Bir fikir olarak yerli üretim…
Bir ürünün bir ülke topraklarında; o toprakların sahibi halk tarafından üretilmesi kadar güzel birşey elbette yoktur. Uzun yıllardır sinemalarda filmlerde görürüz dokuma tezgahı başında çalışan binlerce işçiyi; emekle aşkla şevkle birşeyler üretirler. Tezgahl
Öncelikle buraya kadar okuduysanız ve nerede çalışıp ne iş yaptığımı biliyorsanız şunu belirteyim; yazının geri kalanında bahsettiğim konular, fikirler hiçbir şekilde çalıştığım ve temsil ettiğim firmanın görüşlerini yansıtmamaktadır. Yazdıklarım sadece benim fikirlerimdir.
Bu filmlerin gerçekleştiği zamanlarda insanların bir fabrikada çalışarak ürettikleri ürünler katma değerli ürünler idi; nakliye imkanları eskisi kadar yoktu. Bugün Çin’den sipariş ettiğiniz en ucuz oyuncak bile size bir hafta içerisinde ulaşıyorken o devirde Çin’den birşeyler sipariş etmek mümkün değildi. O devirde ülke içerisinde yaşamak için gerekli maliyetler de bu kadar yüksek değildi. O günlerden bugüne başta gıda olmak üzere pek çok temel harcamamız diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla oldukça artı. Bu durum artık ülkenin daha katma değerli ürün ve hizmetler üretmesi ve orta gelir dar boğazından çıkması gerektiğine işarettir. Türkiye’nin de artık üretim stratejisinin değişmesi gereklidir.
Yerli üretimi teşvik etmek için Anti-Dumping gerekli mi ?
Öncelikle “Anti-Dumping” den ne amaçladığımıza ve bu önlemin aslında hangi koşullar için kullanıldığına bakalım. Anti-dumping’de ki “dump” kelimesi çöpe atmak anlamına geliyor. Kelime anlam itibariyle kalitesiz malların çok ucuz fiyattan bir piyasaya pompalanmasını önlemek anlamı içerir. Bizim hedefimiz ise alıcı ve satıcı taraflarını yerli üretim’e ve yerli mal’a teşvik etmek. Bu hedefimiz için kalitesiz olmayan yabancı malların piyasaya girmesini engellemenin ve piyasa koşullarını değiştirmenin yaratacağı sorunlar aslında yerli ürünü teşvik etmekten daha büyük olacaktır.
Anti-dumping uygulayan ilk ülke elbette biz değiliz. Önümüzde kocaman bir avrupa birliği örneği mevcut. Bu konu pek çok kez tartışıldı. EU ProSun tarafından lobi faaliyetlerinin yürüldüğü bu durumda Avrupa birliğinde Kasım 2013 tarihinde anti-dumping yasası devreye girdi. Lobi faaliyeti gerçekleştiren firmanın öne sürdüğü en önemli kriterlerden birtanesi büyümekte olan solar sektöründe yerel iş hacminin arttırılması ve yerel firmaların kara geçmeleriydi. Bir yerel üretici olarak da en çok kendisi kar hedefliyordu. Lakin fiyatı €0.58’e sabitleyen ve yıllık girişe 7GW kota koyan uygulamanın yan etkileri hemen ortaya çıkmadı.
Firmalar ilk başta fiyatları sabitlemenin verdiği heyecanla pozitif nakit akışına geçtiler lakin olumsuz etki tüm Avrupa Birliğini vurdu; solar sektörünün büyümesi düşüyordu ve bu alanda yatırımlar ve istihdam hızla azalıyordu. Unutmamak gerekir ki fabrikada çalışan personel nasıl 1 istihdam ise arazide yatırım sırasında çalışan işçi ve yatırım sonraki çalışan mühendis de 1 istihdamdır. Firmalar bu durumda kendi iç karlılıklarını arttırıp istihdamı da dolayısı ile arttırmayı düşünürken beklemedikleri yerden yakalandılar; sektör küçüldü. Bu konudaBusinessGreen’in bir makalesiniokuyabilirsiniz. Güneş konusunda söz sahibi olan EPIA’da bu etkilerin olumsuzluğunu defalarca dile getirdi. Avrupa yenilenebilir enerji yatırımında küçülmeye girdi.
Üretici firmalar için de bu bir ilk değil; o sebeple onlar da bu duruma hazırlıklı. Avrupa Birliği ilk defa anti-dumping uygulaması yaptığında çeşitli firmalar Çin’de üretilen anti-damping’e esas ürünlerini Afrika pazarı üzerinde avrupaya sokarakucuz mal vermeye devam etti. Bazıları panelin asıl para tutan ve en önemli parçası olan hücre’yi yine Çin’de ürettirip panelin katma değersiz işlemi olan laminasyonu Tayvan’da yaparak “kuralına uygun” şekilde Avrupa’ya ürün vermeye devam etti. Bazı üreticiler de Türkiye gibi yerlerde laminasyon yapabilecekleri tesis kurup veya kurulmuş bir tesisi kiralayıp Avrupa pazarına satış gerçekleştirdi.
Özetleyecek olursak anti-dumping çalışmaları hem bir pazarın küçülmesine sebep oldu, hem de Çin’li firmaların katma değersiz fabrikalarını başka lokasyonlara taşıyarak yine ürün tedarik etmelerine izin verdi. Katma değersiz üretim tesislerindeki (laminasyon tesisleri) el alışkanlığı ve beceriklilik yeni yatırım yapılan yerlere kolayca aktarılamadığı için de üretilen ürünler eskisine nispeten çok daha kalitesiz oldu. Şimdi gelin panel üretimine bir göz atalım; katma değerli ve katma değersiz işlere ve yerli teşvik’e bir bakalım.
Panel üretiminde katma değer yaratımı ve dışarıya bağlı olduğumuz etmenler
İnce-film modüller hariç olmak üzere; dünya genelinde kullanılan ve sektördeki büyük çoğunluğu oluşturan silikon panellerin hammadde üretim noktalarına bir bakalım. (Thin-film’lerde Cadmium Telluride CdTe, copper indium gallium diselenide CIGS ve amorphus thin-film silicon a-Si, TF-Simaddelerinden de galiba sadece Telluride yan-mamul olarak Türkiye’de çıkıyor).
Bu ülkeler başlıca silikon üreten ülkeler. Türkiye bu ülkelerden birisi ne yazık ki değil. Hammaddesi bizde olmayan bir ürünün üretim aşamalarına göz atalım; bakalım panel nasıl üretiliyor.
– Silikon hammadde olarak çıkarılıyor
– Eritilip temizlenip ingot (külçe) haline getiriliyor
– Külçeler hücre ebadında kesiliyor
– Kesilmiş külçeler ince wafer’lara bölünüyor.
– Wafer’ların üzerine elektriksel iletkenliği taşıyıcı iletkenler konuluyor (CSUN)
– Hücreler bir PV modül’de sıcaklık ile monte ediliyor. (Türk PV üreticiler)
Bu uygulamayı 4 Eylül 2013 – 28755 sayılı resmi gazete yayınlanarak yürürlüğe giren Yenilenebilir Enerji Kaynaklarından Elektrik Enerjisi Üreten Tesislerde Kullanılan Aksamın Yurt İçinde İmalatı Hakkında Yönetmelik ‘de nasıl irdelemişiz bakalım.
– Yapısal Mekanik İmalatı: Türkiye’de pek çok konstrüksiyon imalatçısı olduğu halde bu konuda hiçbir firmaya yerli teşvik belgesi verilmemiştir.
– PV Modülleri için sadece 2.1.1, 2.1.2 ve 2.1.5 konularında yerliliği ıspatlanmış Ekinler Eurosol’ün kendi tesislerinde kullandığı ve kendine özel ürettirdiğipanelleri vardır. Başka teşvik alan yoktur. 2.1.3 ve 2.1.4 bildiğim kadarıyla Türkiye’de üretilmemektedir. Ekinler Eurosol panel üreticisi değil junction box üreticisidir. Çeşitli panellerin satış faaliyetlerini gerçekleştirmektedir.
– Hücre üretiminde serbest bölgede kurulu CSUN sadece hazır dilimlenmiş wafer’dan (3.1.3), hücre üretimi (3.1.4) yaptığı için hücre üretim teşviğini alamamaktadır (Teşviğin ilgili maddesini alabilmek için %50 şart vardır. CSUN %30’da kalmaktadır).
Uluslararası pazarda silikon, wafer, hücre ve modül fiyatları geçmişi
Türkiye’de hücre üretimi konusunda “bir adım” atmış sadece CSUN vardır o da teşvikte yer alan konuların sadece %30’una haizdir. Türkiye’de panel üretimi gerçekleştiren “laminasyon” tesislerinin hiçbisi EVA ve Tedlar folyo’yu yurt içinden tedarik edememektedir.
Panel laminasyonunda hücre maliyeti panel maliyetinin %60’ını oluşturmaktadır. Ekinler Eurosol plastik enjeksiyonu ile junction box üreten tek firmadır. Türkiye’de rekabete açık ve üretim kapasitesi yüksek olan sadece cam ve aluminyum vardır. Laminasyon tesislerinin darboğazı laminatördür. Yaklaşık 15dk süren panel laminasyon işleminde laminatörün içine aldığı panel sayısı ile fabrikanın yıllık kapasitesi belirlenmektedir. Birazdan aşağıda göreceğiniz fabrika üretim verileri 3-vardiya esasıne göre hesaplanan maksimum kapasitelerdir. Kapasite arttırımı için “daha fazla” laminatör makinası alınması gerekmekte. Bu makinalar da hak verirsiniz ki yine yurt dışından alınmaktadır, Türk malı laminasyon makinası bildiğim kadarıyla yoktur.
Dünya’da silikon üretimi ve talebi arttıkça fiyatlar da düşüşe geçmektedir. Geçtiğimiz 3 yılın hammadde ve son mamul fiyatlarının değişimi yukarıdaki gibidir. Yabancı üreticilerin Türk üreticilere kıyasla en büyük farkı ölçek ekonomisidir (Economics-of-scale). Yüksek miktarda alım yaptıkları için %60 hücre maliyetini çok daha aşağıya çekip kar marjı yaratabilmektedirler.
2023 Hedefleri ve Türkiye
YEGM tarafından yayınlanan “Türkiye Yenilenebilir Enerji Ulusal Eylem Planı” 2023 için %30 yenilenebilir ön görüyor. Bu hedefte güneş için ön görülen kapasite 3.000MW’dır. Tedaş GES Proje Müdür Bilal Şimşek Bey’in geçtiğimiz günlerde Rensef fuarında açıkladığı rakamlara bakarsak bu yazının yazıldığı 2015 yılı sonu itibariyle Tedaş’a 3000MW gücünde proje onay için başvurmuş; bu başvurunun 1500MW’ı proje onayından geçmiş. 250MW kadarı ise sahada kurulmuş durumda. Benzer bir hız ile gidersek eğer 2023 yılında 3000MW kurulu gücün çok daha üzerinde olacağımıza kesin gözüyle bakıyorum.
Bu 3000MW’a ek olarak 600MW Lisanslı kapasite tahsis edilmiş durumda ve bakanlığın Karaman’da, Niğde’de ve Van’da toplam 6000MW’a yakın GES sahası arazisi de tahsis etmesi de güncel konular içerisinde.
Solartürk Genel Müdür Osman Özberk Bey ile geçenlerde yaptığım bir konuşmada çok başarılı bir yaklaşımdan bahsetti. Türkiyede ki tüm üreticilerin tek bir marka altında birleşip maliyetlerini düşürmesi ve daha yüksek bir üretim kapasitesine sahip olması. Konsolidasyon Solar sektöründe sıklıkla gördüğümüz bir durum. Türkiyedeki tüm üreticilerin tek bir çatı altında toplanarak hareket etmesi onları çok daha iyi rekabet edebilir hale getirecektir tabi söylemesi kolay olan bu durumun uygulanması ne kadar kolaydır bilinmez. Türkiye’de serbest bölgede kurulmuş CSUN harici yaklaşık 615MWp/Yıl üretim kapasitesi var. CSUN’ın da bildiğim kadarıyla yurt içine ürün sokmak ile ilgili %30 gibi bir kotası var. Bu üreticilerin ne kadarı aktif, ne kadarı verimli bir şekilde fabrikalarını çalıştırıyorlar bilmiyorum ama önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ayrıca her üretim tesisinin %100 verim ile ve çok sağlıklı çalışacağını düşünmek hatalı olur. 2010-2012 yılları arasında üretim hattını izlemem kağıt üzerinde güzel gözüken şeylerin gerçekte öyle olmadığını gösterdi. Bu konuya ilaveten yukarıdaki kapasitelerde hücre tedarik edilmesi nispeten zordur. Hücre tedarikçilerinin satış kuyruğunu GW mertebesinde üretimi olan oyuncular genelde doldurmaktadırlar.
Anti-dumping’in gelmesi ile beraber yerli üretim ve yerli üretici sayısında bir patlama yaşanacaktır ve bu konuda belirleyici faktör Türkiye’de ki “Laminatör” sayısı olacaktır.
Belki yerli laminatör de üretmeliyiz ?
Yerli üretimin maliyetlere yansıtılması
Günümüz koşullarında yerli teşviğin maliyetlere yansıtılmasına bakalım
Yukarıdaki çalışma benim daha önce Yerli Teşviğin GES Yatırım Maliyetlerine Olan Etkisi konulu yazımda incelenmişti. Aynı çalışmayı günümüz EURUSD paritesine göre güncellediğimizde Modül teşviğinin maliyete €0,10/Wp olarak yansıdığını göryoruz. İlk defa yerli ürün teşviği alan Ekinler Eurosol ise bu teşviğin 55%’inden 18 Kasım itibariyle yararlanabildi. Bu gelirin maliyete etkisi ise €0,05/Wp. Teşvik alamadıkları kısım ise EVA ve Tedlar folye.
Yerli üretici eğer teşvik mekanizması sağlıklı bir şekilde işlerse yabancı üreticiden yaklaşık €0,10/Wp önde başlıyor. Bu yabancı firmalardan %20 daha pahalıya mal satabilir demek. Bu teşvik mekanizmasının sağlıklı işletilmesi yatırımcıyı yerliye yöneltecek doğru adımdır.
Yerli Üretim ve Riskler
“Hangi panel firmasından alayım ?”
Bu soru gündelik yaşamda bulunduğum pozisyondan ötürü çok karşılaştığım bir soru. Bu sorunun net bir cevabı da yok ve eldeki riskleri nasıl mitige ettiğinize bağlı olarak değişir. Panel üretimindeki başlıca risklerden bahsetmek istiyorum çünkü yabancı firmalara anti-dumping uygulasak da, yerli üreticiden de alsak da bu riskler hep geçerli.
1- EVA Riski: EVA dediğimiz panelin içinde eriyerek yapıştırıcı görevi gören malzeme aslında panelin en kritik malzemelerinden. Bu kimyasal kaliteli de olabilir kalitesiz de ve bunu bakarak veya test ederek anlamanın bir yolu yok. EVA ile ilgili problemler genelde 5 yıl sonra kendini gösterir. Bir üretici her panelde aynı EVA’yı kullanmayabilir ve bunu “kimse” anlayamaz. Burada üreticinin insiyatifine kalmış durumdasınız. Bu riski mitige etmenin en kolay yolu ucuz ve çok panel satarak ayakta kalmaktan ziyade duruşunu bozmayıp 5 sene sonra ayakta kalacağına inandığınız bir firma olmalı.
2- Hücreler: Türkiye’de sadece CSUN hücre üretimi yapabilecek teknolojiye sahip. Bildiğim kadarıyla aktif olarak işleyen kurulu bir hücre üreticisi Türk firma yok. Hücre verimliliği düzenli olarak artarken ve teknolojik olarak ilerlenirken Türkiye’de ki tüketici hacmi için bu kadar büyük yatırımı kim yapar ve yapmaya devam ederek fabrikasını güncel tutar bilinmez. Ayrıca sadece panel lamine eden üreticiler her üretim için aynı tedarikçiden mal almak zorunda değiller. Bir parti malda çok kaliteli hücre kullanan üretici başka bir partide ucuz bir çinli hücreyi de kullanabilir. Bu durumu uzmanlar hücrelere bakarak anlayabilir lakin 1 MW’da yaklaşık 4000 adet panel olduğunu düşünecek olursak bu oldukça zor.
3- Backsheet (Tedlar Folye): Bu ürün de belirli ortam koşullarına dayanabilir olmalı. Bu ürün panelden panele farklı kullanıldığında genelde kolayca fark edilebilir ama üreticinin tüm ürünleri yine kötü olabilir.
Bu riskler karşısında benim görebildiğim kadarıyla iki adet duruş mevcut
1- Bu firma benimle beraber sürsün: Paneli tedarik edeceğiniz firma sizinle beraber ayakta kalabilmeli. Bu yaklaşımda fiyat ikinci planda kalıyor. Tedarik edeceğiniz firmanın üretim hacmine, finansal durumuna bakmanız gerekiyor. Firmanın başka sanayi dallarında da yatırımı olması kesinlikle olumlu. En ucuz paneli bu yolla tedarik edemezsiniz ama çok büyük bir problem ile karşılaştığınızda firma bu riskleri sizinle üstlenecektir.
2- En ucuz panel olsun, bozulunca değiştiririm: Bu da farklı bir yaklaşım. Yenileme maliyetinin çok ucuz olduğu, santrallerde tüm panellerin bir anda degrade olmadığı durumlarda geçerli bir mantık. Kendisini 5-7 yılda kurtarabilen bir proje için panellerin 5 yıl götürmesi sonra daha düşük maliyetle daha verimli paneller takılmasını içerir (bir nevi yenileme). Uzun vadeli RoI’larda düşüş’e yol açabilir de açmayabilir de. Bu yaklaşım risk’e olan bakışı daha farklı olan yatırımcılara göre (veya gerçek fiyat avantajı yakalayabilen büyük yatırımcılara göre). Lakin şunu da unutmamak gerekir; hücre hammadde maliyetinin yüksekliği ve üretim bantlarının büyük üreticileri tarafından kapatılması sonucunda karaborsa kalitesiz hücrelerde de çok fiyat farkı olmamakta dolayısıyla panellerde çok ucuz olmamakta.
Peki Anti-Dumping ?
Bu yazı yazıldığı sırada anti-dumping uygulamasının başlangıcı kabul edilebilecek bir uygulama olan Gözetim Uygulaması devreye girdi. Bu uygulamaya göre güneş panelleri Kg cinsinden olmak suretiyle Kg bedeli 35$ olacak şekilde minimum fiyatlanıyor. Aşağıda ilgili resmi gazete tebliği.
Bu uygulama ile WP fiyatı yaklaşık 0.50USDc/Wp olan 72 hücreli bir güneş paneli (Gücü 300W-320W aralığında – fiyatı yaklaşık 155$) olan bir ürüne (Yaklaşık 26.5Kg bir ürün) 927,5$ (26,5Kg * 35$) üzerinden fiyat biçilerek KDV tahakkuk ettirilmektedir (166$). Böylelikle 155$ olan ürün 321$’dan iç pazara sunulabilmektedir. Bu uygulama panel fiyatını yaklaşık olarak %107 arttırmıştır.
Bakanlık ile yaptığım görüşmelerde öğrendiğim verginin Kg üzerinden uygulanmasının sebebi TÜİK verilerinin Kg üzerinden tutulmasıymış.
Öncelikle şunu belirteyim; yabancı firmaların fiyatlarının düşük olmasının sebebi kalitesiz mal değil ölçek ekonomisidir. Daha büyük bir pazara hükmettikleri için daha yüklü miktarlarda alım yapmaktalar. PV modül üretici sektöründeki ilk 10 firma tüm dünyadaki sektörün %50’sine hükmediyor. Üretimleri Adam/Saat ücretleri çok düşük ülkelerde yapıyorlar. Satın almadaki avantaj ve işçilik maliyetlerinin düşük olması firmaları yarışabilir hale getiriyor. Yıllık yaklaşık 55GWp’lik bir pazarda rekabet eden üreticiler 1GW’lık Türkiye pazarına (!) “dump” etme ihtiyacı hissetmeyeceklerdir.
Türkiye’de yerli teşviğe ek olarak anti-dumping ile ivmelendirilmiş bir sektör Çin’de 2013 yılında görüldüğü gibi ileride talebin azalmasıyla resesyone girebilir ve kurulu kapasite ülkeye zarar verebilir. LDK ve Suntech‘in başlıca batma sebebi olan kontrolsüz büyüme Türk üreticilerin de başına gelecektir. Burada arz-talep dengesinin kurulması çok önem teşkil ediyor. Uzun vadede bu yatırımı yapmış firmaların temerrüde düştüklerini görmek istemeyiz. Yerli üreticiler panelleri için yerli teşvik belgesini alıp “gerçekten” ödenir teşvikli paneller üreterek işe başlayabilirler. Ürettikleri ürünün arkasında duran ve güçlü olan firmalar 0,10€/Wp’lik fiyat farkıyla (Bu fark yabancı üreticiden %20 daha pahalıya satılabilir demek) gayet rekabetçi olabilirler. Yatırımcıya LCOE analizleri ve yukarıda Ekinler Eurosol’e ait örneğini paylaştığım yerli teşvik onayı ile gitmeleri yeterli olacaktır.
Anti-dumping’in oluşturduğu %107’lik farkın hepsini olmasa da bir kısmını yerli üreticiler kullanmak isteyecektir. Bu da GES kurulum maliyetlerini makul seviyelerden yukarıya taşıyacaktır.
Anti-dumping uygulaması yerine devletin kamusal yatırımlarında veya Konya Karapınar gibi bazı kilit yatırım noktalarında yerli ürün talep etmesinin daha uygun olacağını düşünüyorum. Ayrıca yerli üreticiyi teşvik etmek ve kar marjlarını arttırmak için yurt dışından alınan hücreden KKDF, KDV ve Gümrük Vergisi almayabilir. Kısa vadede üretim tesisi sahiplerinin cebini doldurmaya yönelik uygulamalar enerjide çeşitliliğe ve arz güvenliğine olumsuz etkileyecektir.
Bu tebliğin devreye girmesi ile birlikte (Geçtiğimiz 2 gün içerisinde) gümrükte 30 gün barajına takılmayan panellerin fiyatları yabancı firmalar tarafından hemen %20 oranında yükseltildi. Batan geminin malları gibi; bir daha uzun süre Türkiye’ye mal sokamayacaklarını bildikleri için eldeki mallar kıymete biniyor tabi.
Bu uygulama yürürlükte kaldığı sürece Türkiye enerji açığını yine doğalgaz alarak kapatmaya çalışacaktır. Yerli üretim paneller de yeterince üretilemeyecektir. Uzun vadede kaybeden Türkiye olacaktır. Bence Türkiye’nin öncelikle “tarım” potansiyelini yükseltici önlemler alması gerekmektedir; enerji piyasasını limitleyici değil.
Özetlersek;
1- Türkiye’de enerjide dışa bağlılığın azaltılması ana hedefimizdir. Bu hedefimizden bizi şaşırtacak her eylem ülkeye zarar verecektir.
2- Bizim asıl ihtiyacımız “Katma Değerli” mal üretimidir. Laminasyon tesisi kurmakta herhangi bir katma değer yoktur.
3- Varolan teşvik mekanizması yerli üreticilere hali hazırda rekabet edecekler yeterli (0,10€/Wp – %20 fiyat farkı) bir alan sunmaktadır.
4- Yerli panel üreticisini yurt dışından hücre, EVA, tedlar tedarik ederken KDV, Gümrük Vergisi, KKDF gibi giderlerden muaf tutmak gereklidir.
5- Yerli üreticiler öncelikle YEGM’den teşvik belgelerini almalı ve en azından 1MW kendilerine kurarak bu teşviğin çalıştığını ve panellerin sağlam olduğunu ispatlamalıdırlar.
6- Herhangi bir anti-dumping uygulaması Türkiye’de GES sektörünün büyümesinin önüne geçecektir. İhtiyacımız olan son şey hızla büyüyen yenilenebilir enerji sektörünü daraltmaktır.
7- Yine de bir anti-dumping uygulaması gelirse bu akıllara GES lisans katkı paylarından sonra “Acaba devlet yeni bir kendini finanse etme modeli ile mi karşımıza çıkıyor ?” sorusunu getirecektir.
Yazan: Orçun Başlak
Kaynak: Bültenler