Kategori : ENERJİ GÜNDEMİ, ENERJİ VERİMLİLİĞİ - Tarih : 02 Mayıs 2013
Küresel sıcaklığın sürekli artışı tüm dünyayı endişelendirirken, bilimsel verilerle gidişatı incelemek, gelecekte bizleri hangi tehlikelerin beklediğini belirlemek ve hükümetlere bu bağlamda öneriler sunmak adına Birleşmiş Milletler’e bağlı iki kuruluş, Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) 1988′de birlikte İklim Değişikliği Hükümetlerarası Paneli’ni (IPCC) kurdular.
Dünyadaki bilim insanlarının küresel ısınma ile ilgili ortak görüşü IPCC’nin 2007’de yayınlanan raporunda şu cümle ile açıkça ifade edildi: “Günümüzde yaşanmakta olan küresel iklim değişikliğinin sebebi çok yüksek ihtimalle insanların çeşitli işlemler sonucu çevreye yaydıkları sera gazlarıdır.”
Tarih boyunca yaşanmış iklim değişiklikleri tamamen doğal kaynaklıydı. Güneş aktiviteleri ile birlikte güneşin yaydığı enerjideki değişim, atmosferdeki gazların bileşimleri, kara, yanardağ patlamalarının yaydığı tozlar ve okyanuslardaki faaliyetler tamamıyla bir denge içindeydi. Bu denge içinde buzul çağları ve daha sıcak periyotlar yaşandı. Fakat insanoğlunun özellikle 1800’lü yıllardan sonra petrol, kömür gibi fosil yakıtları kullanmasıyla atmosferdeki karbondioksit oranı son 800.000 yıldaki en yüksek seviyeye ulaştı. Küresel ısınmada birincil etken olan karbondioksit; yeryüzünden yayılan ısının uzaya kaçmasını engelleyerek son yüz yılda 0,7 C° sıcaklık artışını da beraberinde getirdi. Peki, tüm bu bilimsel gerçeklere rağmen küresel ısınmaya güneş aktivitelerinin neden olduğunu söyleyenlerin dayanağı ne?
Geçmişte yaşanan iklim değişikliklerinin oluşumundaki önemli faktörlerden biri güneş aktivitelerindeki değişimdi. Güneşin manyetik alanındaki değişimler güneş lekelerinin artması ya da azalmasına neden olur, bu da güneşin yaydığı enerji miktarını değiştirir. Güneş lekelerinin azaldığı dönemlerde dünya genellikle buzul çağlarına girmiş, arttığı dönemlerde ise daha sıcak periyotlar yaşamıştır. Fakat bu olgu günümüzdeki ısınmayı açıklamaya yetmiyor. Son otuz senedir dünyaya ulaşan enerji miktarı uydular aracılığıyla ölçülüyor. Bu ölçümler bize güneşten gelen enerjinin azaldığını, buna karşılık dünyanın ısınmaya devam ettiğini çünkü daha az enerji almasına rağmen atmosferdeki sera gazlarının artması nedeniyle ısının dünyada daha çok hapsolduğunu gösteriyor.
Şimdi size incelemenizi istediğim bir grafik sunuyorum. Bu grafikte, bilimsel verilerle gezegenimizdeki küresel sıcaklığın, atmosferdeki karbondioksit miktarının ve güneş lekelerinin yıllara göre değişimleri karşılaştırılıyor.
Grafikte görüldüğü gibi belli bir tarihe kadar sıcaklık ve güneş lekeleri birbiriyle ilişkili gibi ancak, 1960’lı yıllardan sonra bu ilişkiyi görememeye başlıyoruz. Özellikle 1980 yılından itibaren mavi renkte olan sera gazlarındaki artışın çok baskın olduğunu, bu nedenle güneş lekelerinde azalma olmasına rağmen sıcaklığın artmaya devam ettiğini açıkça görebiliyoruz.
Yukarıdakilere ek olarak, atmosfere her gün milyarlarca ton karbondioksit saldığımızı ve güneş aktivitelerinin normal döngüsü içinde yeniden artmaya başlayacağını göz önünde bulundurduğumuzda bu artışın katlanarak devam edeceğini unutmamamız gerekir.
Bilimin açıkça kabul ettiği gerçeğe rağmen, kişisel çıkarlarını insanlığın varlığından üstün tutanlar rahatını bozmamak adına küresel ısınma ve ardından gelen felaketlerin nedenini güneşe bağlamaktan hiç çekinmiyor. Bu ve benzeri argümanlarla suçu doğaya atan insanoğlu elini taşın altına koymaktan kaçıyor.
Hükümetler de siyasi menfaatlerini üstün görerek küresel ısınma gerçeğini arka plana atıyor ve sera gazı salımını azaltmaktan, enerji verimliliği politikaları uygulamaktan uzak duruyor.
Fakat bilim, insanlığın şu gerçekle yüzleşmediği takdirde kendi sonunu hazırladığını gözler önüne seriyor; küresel ısınmanın sebebi biziz!
Yazan: Belkıs Gökbulut
Yayıncı: Enerji Gazetesi