Kategori : DOĞALGAZ ENERJİSİ, ENERJİ GÜNDEMİ, NÜKLEER ENERJİ - Tarih : 05 Kasım 2012
Almanya ve Fransa gibi dev ekonomiye sahip AB ülkelerinin, Japonya depremi ve Fukishima nükleer santrali felaketini sonrası nükleer güçlerini aşamalı olarak azaltma kararının ardından, doğalgaz, Avrupa Birliği ülkelerinde kömür ve nükleer enerji kullanılarak elektrik üretiminin yerine geçen enerji seçeneği haline gelmektedir.
AB hükümetlerinin, Kyoto protokolü ve karbondioksit salınımı hedeflerini tutturabilmesi, kömür yerine doğalgaz yakması veya yenilenebilir enerji kullanması ile mümkün olacaktır. Doğalgaz, karbondioksit salınımını kömüre göre yüzde 50, yenilenebilir enerji ise yüzde 100 oranında azaltmaktadır. Bu sebeple doğalgaz, kömür ve fosil kaynaklara nispeten daha çevre dostu bir yakıttır. Doğalgaza dayalı elektrik enerjisi santrali kurulum maliyetinin düşüklüğü ve ülkelerin enerjini talebini karşılama baz yükü karşılama yeteneği hesaba katıldığında doğalgaz, AB ülkelerinin enerji talebini karşılamada çok stratejik bir hale gelmektedir. Tüm bu gerçeklerin yanı sıra doğalgaz açısından tüketici konumunda olan AB ülkelerinde ihtiyaca yetecek doğalgaz bulunmamaktadır. Dolayısıyla doğalgaz, üretici ülkelerden AB ülkelerine doğalgaz boru hatları ile transfer edilmektedir. İşte tamda bu noktada üretici olan Rusya, İran ve Ortadoğu ülkelerinden, tüketici olan AB ülkelerine transfer hatları ve bunların nereye inşa edileceği Ortadoğu’da yaşanan savaşların başlıca sebebi olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm bu gelişmeler Ortadoğu’nun sahip olduğu jeopolitik önemi bir kez daha gözler önüne koymaktadır.
Son olarak burnumuzun dibinde yaşanan Suriye olayında görüldüğü üzere İsrail, ABD ve AB ülkeleri bir tarafta İran, Rusya ve Çin’i öte tarafta olmak üzere bir savaş yaşanmaktadır. Bu karşı karşıya gelişin asıl sebebi enerji jeopolitiğidir. Yoksa Suriye’de yaşanan insanlık dramı ve Sünni Müslümanlara karşı yapılan katliam ne İsrail, ne ABD nede AB ülkelerinin umurunda değildir. Ortadoğu’da mevcut doğalgaz yatakları ile İsrail, Güney Kıbrıs ve Katar’da yeni keşfedilen büyük doğalgaz kaynaklarının paylaşımı ile AB ülkelerinin en büyük gaz tüketicisi konumuna gelişi, Ortadoğu’da yaşanan çatışmanın gerçek nedenidir.
2011 yılında sessiz sedasız imzalanan 10 Milyar dolarlık İran-Irak-Suriye-Lübnan doğalgaz boru hattı antlaşması ve Rusya ile Çin’inde desteklediği bu dev proje ile, Avrupa’ya doğalgaz transferinde Türkiye devre dışı bırakılmak istenmektedir. Proje ile yapılmak istenen bir Şii gaz boru hattı oluşturmaktır. Azeri ve İran gazının ülkemiz üzerinden Avrupa’ya transfer edilmesini planlayan projelerden oldukça rahatsız olan Rusya var gücüyle şii boru hattını desteklemektedir. İsrail ve Güney Kıbrıs Rumları ise yeni buldukları büyük doğalgaz rezervlerinin transferi için Akdeniz’de boru hattı yapmak istemektedir. Her iki durumda da Dünyanın en büyük enerji kaynakları ile en büyük tüketicileri arasında doğal bir köprü yapısına sahip ülkemiz pasifize edilmek istenmektedir. Gelinen noktada Amerika’nın yanlış Ortadoğu politikalarının bir sonucu olarak hemen yanı başımızda bir Şii bloğu oluştu. Irak’a özgürlük adı altında yapılan operasyon sonrası göreve getirilen Şii hükümet bölgede var olan sıkıntıyı maalesef büyük ölçüde artırdı.
Türkiye olarak hemen yanı başımızda yaşanan ve bizleri de çok yakından ilgilendiren bu olaylara kayıtsız kalmamız elbette ki düşünülemez. Gelinen süreçte kıtalar ötesi ülkelerin bölgemizle ilgili yaptıkları bu kadar plana karşın, sınırlarımızda yaşanan savaşta Türkiye’nin tarafsız kalması gerektiğini söyleyenler en basit söylemle saflık yapmaktadırlar. Eğer AB ülkelerine giden doğalgaz boru hatlarını ülkemizde inşa edemez, elimizden kaçırırsak jeopolitik konum itibariyle son sözü söyleyecek kadar önemli olan avantajımızı kaybederiz. Ülke olarak zaten doğalgaz da tamamen dışa bağımlıyız. Hızla artan nüfus ilerleyen sanayi ve büyüme hızımız bu bağımlılığın kolay kolay azalmayacağını gösteriyor. Kaynağına sahip olmadığımız doğalgazın en azından transfer hatlarının ülkemizden geçmesi tabiri caizse vanalarının elimizde olması, ekonomi ve sanayimizin en büyük riskini teşkil eden doğalgaz bağımlılığımızı bir nebze olsun azaltacaktır. Tüm bu gerçekler ışığında Ülke olarak geliştireceğimiz Suriye politikası ile Ülkemizin bugün ve geleceğe dönük çıkarları sonuna kadar korunmalı ayrıca Suriye’de yaşanan insanlık dramının bir an önce son bulması adına bütün gerekli adımlar atılmalıdır.
Dr. M.Cihat TUNA
Kaynak: Enerji Enstitüsü