Kategori : NATURAL GAS ENERGY NEWS, ELECTRICITY ENERGY NEWS, ENERGY AGENDA NEWS, OIL & FUEL SECTOR NEWS - Tarih : 29 August 2014
Yakın zamanda enerji pazarında önemli gelişmelerin ve değişikliklerin yaşanması beklenirken, buna paralel olarak ülkelerin gerek enerji gerekse dış politikasında petrol arz güvenliği, fosil enerji kaynaklarının kullanımına bağlı iklim değişikliği sorunu, enerji yoksulluğu, yenilenebilir enerji teknolojilerinin geleceği ve doğal gaz gibi parametreleri ihtiva eden kalıtsal değişiklikler yapılması öngörülüyor.
Dünya’nın simetrik dağılımlı enerji kaynağı kömürden asimetrik dağılımlı petrole geçişinden sonra başta Çin ve Hindistan olmak üzere, ülkelerin yüksek petrol ihtiyaçları, petrol rezervlerinin son raddeye ulaşması ve Ortadoğu’da yaşanan jeopolitik değişimlerin sonucunda küresel anlamda enerji arz güvenliği riski hale gelmiş durumdadır.
Dünyada yaklaşık 1,3 milyar insan elektriğe ulaşamamaktadır. Tabiri caizse enerji yoksulluğu içinde yaşamaktadırlar. Afrika’da yaşamakta olan 800 milyon insanın elektrik tüketimi sadece New York şehrinin elektrik tüketime eşittir. Küresel GSYİH’nın(Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) sadece % 3’nün enerji altyapısına ayrılmasıyla 1,3 milyar insan elektriğe kavuşma imkânı bulunmaktadır.
Enerji talebinde günümüzdeki artış eğiliminin devam etmesi halinde 2035 yılına kadar enerji yatırımları için gerekli olan tutarın 38 trilyon $ olması bekleniyor. Bu yatırımların yaklaşık yarısını elektrik üretimi diğer yarısınıysa petrol ve doğal gaz yatırımları oluşturacaktır. Mevcut enerji talebiyle ilgili eğilimler dikkate alındığında toplam yatırım tutarının % 65’lik bölümüne OECD(Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) dışı ülkelerin ihtiyaç duyacağı öngörülmektedir ki bu tutarda yaklaşık 25 trilyon $ civarındadır. Bu noktada sürdürülebilirlikle ilgili en önemli soru bu yatırımların OECD dışı ülkeler tarafından mevcut ekonomik dinamikler altında nasıl finanse edilebileceğidir.
Petrol ve doğalgaz tüketimindeki artışta da en büyük pay OECD üyesi olmayan ülkelere aittir. 2030 yılına kadar petrol talebinin her yıl ortalama % 1 büyüyeceği öngörülmektedir bu varsayıma göre 2030 yılına gelindiğinde günlük petrol talebinin 105 milyon varile yükselmesi beklenmektedir. Günümüzde küresel petrol kaynaklarının tepe noktasına ulaşması nedeniyle petrol üretiminde yaşanılan düşüşte dikkate alındığında artan petrol talebinin karşılanabilmesi için günlük 60 milyon varil civarında ekstra üretime ihtiyaç duyulacaktır ki bu değer Suudi Arabistan’daki mevcut üretimin 7 katına eşittir. Bu noktadaki asıl problem 2030 yılına kadar Suudi Arabistan’ın 7 katı büyüklüğündeki bir petrol rezervine ulaşmanın mümkün olup olmadığıdır.
Evrensel bir sorun haline gelmiş olan enerji yoksulluğu sorunu küresel GSYİH’nın sadece % 3’nün bölgesel potansiyeller dâhilinde öncelikle rüzgar ve güneş enerji sistemleri olmak üzere enerji yatırımlarına ayrılmasıyla enerji yoksulluğu sorununda çözüme ulaşabilir. Ayrıca fosil enerji kaynaklarına uygulanan yüksek orandaki teşviklerin düşürülmesiyle fosil enerji kaynaklarına dayalı yatırımların gerçek maliyetleri ortaya çıkabilecektir böylece yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil enerji teknolojileriyle rekabet edebileceği ve daha hızlı gelişim gösterebileceği bir ortam oluşabilir.
Uzay tabanlı güneş enerjisi sistemlerinin devreye girmesi ve hidrojen teknolojisi ile bütünleşmiş olarak kullanılması sonucu Ortadoğu bölgesindeki enerji kaynakları önemlerini kısmen kaybetmeleri olası gözükmektedir. Her iki teknolojinin gelişmesiyle dünyadaki küresel enerji paradigmasında köklü değişiklikler olması olası gözükmektedir. Bu teknolojilerle dünya’da beklenen yenilenebilir enerji çağına gerçek anlamda bir geçiş sağlanabilir. Diğer yandan uzay tabanlı güneş enerjisi teknolojisinin hayata geçmesi halinde bu sisteme sahip olan ülke veya ülkeler jeopolitik açıdan çok büyük bir avantaj elde edeceklerdir. Çünkü bu teknolojiye sahip olan ülkeler öncelikle rakiplerinin erişimine oldukça uzak bir bölgede enerji üretimi yapıp bu enerjiyi diğer ülkelere ihraç edebileceklerdir. Bu sebeple uzay tabanlı güneş enerjisi teknolojisine sahip ülkeler kendi enerji arz güvenliklerini sağlarlarken bu teknolojiye sahip olmayan ve sadece enerji satın alan ülkelerde enerji arz güvenliği sorunları yaşanması olasıdır. Mevcut enerji eğilimleri gerek çevresel, gerek ekonomik ve gerekse enerji güvenliği açısından sürdürülemez bir duruma gelmiştir.
Mevcut enerji paradigmasından kaynaklı yüksek karbon içeren enerji sebebiyle orta vadede dünya bir karbon kilitlenmesinin yaşanması olasıdır. Artan enerji talebi sadece sera gazı emisyonlarının artmasına neden olmayacak bunun yanı sıra artan enerji talebi daha fazla yatırıma ihtiyaç duyulmasına, enerji fiyatlarının yükselmesine, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ülkelerine ve Rusya’ya daha fazla bağımlı hale gelinmesine neden olacaktır.
Engin DENİZ / Enerji Sistemleri Mühendisi – benengindeniz@gmail.com
Ağustos 2014
Yayıncı: Enerji Gazetesi