Kategori : ELEKTRİK ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ, NÜKLEER ENERJİ - Tarih : 22 Temmuz 2019
Türkiye’de “Nükleer Alanda Kadınlar” (NÜKAD) – “WIN (Women in Nuclear) Global Turkey” Üyesi Yüksek Nükleer Mühendisi Gülçin Sarıcı Türkmen, radyasyon ve nükleer santraller konusunda önyargı ve korkuların daha çok bilmemekten kaynaklı olduğunu söyledi.
Nükleer Enerji Mühendisleri Derneği Üyesi olan Türkmen, “Bir nükleer güç santrali civarında yaşayan bir insan yılda ortalama yaklaşık 0,0001 milisievertlik (mSv) etkin doza maruz kalır. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından açıklanan doğal radyasyon miktarı yıllık ortalama 2,4 – 2,8 mSv arasında olduğu göz önünde bulundurulursa NGS’lerden kaynaklı radyasyona maruz kalmanın oldukça düşük olduğunu görebiliriz. Radyasyon konusunda da, nükleer santraller konusunda da ön yargılar ve korkular, bilmemekten kaynaklanıyor. Bu konuda gerçekleri öğrenmek yerine efsanelere, mitlere inanmayı tercih ediyorlar. Bu direnci kırmalıyız. Bilime inanmalıyız. Radyasyon ve NGS’lerle ilgili ön yargıları aşmanın tek yolu araştırmak, öğrenmek ve anlamak” dedi.
Radyasyon ve nükleer santrallerle ilgili merak edilenleri yanıtlayan Türkmen’in ana mesajları şöyle oldu:
DOĞADAN DAHA ÇOK RADYASYON ALINIYOR
Radyasyon nedir? Normal ve insan sağlığına zararlı olmayan miktarı nedir?
Radyasyon, elektromanyetik dalgalar veya atom altı parçacıklar ile taşınan enerjidir. Radyasyonun insanlar ve canlılar üzerindeki etkilerini daha iyi anlayabilmek için doğal kaynaklardan alınan radyasyon dozlarını incelemek bir fikir verecektir. Doğadan ve binalardan aldığımız doğal radyasyon dozları şöyledir: kozmik radyasyondan aldığımız doz 0,4 mSv; yeryüzünden 0,6 mSv; yediklerimiz ve içtiklerimizden 0,3 mSv; vücudumuzdaki uranyum ve toryum nedeniyle 0,2 mSv; atmosferdeki silah denemelerinden 0,005 mSv ve binalardaki radon gazlarından 1,5 mSv. Diğer doğal kaynakları da kattığımızda toplamda yılda aldığımız doğal radyasyon dozu dünyanın neresinde yaşadığımıza bağlı olarak 2 ila 7 mSv arasındadır. Gerek film çekimlerinden gerekse tedavi nedeniyle aldığımız tıbbi amaçlı radyasyon dozu yılda yaklaşık 3 mSv kadardır. Yani, doğal radyasyon seviyesi kadardır. Nükleer güç santralleri için ise ulusal ve uluslararası olarak kabul edilen izin verilebilir maksimum radyasyon dozu yıllık 1 mSv’dir. Ancak, nükleer güç santrallerinden normal salım nedeniyle gelen katkı yaklaşık 0,0001 mSv kadardır. Özetle, doğal ve yapay bütün radyasyon kaynakları hesaba katıldığında bir insan yılda ortalama 10 mSv’e kadar radyasyon dozuna maruz kalmaktadır. Yapılan çalışmalar kesin olarak göstermiştir ki, radyasyonda ancak 100 mSv’den sonra kanserde dahil olmak üzere canlı üzerinde çeşitli semptomlar görülmektedir.
NGS’LERDEN ALINAN RADYASYON DOĞADAN ALINAN RADYASYON ORANINDAN ÇOK DÜŞÜK
Nükleer santraller ve radyasyon ilişkisini nasıl anlatabiliriz?
Reaktörlerden normal salım nedeniyle oluşan radyasyona maruz kalma seviyeleri, tesislerin artan elektrik üretimine rağmen düşme eğilimindedir. Bu, kısmen teknolojideki gelişmelerden kısmen de radyasyona karşı alınan daha sert korunma önlemlerindendir. Genel olarak, nükleer tesislerden yapılan salımlar çok düşük radyasyon dozlarına yol açmaktadır. Bir nükleer güç santrali civarında yaşayan bir insan yılda ortalama yaklaşık 0,0001 mSv’lik etkin doza maruz kalır. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından açıklanan doğal radyasyon miktarı yıllık ortalama 2,4 – 2,8 mSv arasında olduğu göz önünde bulundurulursa, normal işletme koşulları altında NGS’lerden kaynaklı radyasyona maruz kalmanın oldukça düşük olduğunu görebiliriz. Doğal radyasyon kaynaklarından olan kozmik ışınlar sebebiyle insanların maruz kaldığı radyasyon miktarları bulundukları bölgeye göre değişim göstermektedir. Yüksek bölgelerde yaşayan insanlar deniz seviyesinde yaşayanlara göre daha fazla kozmik ışın kaynaklı radyasyona maruz kalmaktadır. Dünya ortalaması 0,4 mSv olarak belirlenen bu değer, And Dağlarında yer alan Quito ve La Paz bölgelerinde küresel ortalamanın 5 katına kadar çıkabilmektedir.
HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE RADYASYON VAZGEÇİLMEZ
Radyasyon tıpta hangi alanlarda kullanılıyor?
Bazı tıbbi durumların teşhisi ve tedavisi için X ışınları, gama ışınları ve diğer radyasyon türleri kullanılır. Son yıllarda gelişen teknolojilerle birlikte siklotronlarda üretilen izotopları kullanarak daha kesin ve sofistike bir teknik olan pozitron emisyon tomografisi (PET) de tanı ve teşhis için kullanılmaktadır. PET’in en önemli klinik rolü onkolojidedir, izleyici olarak Florin-18 ile birlikte, çoğu kanserin saptanması ve değerlendirilmesinde en doğru yöntem olduğu kanıtlanmıştır. Aynı zamanda kalp ve beyin görüntülemede de kullanılır. Yeni prosedürler, PET’i bilgisayarlı X-ışını tomografi (CT) taramaları ile birleştirerek, iki görüntünün (PET-CT) birlikte kaydedilmesini sağlamakta ve yalnızca geleneksel bir gama kamerayla karşılaştırıldığında %30 daha iyi teşhis sağlamaktadır. Alzheimerdan kardiyovasküler hastalık ve kansere kadar çok çeşitli hastalıklarda, birçok terapi yönteminde de radyasyon kullanılmaktadır.
5 KATMANLI GÜVENLİK VAR
Nükleer güç santrallerinde güvenlik nasıl sağlanıyor?
Nükleer Güç Santrallerinin tasarımlarının temelinde “Derinliğine Savunma İlkesi” yer almaktadır. Derinliğine savunmada amaç, radyasyon ile kamu ya da çevre arasına kademeli bir yapıda yerleştirilen fiziksel engellerin normal işletimde ve olası kaza durumlarında etkinliğini sağlamaktır. Derinliğine savunma stratejisi iki yönlüdür: Birincisi, kazaları önlemek ve ikincisi, eğer önleme başarısız olursa, potansiyel sonuçlarını sınırlamak ve daha ciddi koşullara evrimi önlemek. Derinliğine savunma stratejisinin uygulanması, radyoaktif maddenin çevreye salınmasını önleyen ardışık engeller dahil olmak üzere birkaç koruma seviyesine odaklanmıştır.
Derinliğine savunma genellikle 4 seviyede yapılandırılmaktadır. Bir seviye başarısız olursa, sonraki seviye devreye girer. Birinci koruma seviyesinin amacı, anormal işlemlerin ve sistem arızalarının önlenmesidir. İlk seviye başarısız olursa, anormal işlem kontrol edilir veya ikinci koruma seviyesi ile arızalar tespit edilir. İkinci seviye başarısız olursa, üçüncü seviye güvenlik fonksiyonlarının belirli güvenlik sistemlerini ve diğer güvenlik özelliklerini etkinleştirerek daha da bariyerlerin bütünlüğünün korunmasını sağlar. Üçüncü seviye başarısız olursa, dördüncü seviye, dış radyasyon salınımlarıyla ciddi kaza koşullarını önlemek veya azaltmak için kaza yönetimi ile kazanın ilerlemesini sınırlar. Son amaç (beşinci koruma seviyesi), tesis dışı acil durum müdahalesi yoluyla önemli dış salınımların radyolojik sonuçlarının azaltılmasıdır. Fukuşima kazasından sonra NGS’lerde güvenlik teknolojileri daha da geliştirildi. Akkuyu NGS de Fukuşima sonrasında çıkarılan derslere uygun şekilde tasarlanmıştır.
ÖNYARGILARLA SAVAŞMALIYIZ
Radyasyon konusundaki kaygılarda Türkiye de önde gelen ülkelerden. Bu konuda toplumun hassasiyetlerini gidermek için ne yapılabilir?
İnsanoğlunun yüzyıllardır bilemediği ya da anlayamadığı bir durum ile karşılaştığında gösterdiği ilk refleks her zaman korkmak olmuştur. Radyasyon korkusunu da bu şekilde ele almamız gerekmektedir. Konunun özüne baktığımız zaman aslında radyasyon insanlar için yeni bir durum değildir. Gerek doğal radyasyon gerekse tıbbi uygulamalarda kullanımı ile günlük hayatımızın bir parçası durumundadır. Türkiye için yeni olan nükleer güç santrallerinin kurulması. Nükleer güç santrallerinin normal çalışma koşullarında çevreye yaydığı radyasyon miktarlarını incelediğimizde doğal radyasyon seviyelerinin altında kaldığını görebiliriz. Burada riskli olan ve halkımızı tedirgin eden konu, bir kaza durumunda yaşanacaklardır ve bu noktada ön yargılı tepkileri çok normal karşılamak gerekmekte. Son yıllarda kurulan NGS’ler en gelişmiş güvenlik teknolojileriyle donatılmaktadır. VVER 1200 teknolojisiyle kurulan Akkuyu NGS’de güvenlik birinci önceliktir. Her türlü olumsuz senaryo düşünülerek tasarlanmıştır.Bizler bilime inanmalıyız. Radyasyon ve NGS’lerle ilgili ön yargıları aşmanın tek yolu araştırmak, öğrenmek ve anlamaktır.