Üranus gezegeni adını Yunan mitolojisinin gökyüzü tanrısından alır. Üranus aynı zamanda Roma mitolojisindeki Saturn’un babasıdır. 1781′de William Herschel tarafından keşfedilmiş, sekiz yıl sonra Alman kimyacı Martin Klaproth tarafından bulunan Uranyum’un da isim babası olmuştur. İlk başlarda önemi ve yapısı tam olarak anlaşılamasa da Uranyum sahip olduğu radyoaktivite özelliği ile çağımıza hem bir enerji devrimini hem de bir korkuyu beraberinde getirmiştir. Üzerinde bir çok spekülasyon yapılan nükleer enerjiyi anlayabilmek için ilk önce radyoaktivitenin ne olduğunu anlamak gerekir.
Ülkemizde yaklaşık 60 yıldır planlanan lakin hükümetlerin görev sürelerinin yeterli olamayışıyla, 10 yılda bir yapılan darbelerle politikaların değişmesiyle ve nihayetinde ekonomik krizlere başbaşa kalan ülkemizde sürekli ertelenen nükleer enerji projesi, 2010 yılında Rusya ile yapılan ikili görüşmelerle hız kazanmış ve Akkuyu’da kurulacak ilk tesis için imzalar atılmıştır.
Bu yazı dizisinde nükleer enerjiyi inceleyerek, zaten herkesin bir fikir(!) sahibi olduğu konuyu biraz açarak, Türkiye’nin attığı bu çok önemli ve hepimizi ilgilendiren imzanın ne anlama geldiğini anlatmaya çalışacağım.
İlk olarak nükleer enerjinin temelini oluşturan radyoaktivite ya da Çernobil kazasından sonra çok meşhur olan adıyla radyasyonun ne olduğunu anlamalıyız.
Radyasyon, modern çağın getirdiği teknolojik kolaylıklarla beraber hayatımızın neredeyse her alanına girmiştir. Bilim dünyası zararlı ve zararsız radyasyon olarak ikiye ayırsa da zararsız radyasyonun ne kadar “zararsız” olduğu tartışmaya açıktır. Özellikle cep telefonu kullanımı ve baz istasyonları tartışmaları bunun en iyi örneğidir. Televizyon izlerken, bilgisayar kullanırken, ütü yaparken maruz kaldığımız gibi, tedavi için gittiğimiz hastanelerde de radyasyon alıyoruz. Radyasyon, günümüzde artan kanser vakalarının tetikleyici sebeplerinden biri olarak kabul edilebilir.
Ölümcül zararları kesin olarak bilinen, radyasyon deyince ilk akla gelen ise Alfa, Beta ve Gama ışınlarıdır. Yuksek dozda maruz kalındığında ölüme, düşük dozda ise kalıcı hastalıklara ve yanmalara yol açabilir. Kısaca bu ışınları tanımlarsak;
Alfa ışınları çok geniş ve yapısal olarak ağır olsa da deriye nüfuz edemez. Bir kağıt parçası bile Alfa ışınını kesmeye yeterlidir. Fakat nefes yoluyla vücuda girerse adeta bir bowling topu gibi hücreleri parçalar.
Beta ışınları Alfa’ya göre daha küçük yapılıdır. Deriden geçemese de yanıklar oluşturur. Beta’dan korunmak için de ince bir metal ya da aluminyum folyo yeterlidir. Ama Beta ışınları da vucuda girerse Alfa ile aynı etkiyi gösterir.
Gama ışınları X ışınlarına benzer, vücuda rahatlıkla girer. Son derece zararlıdır. Gama ışınından korunmak için ise kurşun zırha ya da yaklaşık bir metre kalınlığında beton duvara ihtiyaç duyulur. Radyasyonun ölçümünde Amerika’da ve Avrupa’da farklı iki ölçü birimi kullanılır. Bu birim Amerika’da Rem, Avrupa’da Sv’dir. (Sievert). (1 Rem = 0.01 Sv)
Radyasyon miktarının ve insan sağlığına zararının kolayca anlaşılabilmesi için bu tabloya göz atabiliriz;
*5-10 Rem – 1 saat içinde kanın kimyasal yapısında değişiklik *50-55 Rem – 1 saat içinde bulantı ve bitkinlik *70-75 Rem – 2-3 hafta içinde saç kaybı *400 Rem – 2 ay içinde ölüm ihtimali *1000 Rem – 1 hafta içinde iç kanama ve ölüm *2000 Rem – 1 saat içinde sinir sistemi felçi ve ölüm.
Bu tabloyu günlük hayata uygularsak, dişçide çekilen bir film 0.0005 Rem, tomografi 1-1,5 Rem, mamogram 0.04 Rem, 2400 km’lik bir uçuş 1 Rem ve evde kitap okurken yıllık 0.2 Rem. (bir yandan elektrikli eşyalar çalışıyor tabi)
Siz de yıllık ne kadar radyasyona maruz kaldığınızı aşağıdaki linkten kolayca hesaplayabilirsiniz:
http://www.epa.gov/radiation/understand/calculate.html
Bu hesaplama Amerika’ya göre yapıldığı için, “hangi bölgedesiniz” sorusuna Atlantic Coast diye cevap verebilirsiniz. Amerika’da yaşayan bir insanın maruz kaldığı radyasyon ortalaması yıllık 0.6 Rem. Bakalım sizin kaç çıkacak?
Bu link Amerikan EPA’nın (Environmental Protection Agency). Bizdeki karşılığı Çevre Bakanlığı oluyor. Bu sitede çevre ve insan üstüne etkileri ile ilgili her şeyi bulmak mümkün. Üniversitelerde yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin ödevlerinde referans kabul ediliyor. Yani çok kapsamlı ve sürekli güncel araştırmalar içeriyor. Acaba bizde durum nasıl diye, nükleer enerji tesisi imzası atmış Türkiye’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı web sitesine girdim. Başlıklar şöyle, “bakanlığımız, bakanımız, mevzuat, ihaleler…”
Sonra dedim ki belki Sağlık Bakanlığı’nda vardır, orda da tablo şöyle: “bakanlık teşkilatı, mevzuat, birimlerimiz”.
Son olarak Enerji Bakanlığı’na baktım, ne de olsa nükleeri yönetiyor. Aynı başlıklara ilave olarak “enerji” başlığındaki “nükleer enerji” bölümünde yarım sayfa son derece yüzeysel nükleer enerji açıklaması. Diyor ki, nükleerden elektrik üretiliyormuş.
Eğer güncel ve bilgilendirici bir web siteniz olursa, yani ziyaretçileriniz işlerini takip eden müteahhitler, duyuruları takip eden memurlar değil de araştırma yapan öğrenciler, çevre ile ilgili herhangi bir konuyu merak eden insanlar olursa; işte o zaman insanlar nükleer ile ilgili bir bilgiyi Greenpeace web sitesinden değil de bakanlığın sitesinden öğrenebilir.
Bir sonraki yazı nükleer tesisler, çalışma prensipleri ve dünyadaki durumu hakkında olacak.
Kaynak: Enerji Enstitüsü