Kategori : ENERGY AGENDA NEWS, ENERGY EFFICIENCY NEWS - Tarih : 21 March 2022
WWF-Türkiye, doğanın uyanışı sayılan 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde geçtiğimiz yaz yaşadığımız büyük orman yangınlarının doğa ve insan üzerindeki etkilerini anımsatarak “Akdeniz Bölgesi’ndeki Büyük Orman Yangınlarının Ekolojik ve Sosyo-Ekonomik Etkileri” raporunu açıkladı.
Rapor değişen iklimsel ve toplumsal koşullara bağlı olarak ölçeği, şiddeti ve sıklığı artan yangınlara yönelik yaklaşımlarımızı, güncel gerçekler ışığında hızla gözden geçirerek geliştirmemiz, önleyici tedbirleri almamız ve hazırlıklı olmamız gerektiğine dikkat çekiyor.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), 2021 yazında ülkemizde yaşanan tarihi orman yangınlarını takiben Natura Doğa ve Kültür Koruma Derneği’nden bir grup akademisyenin işbirliği ile hazırlanan “Akdeniz Bölgesi’ndeki Büyük Orman Yangınlarının Ekolojik ve Sosyo-Ekonomik Etkileri” konulu raporu 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde kamuoyuna sundu. Rapor, 2021 yazında meydana gelen büyük yangınların yol açtığı ekolojik ve sosyo-ekonomik etkileri inceliyor. Yangın öncesi, sırası ve sonrasına dair önerilerde bulunuyor. Toplumların ormanlara yönelik ilgisini arttırmak amacıyla, 21 Mart 1971 tarihinde, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından kabul edilerek, doğada yeni bir yeşerim döneminin başlangıcı sayılan 21 Mart Dünya Ormancılık Günü, 1975’ten bu yana ülkemizde de kutlanıyor.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, tarihi orman yangınları nedeniyle derinden sarsıldığımız 2021 yazının hem çaresiz hissettiğimiz hem de birbirimize kenetlendiğimiz bir dönem olduğunu hatırlattığı açılış konuşmasında, el ele vererek, yangınla mücadelede gösterdiğimiz seferberliği yangınları önlemek için göstermenin birlikte mümkün olduğunu vurguladı.
Bir Akdeniz ülkesi olan Türkiye’de son 20 yılın istatistiklerine göre her yıl ortalama 2-3 bin orman yangını çıkıyor ve yaklaşık 7-8 bin hektar alan yanıyor. Bu yangınların her yıl ortalama 1-2 tanesi büyük veya tek başına en az 5 bin hektar alanı etkileyen, bir başka deyişle mega yangın. 28 Temmuz 2021’le başlayan 15 gün içinde, 54 ilde, 250’nin üzerinde orman yangını meydana geldi ve bu yangınlardan yaklaşık 150 bin hektar orman alanı etkilendi. Büyük yangın sayısı ise 16 oldu. Tarihimizin en büyük örnekleri olarak kayıtlara geçen bu yangınların, yalnızca doğa (bitki örtüsü ve yaban hayatı) üzerinde değil, yöre insanı üzerinde de sosyal, ekonomik, psikolojik etkileri oldu. Yangınlarda 13 kişi yaşamını yitirdi; köyler ve kırsal yerleşim alanları boşaltıldı.
Son 20 yılda yanan alanların toplamına eşit olan bu büyük yangın dalgasından en çok etkilenen iller Antalya (82 bin ha) ve Muğla’ydı (62 bin ha). Antalya’nın Manavgat, Alanya, Akseki ve Gündoğmuş ilçelerine bağlı 56 köy ve mahalle ile Muğla’nın Bodrum, Milas, Seydikemer, Köyceğiz, Marmaris, Kavaklıdere, Menteşe, Yatağan ve Dalaman ilçelerine bağlı 107 köy/mahallede toplam 8.376 çiftçiye ait, 49.200 dekar ekili/dikili üretim alanı ve 565 dekar örtü altı üretim alanı yangınlardan etkilendi. Toplam 265 büyükbaş, 3.994 küçükbaş, 30.462 kanatlı hayvan yok oldu. 1.891 alet-makine, 954 ton depolanmış ürün kullanılamaz hale geldi, 9.535 tarımsal yapı etkilendi. Yörede kızılçam ormanlarına bağlı olarak yapılan arıcılık ve yerel/ulusal ekonomi için önem taşıyan coğrafi işaretli Marmaris çam balı ve Milas zeytinyağı üretimi ile kekik, defne gibi odun dışı orman ürünleri üretimi büyük zarar gördü.
Dr. Sedat Kalem: ‘Ormanlarımızı korumak ancak birlikte mümkün’
“Yanan ormanlarla birlikte biz canlılar da aynı zamanda bir ekosistemin onlarca yıl boyunca biriktirdiği tüm doğal maddi manevi değerlerden ve ormanların sunduğu biyoçeşitlilik, iklim düzenleme, toprak ve su koruma, ruh ve beden sağlığı gibi henüz parayla ölçülemeyen birçok ekosistem hizmetinden de yoksun kalmış olduk” diyen WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Geçtiğimiz yaz yaşadığımız acı tecrübe gösterdi ki; gelecekte ölçeği, şiddeti ve sıklığı artması beklenen büyük orman yangınlarına karşı yeterince hazırlıklı değiliz. 2021 yangınları aynı zamanda yeterli kapasiteye sahip söndürme filosuyla, kendi ayakları üzerinde durabilen bir yapıya ihtiyacımızı da gözler önüne seren bir uyarı niteliğindeydi. Bununla birlikte, başlangıçta hakim olan endişe kısa zamanda örnek bir toplumsal dayanışma seferberliğine dönüştü. Türkiye’den ve dünyadan ulaşan destekler, Tarım ve Orman Bakanlığımızın izni ve Muğla Büyükşehir Belediyesi, sivil inisiyatifler, özel sektör işbirliği ile harekete geçirdiğimiz “kırmızı helikopter” yangın söndürme filosuna katılarak 7 gün içerisinde 57 saat çalıştı, yüzlerce hektar ormanın korunmasına katkı sağladı. Gönüllü veteriner hekimler için sağladığımız ilk yardım malzemeleri ile çok sayıda canlının yarası sarıldı. Toplum olarak ormanlarımızı korumanın “Birlikte Mümkün” olduğunu gösterdik. Ancak muhtemel yeni yangın dalgalarına karşı şimdiden çok daha hazırlıklı olmalıyız.”
Dr. Okan Ürker: “Yanan ormanların geri kazanımında esin kaynağımız doğa”
Yapılan alan çalışması sırasında bölgedeki geleneksel çam balı, zeytin, kekik, defne, adaçayı üretiminin büyük zarar gördüğünü ve Manavgat’a bağlı köylerde konteynerli yaşamın devam ettiğini hatırlatan, Sosyal Çevre Bilimleri Uzmanı Ekolog Dr. Okan Ürker, 2021 yangınlarının afet yönetimi kadar toplum psikolojisinin doğru yönetilmesine ilişkin ihtiyacı da ortaya koyduğunu söyledi. Ürker, şöyle devam etti: “Bölgedeki büyük yangınlardan en çok etkilenen bitki örtüsü 0-1000 metre arasındaki kızılçam ormanları ile maki ve frigana toplulukları oldu. Akdeniz ekosistemlerinin bu baskın bitki örtüsünün yangına uyum becerisi yüksek. Bununla birlikte daha yükseklerdeki karaçam, karaçam-ardıç ormanları ile endemizm oranının yüksek olduğu alpin çayırlar da bir miktar etkilendi. Ancak, iklim değişikliği ve yangın ekolojisi açısından bakıldığında bunların yangına karşı göstereceği uyum potansiyeli kızılçam ve maki kadar belirgin değil. Yangın sonrasında hızla yeşeren bitkiler, ekosistemin doğal rejenerasyon potansiyeli hakkında önemli ipuçları veriyor. Yanan ormanların geri kazanımında esin kaynağımız doğa olmalı. Geniş alanlarda entansif mühendislik çalışmaları yerine mümkün olduğunca doğal restorasyon yöntemleri tercih edilmeli.”
Dr. Yasin İlemin: ‘Yaban hayatı için habitat adacıkları oluşturulmalı’
Başta karakulak olmak üzere bölgenin yaban hayatı üzerine çalışmalar yürüten, Dr. Yasin İlemin de “Büyük yangınlar esnasında yavaş hareket eden türler hariç, birçok sürüngen, kuş ve memeli yangını hissettiği anda sahayı terk etti. Doğrudan yangın ve dumanla zehirlenme sonucu ölen canlı sayısı çok değil; ama en büyük kayıp, yaban hayvanlarının yer değiştirmeleri sırasında insan kaynaklı kazalar ile oldu. Uzun vadede habitat kayıplarının yerine konmaması sonucu da dolaylı yollarla kayıplar artacak. Yangınların sıklığına bağlı olarak, yaban kedisi gibi Akdeniz’de belli bir habitata özelleşmiş türlerin doğal yaşam ortamları tamamen yok olabilir. Bu da türün varlığını tehlikeye sokabilir. Bu nedenle yangın sonrası alanda yapılacak uygulamalar da çok önemli. Restorasyon ya da ağaçlandırma çalışmaları yapılırken yaban hayvanlarının kısa zaman sonra bu alanlara geri döneceği dikkate alınmalı; teşvik edilmeli. Bu amaçla, kendi haline bırakılmış habitat adacıkları ayrılmalı. Çünkü kuşlar, böcekler, memeliler böyle yerleri tercih eder” dedi.
Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu: ‘Akdeniz ormanlarının ve insanın yeniden ayağa kalkma potansiyeli var’
“Orman yangınları genellikle felaketle yüz yüze geldiğimizde farkına vardığımız bir gerçek. Oysa bunun bir öncesi ve bir de sonrası var. Söndürme konusuna verdiğimiz önemi ve gösterdiğimiz titizliği, önleyici çalışmalarda ve yangın sonrası süreçte de göstermeliyiz. Aslında yangınlar karşısındaki başarımız, toplumsal bir bütünlük içinde, yangın öncesinde ve sonrasında yaptıklarımıza ve süreci nasıl yönettiğimize bağlı” diyen Yangın Ekolojisi Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu da şunları söyledi: “Yangınlarla evrimleşmiş Akdeniz ormanlarının ve insanın yeniden ayağa kalkma potansiyeli var. Bunu saha çalışmalarımızda da tespit ettik. Yanan bazı alanlarda hızla başlatılan çalışmalarda ise geniş alanda ağır makinelerle yoğun toprak işlemesine dayalı uygulamalar görüyoruz. Bunlar toprağa zarar verebilir, sürgün veren bitkiler ve topraktaki tohum bankası tahribata uğrayarak biyoçeşitlilik bundan olumsuz etkilenebilir. Tek türe dayalı plantasyonlar, ekosistemi, dış etkilere karşı kırılgan hale getirebilir. Özellikle yanmış kızılçam alanlarında ve makiliklerde harekete geçmeden önce bir süre bekleyerek, yapılacak gözlemlere göre müdahalenin belirlenmesi yerinde olur. Doğal yolla alanda yeterli miktarda fidenin görülmesi halinde, alan kendi seyrine bırakılabilir ya da tohum takviyesi ile alandaki çam varlığının desteklenebilir. Oluşturulacak tür ve habitat çeşitliliği, alanı biyolojik olarak zenginleştirdiği gibi ekosistemin iklim değişikliğine karşı direncini artırır. Bu nedenle her vakanın, sükûnetle kendi özelinde değerlendirilerek en uygun müdahale biçiminin buna göre belirlenmesini öneriyoruz. Raporumuzda da; kızılçam, maki, karaçam, zeytinlik, akarsu vejetasyonu gibi farklı habitatlara yönelik öneriler sunuyoruz. ”
Dr. Sedat Kalem: “Ormanlarımızda koruma hedefi önceliklendirilmeli”
Toplantının kapanışında Avustralya’da yaşanan büyük orman yangınlarından sonra tarihi bir karar alınarak, doğal ormanların kesilmesine son verildiğini hatırlatan WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, 2021 yangınlarından sonra ülkemizde bazı avlakların kara avcılığına kapatılmasını olumlu karşıladıklarını söyledi. Kalem, sözlerini şöyle tamamladı: “Ormanlarımıza büyük bir darbe vuran yangın dalgasından sonra, son yıllarda ülkemizde hızla yükselen odun üretimi ve alan tahsisi gibi uygulamalar yenidien gözden geçirilmeli. Güncel iklimsel ve toplumsal gerçekler ışığında, orman yönetiminde artık odun üretimi yerine, ormanların sunduğu ekosistem hizmetlerini gözeten koruma hedefi önceliklendirilmeli. Akdeniz kuşağında karşı ormanlarımızın iklim değişikliğine direncini arttırmak için, tür ve habitat çeşitliliği korunmalı, genetik çeşitlilik desteklenmeli, kuraklığa dayanıklılığı yüksek ardıç, meşe gibi türlerle ormanlardaki su stresi azaltılarak, orman toprağı korunmalı.”
“Akdeniz Bölgesi’ndeki Büyük Orman Yangınlarının Ekolojik ve Sosyo-Ekonomik Etkileri” Raporuna Göre, Yangın Öncesi-Esnası-Sonrası için Sunulan Önerilerden Bazıları:
– Erken uyarı ve hızlı müdahaleyi kolaylaştıracak yeni teknolojik uygulamaların (aplikasyonlar, vb.) ve yenilikçi çözümlerin geliştirilmesi,
– Yangın riskinin yüksek olduğu ziraat-orman, iskân-orman arakesitlerinde yanıcı madde azaltma, tampon bölge oluşturma, çöp temizleme, yangına dirençli bitkilendirme çalışmaları,
– Orman yangınlarıyla mücadele için su kaynaklarının korunmasına ve yeterli miktar ve kapasitede su rezervlerinin oluşturulmasına yönelik faaliyetler (ör. su toplama sarnıçları, çukurları, kurak bölgelerde yağmur hasadı, su rezervlerinin birbirlerine dizel pompalar ve yanmaz yangın hortumları ve su topları ile bağlanması vb.),
– Riskli bölgelerde insansız hava araçları ile yaz aylarında düzenli hava kontrollerinin gerçekleştirilmesi,
– Yangın risklerine karşı, yerel, sivil yangın gözetim, istihbarat ve acil müdahale sistemlerinin/ ağlarının geliştirilmesi,
– Coğrafyamıza ve ulusal koşullarımıza uygun, yüksek kapasiteli ve etkin çalışan yangın uçağı, helikopter, hava aracı ve yangın söndürme filosunun oluşturulması,
– Doğal gençleştirmeye konu olacak sahaların belirlenmesi; alanın doğal süreç içinde kendini yenileyebilmesi için gerekli koşulların sağlanması,
– Yaban hayatının barınabilmesi ve habitatların sürdürülebilirliği için yeterli miktarda ağacın yanmış da olsa sahada bırakılması,
– Yeniden ormanlaştırma hedefine yönelik uygulama planınlarının yapılması, yanan alanlarda gerçekleştirilecek toprak işleme faaliyetlerinin yeri, şiddeti ve yönteminin belirlenmesi,
– İklim değişikliğine bağlı olarak sıklaşması beklenen büyük yangınlar sonrası restorasyon çalışmalarına hazırlıklı olmak amacıyla tohum stokları oluşturulması (tohum bahçeleri, tohum meşcereleri, tohum toplama sahaları, gen koruma ormanları)
– Öncelikle doğal rejenerasyonun esas yöntem olarak kabul edilmesi, yeterli tohum kaynağının olmadığı sahalarda doğal gençleştirmenin tohum takviyesi ile desteklenmesi,
– Makilik alanların yeniden makiye dönüşebilecek şekilde restore edilmesi. Dik, sarp, kayalık ve taşlık alanların doğal seyrine bırakılması,
– Erozyon riskinin yüksek olduğu alanlarda erozyon kontrol tedbirlerinin alınması,
– Sosyal alanda, yangınlardan zarar gören vatandaşların uğradıkları zararların giderilmesi; hayvancılık ve arıcılık faaliyetlerinin desteklenmesi,
– İklim değişikliğine uyum kapsamında yapılan çalışmaların ve doğal süreçlerin takibi için yangın sonrası daimî gözlem alanlarının oluşturulması.
Akdeniz Bölgesi’ndeki Büyük Orman Yangınlarının Ekolojik ve Sosyo-Ekonomik Etkileri raporunu indirmek için TIKLAYIN >>>