca USD vererek, o bölgenin uzun süreliğine dağıtım hakkını kazanmış olan firma, kendi bölgesinde kurulan her bir GES nedeniyle daha az elektrik satacaktır.

Halbuki bir dağıtım şirketinin kar etmesi için yapabilecekleri son derece sınırlıdır:
1) Elektrik fiyatına zam gelmesi (Serbest bir ekonomi olmadığı için son kullanıcı fiyatlarını devlet belirliyor hala)
2) Birim tüketicinin daha çok elektrik tüketmesi (Enerji verimliliği projelerini hangi dağıtım şirketi sever?)
3) Elektrik tüketen yeni aboneler (Yeni konut projeleri dışında zor)

Güneşçiler ile dağıtım şirketlerinin arasındaki çatışmalar Amerika’da her geçen gün şiddetlenmektedir, benzer bir süreç Avrupa’da yaşanmaya başladı ve nihayet bir süre sonra Türkiye’de de benzer bir tablonun oluşacağı çok aşikar.

Burada çok geç olmadan devlet babanın olaya şimdiden müdahil olup, düdüğünü takıma göre değil, pozisyona göre çalan adil bir hakem kimliğini üstlenmesi gerekiyor.

Lisanssız elektrik üretim yönetmeliğine bağlı uygulamalarda daha şimdiden (henüz kurulu gücümüz 15-20MW) birçok dağıtım şirketinin her tür engellemeyi yaptığı ile ilgili Türkiye’nin birçok bölgesinden çok farklı duyumlar aldık. Bunların önemli bir bölümü Enerji Bakanlığına da iletildi. Nasıl bir çözüm üretecekler, bilmiyoruz.

Acil önerimiz enerji kamu kurumları, güneş enerjisi şirketleri ve dağıtım şirketlerinin 1-2 günlük bir çalıştay yaparak ortak bir paydada buluşmaya çalışması. Aksi taktirde dağıtım şirketleri düşündüklerinden çok daha kısa bir süre sonra çok büyük zarar etmeye başlayacaklar, ve zararlarının büyüklüğüne paralel olarak güneşin önünü kesmek için ellerinden gelen her tür çabayı göstereceklerdir.

21) Devlet gölge etmesin, başka ihsan istemeyiz.

Solarbaba’nın 21. önerisi ve son isteği Devlet Baba ile ilgili.

Dünyada hiçbir ülkede benzeri olmayan garip uygulamaları lütfen acilen kaldır Devlet Baba, sana hiç yakışmıyor bu yasakçı, engelleyici yaklaşım (çatılarda belediye onayı, güneş ölçümü,ikili sözleşme yasağı, kWh üzerine mahsuplaşma yasağı ve diğer onlarcası)

Artık güneş enerjisi bildiğin gibi değil, hem ucuzladı hem verimliliği arttı. Üstelik bu eğilim önümüzdeki senelerde de devam edecek.

Güneş enerjisinin ülkemizde hızla yaygınlaşmasından, inan bize en çok sen maddi ve manevi fayda göreceksin Devlet Baba.

Cari açığın gerçekten düşecek. Üstelik kaynak %100 sende. Ne güzel değil mi?

İstihdam yaratacaksın (Tüm enerji türleri arasında MW başına EN ÇOK işi güneş enerjisi yaratır)

Enerji bağımsızlığına doğru güçlü ve büyük bir adım daha atacaksın.

Merkezi bir enerji üretim modelinden daha güvenilir dağıtık bir altyapıya geçeceksin.

Pazar büyüdükçe yerli teknolojilerin, üstelik de sen destek vermeden, arttığını göreceksin

Güneş enerjisi çekici, seksi bir konudur. Gerçekten destek verdiğin zaman çok iyi PR yapabilirsin. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında. Kullan bunu.

Bak güneş kollektörlerine (güneşten sıcak su üretimi) hiçbir destek vermedin, hiçbir kanun-yönetmelik yok, herkes bildiği gibi uygulama yapıyor kimseden onay almadan. Güneş aynı güneş, var mı yok mu diye ölçen de yok, 15 farklı kamu kurumundan izin almaya çalışan da yok.

Sonuç ne mi oldu: Yerli güneş kollektörü üretiminde dünya ikincisiyiz, güneş kollektörü kullanımında yine dünya ikincisiyiz. 25 milyon m2 kurulum yapıldı.

Biliyoruz, bizim can sağlığımızı vs. düşünüyorsun. Bırak biz düşünelim bunu, sen sadece işini hatalı yapanı en hızlı şekilde, en ağır şekilde cezalandır yeter.

Özetle senden tek bir şey istiyoruz Devlet Baba : “Gölge etme başka ihsan istemem”

Kaynak: Solar Baba


Yorum Yaz
Ad Soyad :
E-mail :
Yorum :

Green Pi Enerji

EcoGreen | Biyokütle - Biyogaz - Güneş Enerjisi Santralleri



   GÜNCEL ENERJİ KÖŞE YAZILARI

   TÜM ENERJİ KÖŞE YAZARLARI VE YAZILARI>>

LANGUAGE SELECT:

  • Turkish
  • English

HABER KATEGORİLERİ

ENERGY SEARCH

Enerji Sektörü İş İlanları & Kariyer

Enerji Kütüphanesi



WhatsApp chat