Kategori : ENERJİ GÜNDEMİ, NÜKLEER ENERJİ - Tarih : 06 Kasım 2013
Türkiye yıllardır petrol vardı yoktu efsanesiyle yaşıyor. Komplo teorileri seven bir millet olduğumuz için de her türlü ihtilafa açık konularda bilen de bilmeyen de konuşuyor. Ülkemize gelen büyük petrol şirketleri “buradan bir şey çıkmaz bas gaza” diye bizlere rest çekmiş. O dönemde yok demelerinin sebebi ne olabilir acaba? Bir gün gelir bu ülke bizim olur daha çok kazanırız diye mi düşündüler?
Şunu iyi bilelim ki o milyarderler o an 3 kuruş, 30 yıl sonra 10 kuruş kazanacaklarsa asla beklemezler. Onlara sıcak para lazım ve anında ellerine geçmesi lazım. Uzun dönem yatırım işlerine pek bakmazlar. O halde neden yok dediler de şimdi var gibi görünüyor?
Bir kere Türkiye hala petrol zengini bir ülke değil. Sağda solda küçük rezervler var elbet. Ancak onları zamanında işletmek hem zor hem de karsız bir işti. Şimdi teknoloji gelişti ve petrol fiyatları arttı. Fransa bile topraklarından petrol çıkartıyor!
ABD’nin 15-20 yıl sonra en büyük petrol ülkesi olacağını biliyor muydunuz? Şimdiye kadar neden çıkartmadılar çünkü karlı değildi. Ama bundan sonra karlı olacağı için Arabistan’a boyun eğmekten kurtulacaklar.
Kral efendiler o zaman ne yapacak bilmiyorum. Şimdilik petrollerini güvenip Müslüman topraklarını ve kanını peşkeş çekiyorlar. Verecekleri bir şey kalmayınca sonları Saddam ve Kaddafi gibi olacak.
Ancak Türkiye’de gerçekten çok rezervi olan ve bol kazanç getirecek kaya gazı var. Biliyorsunuz sondajlar başladı.
Ancak benim korkum bu gaz ile ilgili yeterince kadar araştırma yapılmadı. Yer altı sularının da altında olan bu gazın işletilmesi uzun vadede çevreye çok zarar verecek bir şey.
50 – 60 yıl sonra ne petrol ne gaz önemli olacak. Büyük savaşlar hep su yüzünden çıkacak. Eğer biz bu gazı işleterek yer altı sularımıza zarar vereceksek ki vereceğimizden hiç şüpheniz olmasın ilerde başımızı kayalara vurmamız gerecek.
Fransa bu nedenle bu gazın işletimini yasakladı. Tüm baskılara, ekonomik gelirine rağmen dik durdu ve konuyu kesin bir şekilde kapattı. En çok ABD de işletiliyor ki bu konuda birçok belgesel hazırlandı. O gazın işletildiği bölgelerde lavabodan akan suya çakmağı tuttuğunuzda resmen yanıyor!
Suları kirletmeden, kaçık oluşmadan gazın çekilip depolanması imkânsız. Tehlike sadece bununla da sınırlı kalmıyor. Yerin 2-3 bin metre altında kayalar arasında sıkışan gazı çıkartabilmeniz için kayaları delmek lazım. Ancak o kayaları delerken büyük çatlaklar oluşuyor ve yer altı sarsıntılı olmaya başlıyor. Hani Endonazya’da Tsunami olduğunda ABD nükleer silah denedi de oldu diye söylenti çıkmıştı. Aslında o nükleer deneme değil bu tür sorumsuz çalışmalardan kaynaklanıyor. Sürekli depremler, seller neden oluyor sizce? Yüzyıllar önce olmazken neden artık kışı yazın, yazı kışın yaşıyoruz? Hep çevreye verdiğimiz zarardan dolayı.
Nükleer santraller de aslında büyük tehlike. Türkiye elektriğini gazlı ya da su barajı santrallerinden üretiyor. Ama en ucuzu nükleer santraller. Fakat uzun vadede bu ülkenin başına bela oluyor. O yüzden başta Almanya olmak üzere batılı birçok devlet nükleeri bırakmış durumda.
Fransa’nın en eski santrali bizim bölgede. Yıllardır tartışma konusu çünkü bu santrallerin ömrü sınırlı! Ancak vakti geldiğinde kapatması imkânsızlaşıyor, üstelik yeni santral yapmaktan daha maliyetli. Tamir etmek isteseler yine olmuyor. Ondan sonra ülkeye külfet olmaya başlıyor.
Deprem anında sızıntılardan, terörist saldırılardan bahsetmiyorum bile!
İşte bu nedenle Türkiye tüm “enerjisini” yenilenebilir enerji üzerine harcamalıdır. Bu alanda AR-GE’lere büyük destekler verilmeli ve verimliliği artırmak için çaba sarf edilmeli, teşvikler verilmelidir. Güneş enerjisinden elde edilen elektrik potansiyeli ne kadar artırılsa o kadar başarı ve ihracat demektir. Türkiye bu konuda uzmanlaşmalı ve diğer ülkelere fark atmalıdır. Bir uçak füze tank kadar önemlidir.
Çevrecilik 3-5 günlük için değil dünya döndükçe olması gerekendir. Kıyamete inanmayanlar bile sırf bu yüzden dünyanın yok olacağına inanıyor. Çevrecilik öyle 3-5 ağacın kesilmesiyle dünyayı ayağı kaldırmak, yakıp yıkmak değildir. Asıl olması gereken bu tür uzun vadeli projelerde ne yaptığını bilmektir. Gerçi şimdi Türkiye bu projeden vazgeçse ilk önce sözde o gezi çevrecileri batıya peşkeş çekilmek için bırakıldı diye eleştirecektir. Yine malum çevreler nükleer olmadan üretilen elektriğin pahalılığından dem vuracaktır.
Ama emin olun ki 1900′lü yılların gücü 2000′li yıllarda geçersizdir. Asıl güç daha önce kimsenin yapmadığını yapıp ya da sınırlı kaldığı konuda uzman olmaktır.
Yazan: Fatih KARAKAYA
Kaynak: Enerji Enstitüsü