Kategori : NATURAL GAS ENERGY NEWS, ENERGY AGENDA NEWS, OIL & FUEL SECTOR NEWS - Tarih : 19 February 2013
Dünyanın doğal kaynakları azalırken, emperyalist güdüyle hareket eden Batılı ülkelerin “terörle savaş” bahanesiyle müdahalesinden enerji-zengini bölge halkları korkmalıdır.
2013’ün başlamasıyla “Terörle Savaş” manşetlere geri döndü. Cezayir’deki BP gaz sahasına saldırı, David Cameron’unu Kuzey Afrika’yı yeni cephe hattı olarak nitelendiren açıklama yapmasını teşvik etti. Haddizatında İngiltere Mali’deki askeri müdahaleye arka çıktı ve Cezayir ile Libya’ya askeri desteğini güçlendirdi. Cezayir’de Cameron, terörizmle savaşmak ve “bölgede güvenliği geliştirmek” için güçlendirilmiş “askeri ortaklık” ilan etti. Libya’da da güvenlik güçleri için daha fazla İngiliz eğitimi ve ülkenin sınırlarını güvenceye almak için destek sözü verdi.
Bitmek-bilmeyen Terörle Savaş’ın gerçekliği, kaynaklara yönelik emperyalist güdüye tamamıyla bağlı olmasıdır. Kuzey Afrika’daki olaylara David Cameron’un hızlı tepkisini anlamada geçen sene Kasım’da yayınlanan bir hükümet belgesi önemlidir. Bu belge Enerji ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayınladığı İngiltere’nin Enerji Güvenliği Stratejisi konulu rapordur. İlk kez İngiltere böyle bir strateji üretmiştir. Belge İngiltere’nin gelecekteki enerji güvenliğiyle ilgili alarm zilleri çalarak şunu kaydetti: “Kuzey Denizi’ndeki fosil yakıt rezervlerinin azalması, küresel talebin yükseldiği ve artan kaynak rekabetinin olduğu bir zamanda İngiltere’yi artan şekilde ithalata bağımlı hale getirmektedir.” Bu da İngiltere’yi “küresel pazarların riskleri ile baskılarına daha fazla maruz bırakmaktadır”.
Bu nokta bazı dramatik istatistiklerle betimlenmiş. İngiltere petrol ihtiyacının yüzde 70’ini karşılayan İngiliz petrol üretiminin “senelik yüzde 5 azalması beklenmektedir”. Bunun anlamı 20 sene içerisinde Kuzey Denizi petrol kaynakları tükenecek ve İngiltere’yi tamamen ithalata bağımlı hale getireceğidir. Bu arada da küresel petrol talebinin 2035 itibariyle yüzde 15 artması bekleniyor. Gaz tedariki için daha fazla rekabet yaşanacak. 2035 itibariyle küresel talebin yüzde 55 artacağı tahmin ediliyor. Kuzey Denizi’ndeki kaynakların azalması, İngiltere’nin şu an kullanımı için ithal ettiği gazın yüzde 50’lik oranının “2025 itibariye yüzde 70’e” çıkacağı anlamına geliyor.
Uluslararası seviyede belge, gelecekte İngiltere petrol ve gaz tedarikini güvenceye almak için “enerji diplomasisinin” öneminin altını çiziyor. Diyor ki enerji diplomasisi İngiliz firmaları için “ticari fırsatları maksimize etmeyi”, bu firmaların değerli enerji kaynaklarına kısıtlamasız erişimini garanti altına alacak yeni açık pazarları zorlanmasını içermektedir. Burada stratejinin düğüm noktasını görüyoruz. Burada korunan sıradan bir İngiliz vatandaşı değildir. Burada korunan enerji tedariki yapan İngiliz firmalarıdır. (İngiliz fakirlerinin belini büken fahiş enerji faturalarına bakmak yeterli ispattır.)
Bu “enerji diplomasisi” elbette militarist İngiliz dış politikası için bir örtmecedir. Bu ne kadar baskıcı ya da vahşi olurlarsa olsun stratejik enerji rezervlerini kontrol eden rejimlere askeri yardım ve silah satışı sağlanmasını içermektedir. Bunun yanında İngiliz ya da İngiliz müttefiklerinin enerji güvenliği çıkarlarını tehdit eden gruplara ya da devletlere karşı askeri güç kullanımına hazır olmak da vardır. Elbette enerji kaynaklarını garanti altına almaya odaklanan militarist İngiliz politikasının insan haklarını yok sayması yeni bir şey değildir. Nijerya’ya bakın yeter. Şu an şahit olduğumuz şey, stratejik enerji kaynaklarının kontrolü ele almak için artan bir ivedilik algısıdır. 2010’da Savunma Bakanlığı, İngiltere için gelecek stratejik tehditlerle ilgili bir analiz yayınladı. Raporda önümüzdeki yıllarda büyük güçlerin “[hidrokarbon] tedariklerini muhafaza etmek için muhtemelen savunma kuvvetlerini kullanacakları” tahmininde bulunuldu. Kuzey Afrika’yı stratejik öneme sahip bir bölge olduğunu teşhis etti. Bölgenin enerji kaynaklarına erişimin garantilenmesi için Avrupalı devletlerinin önemli bir odak noktası olacağını söyledi.
Geçen ay Cezayir ve Libya ile ilan edilen askeri işbirliği anlaşmaları, Kuzey Afrika’daki stratejik kaynaklara erişimi garantileme amacını taşıyan İngiliz “enerji diplomasisinin” bir parçasıdır. Her iki ülke de İngiliz Enerji Güvenliği Stratejisi’nde önemli ticari ortaklar olarak petrol ve gaz üreticileri şeklinde teşhis edilmektedir. Yani bu ülkeler İngiltere’nin enerji güvenliği için önemlidir. Cezayir şu an İngiliz gaz ihtiyacının yüzde 5’ini karşılamaktadır. Bu arada Libya sadece önemli bir ticaret ortağı değil aynı zamanda ülkenin petrol tedariki o kadar önemlidir ki 2011’de silahlı çatışma çıktığında petrol fiyatı %10-20 artmıştır. Libya’daki çatışma bitmezden önce, BP ülkenin petrol servetini erişimini garanti altına almak için muhaliflerle görüşmelere başladı. Fransız dışişleri bakanı açıkça ülkedeki Fransız müdahalesinin arkasındaki Fransız firmalarının çıkar sağlamasının “adil ve mantıklı” olduğunu açıkladı.
Mali’de Fransa’nın İngiliz-destekli müdahalesi geçen sene iktidara vahşice darbeyle el koyan bir rejimi desteklemek içindi. Bu darbe yüzünden ülkenin Afrika Birliği üyeliği askıya alınmıştı. Kuzey Afrika ve Doğu Nijer’de büyük olmasına rağmen sömürülmemiş uranyum ve petrol rezervleri, böylesi bir rejimi desteklenmesindeki hevesi açıklayabilir.
Batılı ticari enerji çıkarları ile Kuzey Afrika’daki militarizm arasındaki ilişkinin açık bir örneği için Mali sınırından Nijer’e bakmak yeterlidir. Geçen hafta Nijer başkanı Fransız özel kuvvetlerinin çok-uluslu Fransız firması Areva’nın sahip olduğu devasa Arlit uranyum madenini bölgedeki istikrarsızlıktan korumak için yerleştirileceğini açıkladı. Fransız firmalarının Nijer’deki uranyum kaynaklarına müstesna erişimi vardı. Ancak bu münhasırlık 2007’deki politika değişimiyle sona erdi. Artık Fransız firmaları, Çin ve Hindistan firmalarıyla rekabet etmek zorunda.
Terörle Savaş’ın ardındaki hakikat, Batılı güçlerin firmaları için doğal kaynak rezervlerini garanti altına alacak emperyalist arayışlarının bir parçasıdır. Küresel kaynak kapma yeni derinlikler kazandıkça enerji-zengini bölge halkları korkmalıdır.
Kaynak: Enerji Enstitüsü