CO2 Emisyonu Üzerine Stratejik Bir Yaklaşım!

Simon Kuznets 1955 yılında yapmış olduğu çalışmada gelir düzeyi ile gelir dağılımı arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmış ve adı literatüre Kuznets Eğrisi olarak geçmiştir. Bu ilişkiyi kısaca şöyle açıklanabilir: Gelir düzeyi arttıkça önce gelir eşitsizliği artar. Belirli bir gelir düzeyine ulaşıldıktan sonra gelir düzeyi artmaya devam ettikçe gelir eşitsizliği azalma yönünde gerçekleşir.

Aralarındaki bu ilişki ters U(çan eğrisi) şeklindedir. 1990’lı yıllarda çevresel sorunların oluşmasıyla beraber gelir düzeyi ile çevre kirliliği arasında da Kuznets Eğrisi’ndeki gibi aynı ilişki görülmüş ve Panayotou(1993) bu ilişkiye Çevresel Kuznets Eğrisi(ÇKE) adını vermiştir.

Aslında gelir düzeyi ile CO2 emisyonu her ülkede aynı şekilde gelişme göstermez. Örneğin Türkiye için yapılan çalışmalarda ÇKE, N şeklinde çıkmıştır. CO2 emisyonunun temelinde fosil yakıtların kullanımı olduğu için üretim-tüketim fosil yakıtların kullanımına ne kadar bağımlı ise ekonomik büyüme ile CO2 arasındaki korelasyon (ilişki) aynı yönlü ve o denli yüksektir. Yazının geri kalan kısmında Çevresel Kuznets Eğrisini farklı bir boyuttan ele alıp incelemeye çalıştım.

Az öncede belirttiğim üzere ÇKE ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Peki bu bizim için ne ifade etmeli, veya buradan ne tip çıkarsamalar yapabilir? Şimdi analiz zamanı!

ÇKE ülkeler arası fark göstermesinin temel sebeplerinden biri,  gelişmiş ülkelerin üretimini daha çok gelir getiren(gelir esnekliği yüksek ve karbon emisyon yoğunluğu az) sınai mallar üretip ihraç yoluna giderken, gelişmekte olan ülkelerden karbon emisyon yoğunluğu yüksek olan malları ithal etmeyi tercih etmesidir. Bu durumda aslında karbon emisyon ticareti görünmeden gelişmiş ülkelerin lehine gerçekleşir. Sonuç olarak gelir esnekliği yüksek olan malları ithal eden ülke hem göreli olarak fakirleşir hem de çevre bozulmalarını daha hızlı yaşar.

Gelişmiş ülkeler gelir esnekliği birden büyük olan malların üretiminde avantajlı duruma geçmesinin nedenlerinden biri nüfus içindeki okullaşma(lisans) oranıyla alakalıdır. Nüfus içindeki okullaşma oranı arttıkça, beşeri sermaye daha çok hizmet ve bilgi yoğun sektöre geçişlerde bulunacak ve üretim daha az karbon salınımı içeren malların üretiminde yoğunlaşacaktır. Böylece söz konusu ülke, gelir esnekliği birden büyük yani bilgi yoğun üretimden kaynaklı temiz ve yüksek refah seviyesinde yaşam standartları elde edebilecektir.

Refahın göstergesi ülkeler arasında mal ve hizmet tüketiminin yanında, aynı zamanda temiz hava tüketimi de önemli rol oynayacaktır. Bu durumu dikkate al(a)mayan ülkeler; ar-ge payını arttırmayan yani bilgi yoğun sektörden ziyade emek ve sermaye yoğun teknikleri(klasik teknikleri) kullanarak üretim yapan bir yapıda bulunacaklarından göreli olarak refah seviyeleri azalacaktır. Çünkü klasik teknik yapının temel faktör girdisi enerji bazında fosil kaynaklardan oluşmaktadır. Bu durum klasik teknikle üretim yapan ülkenin üretimini arttırabilmesi için fosil yakıtların tüketiminin arttırması anlamına gelmektedir. Doğal olarak bu durumda karbon salınımı ülkede üretimle beraber artacaktır. Dolayısıyla emek ve veya sermaye yoğun yapıda üretimin (Reel GSYİH’nın) maliyeti karbon salınımının artması olmaktadır.

Aslında bu olay: Ülkeler arasında kötü hava nasıl paylaşılacak? sorusunu meydana getirmektedir.  Bu sorunun olası ihtimalleri bir sonraki yazımda…

Yazan: MEHMET TEKÇE

Kaynak: Enerji Enstitüsü

CO2 emisyonuco2 sera gazıemisyon karbonenerjienerji gündemienerji haberenerji haber portalıenerji haber sitelerienerji haberlerienerji sektörü
Yorumlar (0)
Yorum Ekle