Yeryüzündeki bütün canlıların yaşama hakları eşittir. Hiçbir canlının yaşama hakkını elinden alacak, doğayı tahrip edecek hiç bir seçeneğe sıcak bakılmamalıdır. Ülkemiz doğal güzellikleriyle, iklimiyle, toprağıyla, tarımsal tecrübeli uzmanlarıyla çeşit çeşit ürünü yetiştirecek potansiyele sahiptir. Bununla birlikte sahip olduğu ürünlerin de kıymetini bilmeli, sürdürülebilirliğini sağlamalıdır. Şeker pancarı bu ürünlerden bir tanesidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizin kalkınmasında önemli rol oynamış, istihdam yaratmış, sanayileşmenin öncüsü tarımın ve biliminde okulu olmuştur.
Macarlar öğretmişler pancar tarımını ülkemizde ilk defa, 1925′te Trakya çiftçisine. Soğuğun ve kağnı işlemez balçık çamurunun kahrını çeken köylüler için pancar bir iş kaynağı değil, aynı zamanda bir uygarlık elçisi olmuş. Okulu varmış şeker fabrikasının. İşçiler hem ziraati öğrenmişler hem ilimi. Bakın, eski Trakya köylüsü Emrullah Beydeli o günlerin coşku ve sevincini şöyle anlatıyor: Mektepse mektep geldi, ziraatse ziraatın hasını öğrendik. Paraysa girdi köylünün cebine. Miskin otururduk kahvede sekiz ay. Olduk burada işçi. Değil öyle ırgat, rençber… sanayi işçisi olduk be yav. A be elektrik gördük biz Alpullu’nun şeker fabrikasında. Elektrik ne, ışıktır. Işık ışık. Sen olsan çalışmaz mısın ışık için” diyor pancar çiftçisi. İşte o ışık sanayileşmemize kalkınmamıza yol göstermiş, göstermeye de devam ediyor.
Ülkemizde 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren benzine % 2 oranında biyoetanol harmanlanma zorunluluğu başlamıştır.
Birçok ülkede genellikle benzine % 2-%85 aralığındaki oranlarda harmanlanarak kullanılan biyoetanolün üretimi ve kullanımı hükümetler tarafından desteklenmekte ve pek çok ülkede biyoetanol pazarını genişletmek için yasal çalışmalar sürdürülmektedir. (M:Brezilya)
Çünkü biyoetanol kullanımı, ilgili tarımsal ürünlerin üretiminden nihai ürünün tüketimine kadar her alanda ülkede katma değer yaratan bir yenilebilir enerji seçeneğidir. Bununla birlikte mutlaka gıda-yem ve biyoyakıt hammadde dengesinin gözetilmesine önem verilmelidir.
Ülkemiz petrol tüketiminde % 90′dan fazla dışa bağımlıdır. Bizim olan, kendi öz kaynaklarımızla ürettiğimiz her damla biyoetanol dışa bağımlılığımızı azaltacak, enerji arz güvenliğimizi sağlamasının yanı sıra ülkemizde pek çok sektörde istihdam, tarımdan sanayiye, ulaştırmadan bankacılık sigortacılık sektörlerine kadar pek çok alanda iş hacminde genişleme ve katma değer yaratacaktır. Ayrıca, oluşacak yeni vergi imkanlarını da unutmamak gerekir.
Geçenlerde Enerji Dergisi’nde rastladım. Etanol endüstrisi bırakın enerji arz güvenliğini, istihdamı, 2011 yılında ABD ekonomisine 8,2 milyar dolarlık yeni vergi hasılatı yaratmış. Düşününüz bizim ülkemizde şimdiye kadar vergi kaybı diye desteklenmeyen biyoetanol sektörü, ABD’de gelir kaynağı olmuş. Ekonomik krizden çıkış için bir argüman olmuş. Her ay Obama tarafından yapılan Beyaz Saray konuşmalarındaki başlıklardan biri olmuş. Google’ı açıp “white house biofuel” yazıp arayıverin. Karşınıza neler gelecek.
Benzer etkiler bizim ülkemizde de yaratılabilir. Sadece % 2 oranında kullanılacak biyoetanolle bile enerji tarımı canlanacak, tarımda, sanayide istihdam yaratılacak, yeni vergi imkanları doğacaktır. Enerji arz güvenliğimiz artacak, diğer yandan doğaya daha az karbondioksit salınacaktır.
Bütün bunlar, bırakın şeker pancarını, buğdayı, mısırı şeker prosesinin artığı olarak elde edilen melas kullanılarak da elde edilebilecek tasarruflardır.
Kaldı ki biyoetanol hammeddeleri aynı zamanda yem hammaddeleridir. Biyoetanolü elde edersiniz, atığınız değerli bir yemdir. Şeker pancarıyla yapılan üretimden küspe, mısırla yapılan üretimden yüksek proteinli DDGS yemi elde edilir. Yani olaya bir de şöyle bakalım. Eğer biyoetanol üretmeseydiniz yem bitkilerinin ekimi için yine araziye ihtiyacınız vardı. Ama ürettiğiniz üründen hem biyoetanol elde ettiniz hem de yem. İşte kazan-kazan budur. Tarım da kazandı, enerji de kazandı, çiftçi de kazandı, sanayici de, yani kısaca ülke kazandı, ülke ekonomisi kazandı.
Ayrıca bugünün teknolojisi ile üretilen biyoyakıtların ülkemizde kullanım yolunun açılmasıyla ileri kuşak biyoyakıt teknolojilerinin gelişimine de katkı sağlanması aşikar. Yani gıda dışı hammaddelerin kullandığı teknolojilerin de sahibi olmak güzel değil mi?
Sonuç olarak engin tarımsal tecrübeye ve güce sahip olan ülkemizde modern tarım teknikleri kullanılarak yapılacak palanlı enerji tarımı ile, gıda ve yeme dokunmadan biyoyakıt üretim politikalarının oluşturulması kaçınılmazdır.
Yağmur ormanlarının kesilip yerine biyoyakıt hammaddesi yetiştirilmesine bu dünyayı paylaşan birisi olarak ben de karşıyım. Ülkemizde de benzer bir durum yaratılmasına ilk başta ben karşı çıkarım. Ancak anlayış gıda ve yeme dokunmadan, ülkemiz için, çiftçimiz, köylümüz, sanayicimiz için doğru işler yapmaktır.
Kaynak: Enerji Enstitüsü