Kategori : ENERGY AGENDA NEWS - Tarih : 30 April 2013
DÜNYA üzerinde kullana-bileceğimiz enerjinin üç kaynağı vardır:
1- Güneş, 2- Jeotermal, 3- Nükleer. Fosil yakıtları yaktığımızda, yakıtı oluşturan fosilin yaşarken güneşten aldığı enerjiyi kullanırız ama fosil yakıt için güneş enerjisi demeyiz. (Dolayısıyla ‘yenilenebilir’ de değildir.) Yenilenebilir enerji tarif edilirken, enerji kaynağının biz kullandık diye bir zarar görmemesinden söz edilir. Yani o enerjiyi biz kullansak da kullanmasak da ‘kaynak’ enerji üretmeyi sürdürecektir. Güneş, rüzgâr ve dalga enerjisinde olduğu gibi…
Bu konuda en önemli çarpıklık, biyo-yakıt ile başladı. Önce gübreden, sonra tarımsal atıklardan ve son olarak da yakıt amaçlı üretilmiş endüstriyel bitkilerden biyo-gaz ve biyo-dizel gibi ürünleri “ekonomik” bulan yatırımcılar söz konusu yöntemleri SEKTÖR haline getirdiler…
Niye bunları anlattım?
1- Yakma işlemine dayalı hiçbir yöntem yenilenebilir değildir!
2- Hele tarım alanlarının, insan kalabalıklaşması, endüstriyel işgal ve kirlilik gibi nedenlerle hızla azaldığı bir ortamda yakıt üretmek için ‘tarım’ adı altında bitki üretmek, içler acısı bir haldir!
Kavram meselesi
Yakma işlemi ‘yenilenebilir’ bir süreç olmadığına göre; gerek fosil yakıtları, gerekse gübreleri ve bitkileri yakmak da yenilenebilir değildir. Kamu, bu tür konuları bir otorite aracılığı ile yönetir.
Kamu otoritesi, toplumu (hatta tüm dünyayı) ilgilendiren konularda faaliyet göstermek isteyen birisi çıkıp da, fabrikasında, sırf canı istiyor diye, gerekli imkânları sağlayıp atom bombası yapmaya kalkmasın diye vardır! Her faaliyeti yapmak için ilgili ‘kurumdan’ izin almak gerekir. Bir toprak ağası düşünün; canı yüzmek istedi diye, arazi onun diye ortasına gölet yapamaz, arazisini asfaltlayıp havaalanı da yapamaz… Konunun uzmanı otorite, bir projeye ‘yenilenebilir enerji tesisi’ izni (ya da ruhsatı) verirken yakmanın nasıl bir yenilenebilirlik olduğunu –en azından- kendisine açıklayabilmelidir.
Kamusal hizmet içeren liman, okul, hastane ve elektrik santrali gibi projeler, nerede, ne büyüklükte ve hangi teknik özelliklerde kurulacağını OTORİTE belirler… Bu tür işletmelerin yapımı ve işletmesi de LİSANSLANDIRILIR! Bu lisans için yatırımcılar, girişimciler yarışa girerler… Mesela; EPDK, 1 Kasım 2007 tarihinde, Türkiye genelinde rüzgâra dayalı Yenilenebilir Enerji Santralı ihalesi yaptı. Şartları yerine getiren birçok girişimci, elindeki arazi için LİSANS almayı başardı. Bu lisans ihalesinde başvuru süreci sadece 24 saat sürmüştü!
O tarihte, rüzgâr gibi gerçek anlamda ‘yenilenebilir’ olan bir enerji türü için; ihale düzenleyen otorite vardı…
Peki ama, şimdi canı isteyene, istediği yerde, istediği şartlarda ihalesiz yenilenebilir enerji tesisi kurma izni verilecek aşamaya nasıl gelindi?
Enerjinin hayvani boyutu
İthal sığırların, iç piyasaya sürülmek için doldurulduğu depolarda, maliyetleri düşürmek için vahşet denilecek şartlarda bekletildiğini anlatmaktan sıkılmadım! Ama bu depoların işletmecilerini, ithal ettikleri ucuz et kadar bekletilen hayvanlardan elde edilen gübre de iştahlandırabilir.
Yüzbinlerce hayvanın onbinlerce ton gübresini ‘yenilenebilir’ kavramının çarpıtılması sayesinde alınacak lisans ve ruhsatlar ile yakıta dönüştürmek, birilerinin ‘petrol şeyhi’ rüyası görmesine yol açabilir.
Ama bu rüya; tarım için, çevre için ve insanlık için kâbustan başka bir şey değildir!
Kaynak: Enerji Enstitüsü